Bugün teknolojik gereksinimler listemize baktığımızda akıllı telefonların '
', tabletlerin ise '
' derecesine yükseldiğini görüyoruz. Haliyle her sene biraz daha gelişiyorlar. Yongasetleri güçleniyor, ekran çözünürlükleri artıyor, depolama alanları, bağlantı teknolojileri, RAM miktarı vs. vs. derken neredeyse masaüstü bilgisayarlarla yarışacak bir performans sunuyorlar. Hatta mütevazı PC'leri geçiyorlar bile.
Tabii bu performansın bir bedeli var ki o da güç tüketimindeki artış. Her ne kadar yongasetlerinin üretim süreçlerindeki nanometrik küçülmeler veya tasarruf modu vb. gibi yazılımsal yöntemlerle güç tüketimi bir dereceye kadar düşürülse de kaynakta (yani bataryada) bir iyileştirme yapılamadığı için çabalar yetersiz kalıyor. Düşünün ki Nokia'nın sadece arama veya mesaj atma gibi temel gereksinimlerimizi karşılayan akıllı olmayan telefonları çok daha küçük batarya kapasitelerine rağmen bize bir hafta yeterken şimdiki telefonlarla bir günü zor çıkartabiliyoruz.
Bu sorunun sebebi batarya teknolojilerinde bir türlü istenilen adımların atılamaması. Şöyle ki
. 90'larla birlikte Li-Ion'a geçiş yapmış olsak da aslında Li-Ion'un selefi Ni-MH'den (nikel-metal hidrit) ve NiMH'nin de selefi Ni-Cd'den (Nikel Kadmiyum) köklü anlamda bir farkı yok. Yani (her ne kadar tam karşılamasa da anlaşılması için)
diyebiliriz. Bunu altyapı çalışmaları olmadan sadece üstyapısal değişikliklere gitmek olarak nitelendirebiliriz. Tabii bu dediğimizden 'bataryalarda hiç gelişim sağlanmadı' sonucunu çıkarmayalım. En basitinden örneğin AA tipinde bir NiCd pil en fazla 1000mAh enerji depolarken, NiMH pillerde bu değer 2500mAh'a kadar çıktı. Keza bugün Li-Ion'larda da 3500mAh'ları görür hale geldik ama dediğimiz gibi temel sorun kapasitedeki yükselme hızının teknolojiye yetişememesi ki bunun da çözümü altyapıyı değiştirmekten geçiyor.
Evet; bu girizgah ertesinde ana konumuza giriş yapabiliriz:
Samsung'un uzun bir süreden beri batarya teknolojileri üzerinde çalıştığını biliyoruz. Hatta sadece bu iş için G. Kore'deki üniversitelerle ortak çalışmalar yürüten bir ekibi var. İşte şimdi firmadan yapılan resmi bir açıklamaya göre oldukça önemli bir adım atmayı başarmışlar.
Yakın gelecekte ticari kullanıma sunulabileceği belirtilen yeni teknolojinin temeli aslında tanıdık: Anot olarak silikon kullanımı. Hani işlemcilerde ve diğer yarı iletken malzemelerde kullanılan silikonlar var ya işte onlardan bahsediyoruz. Silikonun atomik yapısından ötürü enerji depolamasında kullanılması fikri zaten yeni bir fikir değil. Fakat, şarj ve deşarj döngülerinde boyut değiştirdiği için şimdiye kadar bataryalarda uygulanamıyordu. İşte Samsung'un geliştirdiği yeni yöntem bu sorunu çözmesi açısından büyük önem taşıyor.
Biraz teknik olacak ama açıklamakta fayda var:
Şu an üzerinden gelinmesi gereken tek bir sorun kalmış durumda ki o da, grafin katmanları sebebiyle bataryanın daha fazla yük biriktiriyor oluşu. Bu sebeple de uzun vadede standart Li-Ion pillere kıyasla daha çok enerji yitimine uğruyorlar. Şöyle ki ilk başta 1.8 kat olan enerji yoğunluğu, 200 dolayında şarjın ertesinde 1.5 kata gerilerken, şarj sayısı arttıkça enerji yitimi daha fazlalaşıyor. (Yani örneklendirmek gerekirse 400 şarja geldiğinde 1.2 kata değil de 1.0'a geriliyor gibi düşünebiliriz.)
Velhasıl teknolojinin tam anlamıyla oturmasının 2,3 yılı bulacağını söyleyen Samsung bunun ertesinde pazara girebileceklerini öngörüyorlar. Uzun vadede ise elektrikli arabalar hedefleniyor.