|

Güçlü ve zeki bir kahramandan daha fazlası: Boğaç Han

04:00 - 15/04/2024 Pazartesi
Güncelleme: 02:16 - 15/04/2024 Pazartesi
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv
ERHAN GENÇ

Dede Korkut hikâyelerini bilirsiniz, kendine has bir atmosferi, okuyanı ve dinleyeni içine çeken bir üslubu ve hayal gücüne hitap eden bir kurgusu vardır. Aslında saydığım bu üç unsur, iyi bir kitapta veya metinde mutlaka olması gereken üç özelliktir. Bu üç özellik bir araya geldiğinde bir okurun o metinle bağ kurmaması düşünülemez. Dolayısıyla Dede Korkut hikâyelerinin çocuklar için kitapla kurulan o hassas ilişkide güvenilir bir yere sahip olduğunu düşünüyorum.

Dede Korkut hikâyelerini ilk olarak ders kitabında mı okudum yoksa bir büyüğümden mi dinledim orasını tam hatırlamıyorum ama Boğaç Han hikâyesinin beni ilk seferinde etkilediği, net bir şekilde hatırımda. Şimdilerde yazdığım bir metne başlık koymakta veya yeni bir kitabıma isim bulmakta zorluk çekiyorsam bunu bir yanıyla Dede Korkut hikâyelerinden Boğaç Han’ın hikâyesine borçlu olabilirim. Bunu olumsuz anlamda söylemiyorum, bir şeye isim koymanın ona değer vermek, onu muhatap almak anlamına geldiğini bu hikâye sayesinde, biraz da şaşkınlıkla öğrenmiştim. Biz ki isimlerini peşinen alan insanlar olarak, belki de isim almak için çaba sarf etmemiz gerekse hayatımızda ne değişirdi düşüncesi de beni etkilemiştir. Bu zorluğu aşmak için her zaman önce metni yazar sonra başlık ya da ismini koyarım. Bu da, tıpkı Boğaç Han’da olduğu gibi, metnin kendi varlığını ve yeterliliğini ispatladıktan sonra isim aldığı anlamına da gelebilir.

Tabii bütün bunları, bugünden düşününce söyleyebiliyorum. Muhtemelen minik Erhan, sağından ve solundan üçer kişinin zincirlerle tuttuğu, geldiğini gören herkesin arkasına bile bakmadan kaçtığı o çılgın boğa karşısında istifini bozmadan duran Boğaç Han’ın korkusuzluğuna ve kahramanlığına hayran olmuştu. Sonra onu, alnına vurduğu bir yumrukla durduruşundan, sonra da bir yanda yumruğu bir yanda boğa olmak üzere karşılıklı itiştikleri sahneden etkilenmişti. Minik Erhan’da bu kadar hayranlık uyandıran şey sadece gücü değildi Boğaç Han’ın. Aynı zamanda zekâsı da parıldıyordu hikâyede. Yumruğu ile boğayı itiştiren Boğaç Han, bir yandan da düşünüyordu: “Boğaç Han, bir dama kürek dayandığında, o dama destek olur; ben de bu boğanın alnına vurup niye destek oluyorum ki diye düşündü.” Demek ki kavgada bile düşünmekten geri kalınmıyordu. Güç ile zekâ birlikte hareket ediyordu Boğaç Han’da. Sonra kıvrak bir hamle ile boğayı alt ediveriyordu: “Boğanın alnından yumruğunu çekip yolundan çekildi. Boğa ayaklarının üstünde duramadı. Yere düşüverdi.” Sonrasını biliyorsunuz zaten. Oğuz Beyleri gelip çocuğu kutluyor ve “Dedem Korkut gelsin, bu oğlana ad koysun.” diyorlar. Dede Korkut gelip çocuğu babasına götürüyor ve yaptığı kahramanlığı ona karşı överek anlatıyor ve adını koyuyor: “Ak meydanda bu oğlan savaşmıştır. Bir boğayı yenmiştir. Senin oğlunun adı Boğaç olsun; adını ben verdim, yaşını Allah versin.”

Dede Korkut hikâyelerinden Boğaç Han’ın nasibine düşen sadece bu kadarı değil, hikâyenin devamında çok daha başka maceralar da gelişiyor. Fakat minik Erhan’ı etkileyen kısım burada sona eriyor. Son tahlilde Boğaç Han için bana “benim kahramanım” dedirten şey sadece güçlü bir karakter olması değil, aynı zamanda zeki bir kahraman olmasıydı. Zekâya olan hayranlığım ve yazdığım metinlerde zekâ pırıltılarını önemsiyor oluşumu belki de Boğaç Han’a borçluyum diyebilirim. Bu anlamda Boğaç Han’ın, benim için bir hikâye kahramanından fazlası olduğunu söyleyebilirim.


#hayat
#aktüel
#kitap
15 gün önce