|

Türk sineması diye bir şey var mı?

Türk sineması diye bir olgunun varlığı hep tartışıldı. Tartışılmalı da… Zaman zaman bu gündeme dönüp silkelenmek gerek. "Nedir Türk sineması? Varlığının şartları neler? İzleyici nerede duruyor, durmalı? Ülke sinemamızın temel sorunları neler?" bu sorular çok önemli. Zaman zaman da tekrar sorup cevap aramak gerekli.

Abdulhamit Güler
04:00 - 12/08/2023 Cumartesi
Güncelleme: 03:19 - 12/08/2023 Cumartesi
Yeni Şafak
Bir zamanlar Anadolu’da filminden bir sahne.
Bir zamanlar Anadolu’da filminden bir sahne.

Sinema, filmler ve bağlantılı alanlar her daim gündemimizde. Çağın en güçlü aracı olmasının yanında her daim insanın ruh ve duygu dünyasına hitap etmesinden ötürü olsa gerek sinema konuşmadığımız gün yok. Kâh bir festivalde alınan ödül, kâh ödül kürsüsünde yapılan konuşma, kâh küresel etkisi olan ve çok izlenen filmler ve dijital platformların olaya dahil olması gündemi, hep sıcak tutuyor.

Peki, hiç gündemimizde düşmeyen sinemanın Türkiye’de üretim ve izlenme açısından durumu ne? Türk s ineması diye bir şey var mı? Ülke sinemamızın temel sorunları neler? Bu sorular çok önemli. Zaman zaman da tekrar sorup cevap aramak gerekli.


İRAN VE KORE’DE OLUP BİZDE OLMAYAN NE?

Temelden başlayalım…

Türk sineması diye bir olgunun var olup olmadığı hep tartışıldı. Bir ülkede film üretilmesinin dışında ülke sinemasının varlığını belirleyen şeyler neler? Doğru sorularla ilerlersek doğru cevaplara ulaşabiliriz.

Öncelikle dünyanın her yerinde film üretiliyor. Kuzey Kore’de durumun ne olduğunu tam bilemiyoruz. Afganistan’da işler gittikçe zorlaştırılıyor. Savaşın hüküm sürdüğü ve bitmediği yerlerde film yapmak zor fekat devam ediyor. Haliyle sinemanın dünyanın her ülkesinde üretildiğini ve bu bağlamda var olduğunu biliyoruz. Ancak esas mesele sinema çatısı altındaki üretimlerin, üretildiği coğrafyaya özgün kodlar taşıyıp taşımadığıdır. Özellikle son yıllarda Kore sineması diye bir şeyden bahsediyor oluşumuz, Güney Kore’de (Kuzey’de durumun ne olduğunu tam bilmediğimiz ve küresel kavramsallaştırma böyle olduğu için sadece Kore de diyoruz) birden bire film çekilmeye başlanması ya da daha çok film yapılmasından kaynaklanmıyor. Güney Kore’de üretilen filmler, o ülkenin kültüründen, insana bakışından, eşyayı algılayışından büyük izler taşıyor ve filmler de bu bağlamda yöntemlerle üretiliyor. İran sineması dediğimizde de durum aynı. İran ve sinema sözcükleri yan yana gelince herkesin zihninde görseller ve buna bağlı duygular beliriyor. Bu da İran sineması diye bir şeyden bahsedilebileceği anlamına geliyor. Latin Amerika sineması, Kore sineması, Japon sineması, Fransız sineması, İtalyan sineması, Danimarka sineması, Kuzey Avrupa stili dediğimizde de durum aynı. Dünyanın birçok ülkesinden bahsederken zihnimizde karşılıksız kalmıyor.

Türk sineması dediğimizde aklınıza ne geliyor. Anadolu’da yaşayan insanın aklına gelecek ya da gelmesi gereken şeyler daha zengin olabilir. Lakin dünyanın başka yerindeki biri için bu kavram ne ifade ediyor? Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu filmleri olmasa kimin zihninde ne belirir? Bir dönem Yılmaz Güney bunu sağlıyordu. Sadece birkaç isim ile ülke sineması olgu haline gelmez. Bu bağlamda Türk Sineması diye bir olgunun varlığından söz etmek zor. Yok demek de haksızlık olabilir.


İZLEYİCİ ÜZERİNE DÜŞENİ YAPARSA NE OLUR?

Sinemanın küresel ve yerel sorunları da birbiriyle bağlantılı olarak gündemimizde yer almalı. Bir diğer önemli soru şu; izleyici kim?

İzleyicinin de bir kimliği vardır. Her ülkenin film izleme kültürü ve karakteri farklılık arz eder. Fransa ve İtalya’da bazı bağımsız filmlerin ciddi gişe yaptığını görebilirsiniz. Buralarda sinemacıların Türkiye’ye nazaran daha konforlu yaşam ve üretim alanı olabilir. Rönesans İtalya’da doğmasa, Fransa Orta çağ yaşamasa böyle olur muydu? Bilemiyoruz. Sebepler çeşitli olabilir. Ancak Türkiye gibi ülkelerde (sinemanın ithal tüketim ürünü halinde olduğu ve sanat üretiminin çok kısa aralıklarla akamete uğradığı) ticari filmler gişede daha geniş yer bulur. Çünkü sinema daha çok eğlence aracı olarak görülür. Küresel tüketim planlamasının ve sosyo-kültürel geçiş süreçlerinin sancılı olmasının etkisi vardır elbet. Ama nihayetinde bir ‘izleyici sorunu’ olduğu aşikar.

Gişe filmlerinin çok izlenmesi bir sorun değil. Bunun yanında bağımsız sinemanın, sanat üretimi olan yapımların, izleyiciyi sezgisel yolculuğa davet eden ürünlerin ilgi görmemesidir, temel mesele…

‘İzleyicinin eğitilmesi’ gibi bir yaklaşım temelde sorunlu. Eğitmek değil de geliştirmek ya da yönlendirmek denebilir. İşte Türkiye’deki sinema izleyicisinin ihtiyaç duyduğu şey bu. Yerli yapımların genel tabloda en çok izlenme oranına sahip ülkelerden biri olmamız mutluluk verici. Ancak bu çok izlenen filmlerin komedi ağırlıklı olması, film sanatı özelinde derdi olmaması, daha da önemlisi izleyicinin ruh ve duygu dünyasının umursamaması kangrenimizdir.

Sinemanın dert iletme aracı, düşünsel zemin ve eylem, estetik hikaye anlatımı alanı olduğunu görmemiz gerek. Filmlerin genel olarak bu kabulle yapılmadığı da ortada. “Çok izlenme ihtimali olmayan filmler” için sinema salonu bulma imkanı da yok. Böyle olunca da Türkiye Sineması ürünü diyebileceğimiz ürünlerin ortaya çıkmasın zorlaşıyor.


EDEBİYATTAN ÖRNEK VERİRSEK…

Edebiyattan örnek verince mesele daha net anlaşılıyor. Çok okunan kitaplar vardır. Az okunanlar da… “Çok okunan” etiketine sahip olanların hepsini aynı kefeye koyamayız. Ama genel manada popüler kültürün ve tüketim pazarının aracı haline gelmiş bu raflar tek başına Türk Edebiyatı olabilir mi? Aksine en kıymetli eserler yazıldığı dönemde az okunur. Zamanla kıymetlenir. Nuri Pakdil, Nazım Hikmet, Mehmet Akif Ersoy, Ömer Seyfeddin, Sezai Karakoç, Ahmet Hamdi Tanpınar çok okunduğu için mi kıymetliydi? Ömer Seyfeddin’in naaşı sahipsiz zannedilip öyle muamele görmedi mi? Sabahattin Ali eserlerini basmak için para bulamamıştı.

Örnekler çoğaltılabilir. Manzara ise net. Sinemaya da sanat eseri kıymeti verilmeli. İyi film kıstası ‘çok izlenmek’ olmamalı. Bu bilinci izleyiciye ulaştırmak politika üreticilerin görevi belki. Lakin izleyici üzerine düşeni yapıyor mu? Kişi önce kendini geliştirmemeli mi? Ebeveynler ne kadar farkında durumun?


Neticeyi kelam…

Türk sineması olgusundan bahsetmek için bu memleketin dokusunu taşıyan filmlerin çoğalması, bu filmlerin çoğalması için de bunun bilincinde olan izleyicinin esere rağbet göstermesi gerekir.


#sinema
#Türk sineması
#sanat
1 yıl önce