Kudret olmadan şefkat olmaz

Yeni Şafak
İbrahim Karagül
04:0027/07/2015, Pazartesi
G: 27/07/2015, Pazartesi
Yeni Şafak

Başbakan Davutoğlu, terör operasyonlarının üç hedefi olduğunu açıkladı: Demokrasi ve özgürlükleri korumak. Kamu düzenini sağlamak. Türkiye'ye açık şekilde savaş ilan edenlere kudretimizi ve caydırıcı gücümüzü göstermek.

Çok ciddi gerilimlerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. 100 sene önceki dönüşümlerin, bitmemiş bir tasfiyenin izlerini yaşıyoruz. Bugün Türkiye-Suriye, Türkiye-Irak sınırında yaşananlar Sykes-Picot düzeninin 100 yıl sonra bile bazı hususi şeyleri çözmekte aciz kaldığını gösteriyor. 100 yılın hesaplaşmalarıyla karşı karşıya olduğumuz aşikar. Son 15 yıla bakıldığında, aslında bütün gayretimiz Türkiye'de kurumsallaşmış bir demokrasinin yerleşmesini sağlamak oldu. Bugün 28 Şubat, 12 Eylül, 27 Mayıs'ta yaşanan sancıların çoğunun aşıldığını söyleyebiliriz. Asker-sivil ilişkileri bağlamında kimse 7 Haziran seçimlerine bir vesayet gölgesi düştüğünü söyleyemez; mesela 2007'de söylenebilirdi 27 Nisan Muhtırası'yla. Ama başka vesayetlerin de olduğu bir vaka son dönemde, sadece paralel yapı değil, özellikle çözüm sürecinde gelinen noktada siyasi aktörlerin kendi başına davranıp-davranamadıkları önemli bir mesele halini aldı. Yani, 7 Haziran seçimleri sonrasında baktığımızda görünen siyasi aktörler dışında bir de o aktörlerin üzerinde söz söyleyen veya yönlendiren taraflar olduğu da aşikar. HDP-Kandil ilişkileri bağlamında bir başka vesayetin öne çıktığını gördük.


BİRİLERİNİN KAOS HESABI

7 Haziran'da halk 'tek parti iktidarı' demedi, 'hükümet ortaklığı' dedi. Biz de bunun gereğini yapmaya çalışıyoruz o günden bugüne. Fakat biz bir taraftan bunu yaparken herhalde bazı çevreler Türkiye'de bir kaos, bir boşluk ortaya çıkacağı ve bu boşluktan bazı vesayetlerin tekrar etkin bir şekilde su yüzüne çıkacağı hesabını yapmaya başladı. Suruç'ta 33 vatandaşımız hayatını kaybetti, her birisi canımız ciğerimiz, siyasi görüşleri farklı olur hiç önemli değil, tabii ki farklı olacak. Benim ilk tepkim; açıklama yapıp “Gerekli tedbirleri alacağız" dedikten sonra Şanlıurfa'ya gidip yaralıları ziyaret etmek oldu. Tutumumuz da açık ve net.


'OTORİTE YOK' MESAJI

Fakat ne oldu? O cenazeler İstanbul'a geldiğinde bütün milleti tahrik edercesine cenaze karşılanırken yüzler kapatıldı, İstanbul sokaklarında silah taşınmaya kalkıldı, kaleşnikof. Yani verilen mesaj şu: Burada kamu otoritesi yoktur, ben silah taşırım, silahı sadece asker taşımaz, polis taşımaz, şehir milisleri taşır, gerillalar, ne derseniz deyin böyle bir tablo... Arkasından Adıyaman'da askerimizin şehit edilmesi, hemen ertesi gün ve 2 polisimizin bu eylemin türü de aynı anlama geliyor, evlerinde uyurken şehit edilmesi... Sonra PKK bu eylemi üstlendi. O da yetmedi, sokağın ortasında trafik polisimizi görev yaparken şehit ettiler.


DEVLETİN KARAR ANI

Şimdi bunlar arka arkaya geldiğinde o andan itibaren bir devlet için varoluşsal bir mesele masaya konmuş demektir. Devletin var veya yok olduğunun anlaşılacağı yer o andır. Şimdi biz devlet olarak ne yapmak durumundayız? Birileri parçalamaya çalışıyorsa biz bütünleştirmek, birileri ayrıştırmaya çalışıyorsa yakınlaştırmak durumundayız. Şefkat de, kudret de devletin iki yüzüdür, bu geleneksel devlette de var, modern devlette de. Devlet şefkat yönüyle vatandaşlarına davranmak durumunda. Ama kudret olmadan şefkat olduğu zaman acziyet oluyor. Şefkat olmadan kudret olduğunda zulüm oluyor, barbarlık oluyor. Demokratikleşme şefkattir, şefkat elinin öne çıkmasıdır. Güvenlik de kudret eliyle ancak sağlanabilir.


HESABINI ZATEN SORARDIK

DEAŞ'a karşı operasyon, Suruç'taki vatandaşlarımızın katledilmesine ve askerimizin sınırda şehit edilmesine verilen tepkidir. Askerimiz şehit edilmeseydi de 33 vatandaşımızın hesabını soracaktık, bir daha buna cüret etmemeleri için. Askerimizin şehit edilmesi, bunu daha da öne çeken bir sonuç doğurdu, yani 'hemen şimdi cevap verilecek, bu gece cevap verilecek' diye talimat verdim, çünkü kudreti göstermenin gecikmesi de başka zaaf oluştururdu. Öbür tarafta bunu istismar eden, işte İstanbul'daki görüntüler ve PKK'nın hemen aynı gün iki polisimizi şehit etmesiyle tek boyutlu değil üç boyutlu bir kapsamlı operasyonu ihtiyacı zorunlu kıldı.


3 BOYUTLU OPERASYON

Bir boyutu Suriye'de DEAŞ'a karşı 33 vatandaşımızın katlinin ve bir askerimizin şehit edilmesinin hesabı için. İkinci boyut, Kuzey Irak'ta PKK'ya karşı şehit polislerimizin, askerimizin faili olarak gördüğümüz için. Üçüncü boyut da; büyük şehirlerimizde her an 6-7 Ekim gibi ya da Gezi olayları gibi provokatif olaylara yönelmek suretiyle huzuru, ekonomiyi, sosyal hayatı etkileyecek hazırlıklar içinde olan çevrelere yönelik olarak. “Bu üç boyutuyla en kapsamlı eylem planı hazırlanacak ve bu geceden itibaren uygulamaya konulacak" dedik.


BUNU BİZ BAŞLATMADIK

Askere de “PKK'yı olabilecek en net ve etkin yöntemle caydırıcı, cezalandırıcı gücünüzü göstereceksiniz" dedik. Çünkü biz başlatmadık bunu, madem ki 2 polisimizi şehit ettiler, orada şehit edilen sadece 2 polis değil veya 1 polis de Diyarbakır'da değil, kamu düzenine meydan okumaydı. Ayrıca bütün bir milletin otoritesi, kamu orada katledilmeye çalışıldı, kamu öldürüldü. Ve o geceden itibaren de, yani bu üç ayakla ilgili operasyon planlaması yapıldı ve üçü de son derece başarılı oldu.


HALKIMIZ İSTİYOR

Oradaki Kürt vatandaşlarımız, “Evet şefkati gösterdin, ama artık kudretini de göstermen gerekir" çağrısı yaptı bize. Bu il başkanlarımızla yaptığımız toplantılarda, sivil toplumdan gelen taleplerde, artık “Şefkat yüzümüzü gördük, şimdi faili meçhul varsa HDP yapıyor, haraç varsa HDP alıyor, 90'lı yılları geri getiren HDP ve HDP'nin silahlı grupları, PKK" denildi. Şimdi bu talep gittikçe artan bir talep olarak gündemimize geldi. Dikkat edin ben hiçbir sözümde devlet otoritesi demedim, hep 'kamu düzeni' dedim. Kamu çünkü hepimizin malı, kamu düzeni yok oldu mu özgürlükler olmaz.


TEŞEKKÜR EDİYORLAR

Perşembe geceyarısından bu yana özellikle Doğu'dan, Güneydoğu'dan o kadar mesaj alıyorum ki, yani her yerden destek mesajları... “Biz bunu bekliyorduk, istiyorduk, devleti görmek istiyorduk" şeklinde teşekkür mesajları. Yani herhalde bundan sonra PKK'nın baskıları karşısında sessiz kalan halk daha fazla sesini yükseltecek. Onun için bir kere kimsenin sahipsiz olmadığını gösterdi bu operasyonlar; bir. İki; hiçbir suçun cezasız kalmayacağını gösterdi. Yani askerimizi şehit eden 5 DEAŞ mensubu da öldürüldü. Polisimizi yatağında şehit edenlerle iltisaklı 35 kişi tutuklandı Ceylanpınar'da, Diyarbakır'da 19 kişi tutuklandı. Ve bunlara o talimatın geldiği yer olarak gördüğümüz Kandil dahil bütün temel belli odaklar da cezalandırıldı. Bundan sonra böyle. Kimse sahipsiz değil.


O MAHKEMEYİ BOMBALAYIN

Ben özellikle şunu da söyledim çok şikayet geldiği için: Geliyor işadamına, “Sana şu kadar haraç kestim, Kuzey Irak'a gel orada mahkeme edileceksin" diye... “Kuzey Irak'a götürülen yer var, önce orayı yerlebir edeceksiniz" dedim, önce. Kimse Türkiye'den bir vatandaşı alıp da tehditle başka bir ülkeye götürüp para cezası kesemez. Teröre karşı verilen mücadele bağlamında en etkin operasyonlardan biri gerçekleştirilmiştir ve Türkiye içinde kamu düzenini sarsmaya dönük faaliyetleri teşvik edenler, Türkiye'ye açık bir şekilde savaş ilan edenlerin bu anlamda onlara karşı caydırıcı gücümüz gösterilmiştir. Suçluları bulur yakalarız, ama maşalarla değil gerekirse doğrudan, talimatları kim veriyorsa onları cezalandırmaktan da kaçınmayız. Zaten Kandil'e dönük operasyonun amacı da budur.



Barzani ile ilişkiler birilerini rahatsız ediyor


Mesud Barzani'yi yerinden etmek isteyenler ona karşı bir hareket içinde. Ve Barzani'nin Türkiye'ye olan yakınlığı birilerini rahatsız ediyor. Bugün (dün) Mesud Barzani de söyledi, “Bütün bu teröre karşı verdiğimiz mücadeleyle dostlarınızı sevindirdiniz ve size itimatlar arttı, herhalde çekinmesi gerekenler de çekinmiştir" dedi. Operasyonları hem anlayışla karşıladığını, hem de desteğe hazır olduğunu ifade etti. En ufak bir memnuniyetsizlik yok.



Kabullendik ama...


HDP'nin bölgede dediği şu: 'Biz hakimsek başkası olmayacak, bu bölgede sadece bir parti olur...' Tipik, ulusalcı, otoriter, eski Marksist, Stalinist anlayışın bir yansıması. Bakmayın şimdi İstanbul'da özgürlük türküleri söylediğine. Buna biz tahammül gösterdik, neticede kabullendik, ama bu bir vaka. Seçimden sonra bu sefer 80 milletvekili kazanmış olmanın avantajını demokrasiyle Ankara'da ve İstanbul'da kullanmak, PKK'nın silahlı varlığının avantajını da bölgede kullanmak gibi bir ikili oyunun içine girdiler. Bir taraftan da Türkiye'yi suçlamak için birtakım başka çevrelerle birlikte Türkiye'yi IŞİD'le, DEAŞ'la işbirliği yapan bir ülke halinde tanıtarak dışarıda, içerideki çevreler devletin meşruiyetini tartışmaya açmak istediler. Ya sen bu ülkenin vatandaşısın, milletvekili olmuşsun, önce bunun gereğini yapmak durumundasın.



Çözüm sürecinde
muhatap değişir


Muhatap değişebilir ama çözüm süreci bitmez. Ben ne zaman Doğu'ya, Güneydoğu'ya gitsem en çok dile getirilen hususlardan birisi, “Niye sadece PKK'yı muhatap alıyorsunuz?" sorusudur birçok STK tarafından. Biz PKK'yı muhatap almadık, aslına bakarsanız çözüm sürecinde Akil İnsanlar Heyeti bütün Türkiye'yi dolaştı, birçok çalışma yapıldı, doğrudan milletle. Fakat örgütün şöyle bir iddiası var, 'Kürtlerin bütün temsilcisi benim, ben varım, bir de devlet var', yok böyle bir şey. Bölgede çok değişik siyasi akımlar var, sosyal doku var... Bütün bölge muhataptır, Türkiye'nin bütünü muhataptır.


BATILILARI ŞAŞIRTAN SORU

Çünkü nihayet İstanbul'da bir keresinde Türkiye-İran ilişkileri hani bu tam şey oldu, biz nükleer anlaşma yaptığımız günlerde birisi eleştirdi İran'la ilişkilerimizi bir Batılı. Dedim ki, “Dünyada en fazla Türkçe konuşulan ikinci şehir neresidir?" Şaşırdı falan, o işte Ankara diyeceğim zannetti. İstanbul'dan sonra Tahran'dır. Hani nüfus itibariyle Ankara'dan daha çok neredeyse Azeri Tahran'da yaşar ve Türkçe konuşur. Bunu şimdi şu anlamda söylüyorum: Türkiye Irak değil, Suriye değil. Bağdat'ta Kürt istisnadır, Basra'da Kürt nüfus yoktur, Şam'da Kürt istisnadır, Lazkiye'de ya da Halep'te, Hama'da, Humus'ta, Dara'da Kürt nüfus yoktur. Ama Türkiye'de Kürtlerin en büyük şehri İstanbul'dur. Kürtlerin demeyeyim, hepimizin, Kürtçe konuştuğu, yani Erbil'den daha fazla Kürt Kürtçe konuşur İstanbul'da. Ve bu bizim dilimiz, dışladığımız bir dil değil. Bu bağlamda muhatap sadece bir örgüt olarak düşünülemez. Toplumun her kesimiyle konuşacağız. Muhataplar çeşitlenecek.



Kandil'de sivil olmaz


Başbakanlık Koordinasyon Merkezi'nde, İkinci Başkan Yaşar Paşa orada, işte harekatı yürüten pilotlarımız, Hava Kuvvetleri orada, bana açtılar gösterdiler. O kadar spesifik noktalar atışlar yapıyor ki 10 metre yanındaki binada tek bir hasar olmuyor. Bir noktaya, bir tek mühimmat deposu olarak kullanılan yer var, orada yangın devam ettiği için çevrede hasar oldu, o da çevre binalara, daha uzun sürdü. Noktasal olarak gidiyor ve Suriye sınırına geçmeden güdümlü füzeyle tek tek o hedefleri vurdu. Tek bir sivil kayıp da olmadı. Bu PKK hedefleri için de öyle. Zaten ben kasım ayında Irak'a gittiğimde bütün o PKK'nın kamplarının da olduğu yerlerin üstünden helikopterle geçtim. Dediler, Başbakan olarak uygun olmaz, yok özellikle üzerinden geçtim. Kandil değil bölgede diğer bazı kamplar falan, o bölgeden. Oralarda sivil kimse yok.



İmralı turu faydasız


Önce silahlar bırakılacak. Öcalan normal bir mahkum olarak Türkiye'de avukatıyla, yakınlarıyla görüşür, ama bir siyasi heyetle görüşmesi için önce açık ve net bir şekilde o siyasi heyetin teröre karşı tutum almasını bekleriz, açık ve net bir şekilde bütün silahların bırakılacağı ve silahlı grupların Türkiye'yi terk edeceği hususunda hem beyan hem de adımın atılması gerekir. Bunu görmeden sadece süreç devam ediyormuş gibi bir görüntü vermek için yapılacak ziyaretlerde bir fayda mülahaza etmiyoruz.




'Hile var' deyip isyan edeceklerdi


Biz 12 yıllık demokratikleşme tecrübemizle devletin şefkat yüzünü, 12 Eylül'de unutturulan şefkat yüzünü Kürt, Alevi, Sünni, Türk, bütün vatandaşlarımıza göstermeye çalıştık. Çözüm sürecinden de anladığımız bu. Devletin kimliklerine şefkatle yaklaşması, devletin farklılığa şefkatle yaklaşması. Birileri bizim şefkat yüzümüzü görüp kudreti test etmeye kalktılar. Bir zamandır bu böyle. 2013 Mayıs'ında Türkiye'yi terk etmesi gereken silahlı gruplar gittikçe sayılarını artırdı, biz bunu izliyoruz ama çözüm süreci bağlamında, hani bütün bu geçmişi kuşatma bağlamında sabırla yaklaştık. Aslında seçime giderken de bunun çok baskıları vardı, ama sırf düşünün nerelerde nasıl baskılar uygulandığını biliyoruz, köylerde, mezralarda, her yerde. Ama eğer onun o zaman üstüne gitmemişsek şundandı: Diyeceklerdi ki, herkes hazırdı, siz de biliyorsunuz, HDP 9.9'la kalsaydı AK Parti'nin nasıl baskı uyguladığı, otoriter olduğu, nasıl seçim hileleri yaptığıyla ilgili bu sefer bir kalkışma başlatacaklardı. Bir seçim yapıldı ve neticesini biz kabullendik, tartışmadık. Ama Doğu ve Güneydoğu'da onların nasıl bir baskı uyguladığını yakından biliyoruz.



Vesayete karşı TAŞIMALI OY


Seçimlerde bölgede ciddi baskı uygulandığı bir vaka. Hukuk devleti içinde bu baskıları nasıl göğüsleyebileceğinizin de sınırları var. Yani mesela şimdi bunlar hep seçim düzenlemeleri içinde, Seçim Kanunu'nu da Siyasi Partiler Kanunu'nu da, koalisyon görüşmelerinde hep bunları ele almayı planlıyoruz. Yani bir köye gelip birisi tehdit ediyorsa buradan farklı bir oy çıkmayacak diye, o tehdit edilenler şikayet etmedikçe yapabileceğimiz şeyler sınırlı oluyor. Yapacağınız şey, onları başka bir yerde oy vermeye götürmek, bunu da YSK kabul etmedi. YSK'ya başvurduk, 'taşımalı oy yapalım' diye, kabul etmediler, “Seçim Yasası buna izin vermiyor" dediler. Şimdi koalisyon görüşmeleri sonucu yeni bir hükümet kurulursa, kurulmazsa da bütün partilerle anlaşarak, hani seçime gidilme ihtimali, böyle bir yasa değişikliğine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz, bunu yapmamız lazım. Mesela yine yasal düzenleme bunlar, oy kullanırken polis, güvenlik görevlileri oy kullanılan yerin 100 metre yakınına yaklaşamıyor, ama sivil giyimli bir militan gelip baskı, yani kimsenin fark etmediği baskıyı uygulayabiliyor. Ama şimdi görüyoruz bu istismar ediliyor.



Sınırda DEAŞ istemiyoruz


Şimdi bundan sonraki hedef nedir Suriye bağlamında... Sınırımızda DEAŞ görmek istemiyoruz. Ha nasıl yaparız? O bizde mahfuz.Hangi aşamalarda yaparız bizce mahfuz ama görmek istemiyoruz. DEAŞ'tan boşalan bölgelere ılımlı muhalefetin yerleşmesini istiyoruz. PYD de bizi rahatsız edecek herhangi bir eyleme kalkışırsa aynı kapsama girer. Onlara bakışımız alacakları tutuma göre değerlendirilir. Esed rejimiyle ilişkisini keser, Türkiye'yi rahatsız etmez ve Suriye Ulusal Koalisyonu'na katılır ise demokratik yeni Suriye'nin inşasında herkes gibi rol alabilir ve biz buna itiraz etmeyiz. Ama etnik temizlik yapmaya kalkar, bir sürgün politikası ile Arapları, Kürtleri, Türkmenleri ayrıştırmaya ve Türkiye'yi rahatsız edecek işlere kalkışırsa, farklı koalisyonlar içine girer, terörü desteklerse tabii PYD, onlar için de durum farklı olmaz. Yüksekdağ ve Demirtaş hep diyor ki; Kürtlerin Suriye'deki kazanımlarından AK Parti Hükümeti rahatsız! Ya niye rahatsız olalım? Rahatsız olsak (Irak) Kürt Bölgesinden de rahatsız olurduk, niye olalım? Eğer Barzani'den rahatsız değilsek Erbil'de, Kobani'den ya da Haseke'den niye rahatsız olalım? Barzani bizi rahatsız edecek iş yapmıyor. Burada mesele Kürtlerin kazanımları vesaire değil. Hangi politikaların takip edileceği.





--------------------------------------------------------------------------


için tıklayınız




için tıklayınız














#Sykes-Picot
#Türkiye-Suriye
#çözüm süreci