|

Rizeli Âtıf Efendi'nin kayıp divanı

1874-1945 yılları arası yaşamış Rizeli Âtıf Efendi’nin divanı gün yüzüne çıktı. Prof. Dr. M. Fatih Köksal’ın uzun yıllar süren çabalarıyla yayına hazırladığı Rizeli Âtıf ve Divanı isimli eser, hem Âtıf Efendi hakkında ilk defa derli toplu bir biyografiyi içinde barındırırken hem de onun sağlığında düzenleyip yayımlayamadığı divanını içeriyor.

Kamil Büyüker
04:00 - 15/04/2024 Pazartesi
Güncelleme: 02:54 - 15/04/2024 Pazartesi
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Yakın tarihimizin pek çok ismi ve eserleri çeşitli sebeplerle yokluğa mahkûm edilmiş, gün gelip ortaya çıkarılacağı günü beklemektedir. Bu isimlerden birisi de Rizeli Âtıf Efendi (1874-1945)’dir. Meslek olarak hukukçu ve kadı kimliğine sahip olan Âtıf Efendi hakkında bilgilerimiz çok sınırlı iken onun hayatta iken yayına hazır hale getiremediği divanı vesilesi ile hayatı ve divanı bir kitapla gün yüzüne çıkarıldı.

Prof. Dr. M. Fatih Köksal’ın uzun yıllar süren çabalarıyla yayına hazırladığı Rizeli Âtıf ve Divanı (REVAK-Rize Araştırmaları Vakfı yay. 2024, 382 s.) isimli eser, hem Âtıf Efendi hakkında ilk defa derli toplu bir biyografiyi içinde barındırırken hem de onun sağlığında düzenleyip yayımlayamadığı divanını içeriyor.


KAYIP DİVANIN HAZİN HİKÂYESİ

Eseri yayına hazırlayan M. Fatih Köksal, Rizeli Âtıf Efendi hakkında sadece İbnü’l Emin Mahmut Kemal İnal’ın Son Asır Türk Şairleri kitabında kısa bir bilgi yer aldığını, burada da Âtıf Efendi’nin divanını yaktığına dair bilgi verdiğini aktarıyor. Ancak Divan’ın yayına kadarki geçirdiği süreç hazin ve dikkat çekicidir. 1900 yıllında memuriyet görevine başlayan Rizeli Atıf Efendi, 1922 yılına kadar bilfiil devlet hizmetinde bulunmuş. Hukukçu kimliği ile Burhaniye, Tavas, Filorina, Edremit, Kastamonu, Dersaadet Bidayet Azalığı, Bidayet Reisliği, Evkaf Kadılığı, İstinaf mahkemesi azalığı görevlerini yerine getirdikten sonra ömrünün geri kalan kısmında çeşitli hastalıkla boğuşmuş nihayet son dönemlerinde maddi sıkıntılar içerisinde iken vefat etmiştir. Vefatı sonrası çocukları maddi sıkıntılarını aşmak için Âtıf Efendi’nin kitaplarını satmak durumunda kalmışlar. Satılan kitaplar arasında yer alan meşin ciltli ince çizgili kareli bir defter vardır ki bir sevk-i ilahi ile gün gelip Ankara sahaflarına düşmüştür. Divanı yayına hazırlayan Prof. Dr. M. Fatih Köksal, sahaflara uğradığı bir gün, dükkân sahibi sahaf, kendisinde bir şiir defteri olduğunu göstererek işine yarayıp yaramadığını sorar ve Köksal, elbette yarayacağını belirterek defteri alır ve Ankara’dan Kırşehir’e dönerken yolda bu yazmanın Rizeli ve Âtıf isimli birisine ait gayrı mürettep bir divan olduğunu anlar. Bundan sonra iş divanı mürettep hale getirmeye ve Âtıf Efendi hakkında bilgi edinmeye kalmıştır.

Rizeli araştırmacı, koleksiyoner İshak Güven Güvelioğlu’nun Âtıf Efendi hakkındaki eksik kareleri tamamlaması ve mufassal bir Âtıf Efendi biyografisi kaleme alması kitabı yayına hazır hale getirmiştir.


ÂTIF EFENDİ VE DİVANIN HUSUSİYETLERİ

Âtıf Efendi, hukukçu kimliğinin yanı sıra iyi bir şairdir. Ancak yazarında belirttiği üzere o şairliğinin de ötesinde Arapça ve Farsça’ya vakıf, dini ilimler ve tasavvufi ilimlerde yetkin bir şahsiyettir. Bu durumu destekler mahiyette Köksal şu tespitte bulunuyor: “Divan’ın muhtelif yerlerinde bil vesile 300’den fazla atıf yaptığı muhtelif şerhler, lügatler, divanlar; fıkıh, kelam, hadis ve tasavvufa dair kitapların sayısı 53 olduğu düşünülürse hatırı sayılır miktarda kitabı olduğu tahmin edilebilir.” (s.10)

Bir diğer husus da Âtıf Efendi’nin klasik Türk şiirinin teknik hususiyetlerini, mazmınları, belagat vs. bütün aksamına vakıf olduğu halde kendisine “divan şairi” denilemeyeceğidir. Köksal’ın da ifade ettiği üzere Âtıf Efendi için şiir bir gaye değil vasıtadır. Bunu muhtelif vesilelerle eserinde ifade eden Âtıf Efendi klasik dönem mutasavvıf şairlerden farklı değildir.

Divan, 121 yapraktan başka “şukka” denilen irili ufaklı kağıt parçalarına yazılmış şiir ve notlarla bezelidir. 1907 yılından 1944 yılına kadar geçen süreçte yani 37 yılda kaleme alınmıştır. Yayına hazırlayan Köksal’ın dikkat çektiği bir diğer husus da 37 yıllık sürecin sadece 11 yılına ait şiirler mevcuttur. Geride kalan 26 yılın varsa defterleri nerededir? Burada da imdada İshak Güven Güvelioğlu yetişmiştir. Aileden aldığı tereke içinde defterlerden ikisi daha çıkmıştır.


VASİYET YERİNE GETİRİLDİ

Divan’ın yayınının belki de en sevindirici tarafı Âtıf Efendinin vefatından 79 sene sonra vasiyetinin yerine getirilmiş olmasıdır. Zira eser kimin eline geçecekse ona vasiyet niteliğinde şu notu düşer Âtıf Efendi:

“İşbu mecmua terekemden zuhur eder, her kimin eline geçer ve okursa beni hayırla yâd etsin. Divan haline getirenler olursa evvela tevhid, saniyen benim redifli na’t, salisen “gönül ister ziyaret hakini ilh. (ey server-i alem) matla’lı istişfa’name, badehu kasaid, badehu gazeliyat, daha sonra kıtaat, daha sonra ebyat, daha sonra meşari yazıla. El-hâsıl münteşir devavin tertibince tertib edilerek tebyiz edeler.” (s.79)


HÜSN-İ HATİME İLE GÖÇMEKTİR EMELİMİZ

Kendisinin tarikat ehli olup İmam Rabbani’den seyr ü sülûkunu 1352 Ramazanın tamamladığını divanından öğrendiğimiz Âtıf Efendi, yine eserinde Aziz Mahmut Hüdayi, Şeyh Galip, Sa’dî-i Şirazi, Fuzulî, Nef’î gibi isimlerden de ilham almış.

Divanında onu sufi yönüne atıf yapan beyitler şu şekilde zikrediliyor:

Sufiyane söylerim hep gonca femden anlamam

Sufiyane meşrebim bir devlet-i uzma mıdır.

Yine bu dünyadan hiçbir şey kalmamış vaziyette çıkmayı murad eden Âtıf Efendi şunları dile getirir:

İste gönlüm iste durma vaktidir şeb ta seher

Baş açık yalın ayak çıksam huzur-ı Hazret’e (s.57)

Âtıf Efendi’nin divanının girişinde yazdığı şu cümleler yazının hatimesi olsun:

“Dünyada hiç emelim yokdur; vaktimiz hulûl edince hüsn-i hâtime ile ahirete göç etmektir emelimiz ancak.” (s.95.)


#hayat
#aktüel
#kitap
15 gün önce