Saldırıların başından bu yana binlerce Gazzeliyi gözaltına alan İsrail, bu kişileri resmi cezaevi statüsüne dahi sahip olmayan, Negev Çölü’ndeki Sde Teiman Askeri Üssü’ne sevk ediyor. “İsrail’in Guantanamo’su” olarak anılan bu cezaevi, uluslararası insan hakları kurumları tarafından tanınmıyor. Sde Teiman’a giren ilk ve tek Filistinli Avukat Halid Mahajne, burayı tam anlamıyla bir “işkence merkezi” olarak tanımlıyor. Yeni Şafak’a konuşan Mahajne, aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların da bulunduğu yaklaşık bin 200 Gazzeli burada sistematik işkencelere maruz bırakıldığını söyledi. Mahajne, cezaevinde özellikle kadın tutukluların tecavüz, cinsel istismar, psikolojik ve fiziksel tacize uğradığını belirtti. Mahajne, SdeTeiman’da müvekkili Gazeteci Muhammed Arabı, ziyaretini anlatırken “Avukatların dışarıdan kabul edilişi, esirlerle görüşme koşulları ve esirlerin durumuna dair her şey bambaşka ve diğer hapishanelere göre şartlar çok daha kötüydü. Muhammed’in anlattıkları aslında bütün esirlerin yaşadıklarını özetliyordu” ifadelerini kullandı.
KANSER HASTASINA TUVALET SUYU İÇİRİLDİ
Müvekkili Muhammed’in odaya getirildiğinde elleri arkadan kelepçeli, sürüklenerek, ayakları zincirli ve gözlerinin bağlı olduğunu söyleyen Mahajne, “Dikkatimi çeken şey, tüm esirlerin bileklerine mavi bir bileklik takılmış olmasıydı. Bu bilekliklerde isim yerine yalnızca bir numara vardı. Onlara kendi isimleriyle değil, yalnızca numaralarla hitap ediliyordu. İsrail, Gazzeli esirlere insan değil, sadece ‘numara’ muamelesi yapıyordu. Tuvalet de günde sadece bir kez kullanılabiliyordu” bilgisini paylaştı. Mahajne, Sde Teiman’da yapılan işkenceleri şu ifadelerle anlattı: “Bu işkence merkezinde, kanser hastası genç bir mahkum, temiz su içme istediği için gardiyanlar tarafından yerlerde sürüklenmiş ve tuvalet suyu içmeye zorlanmış. Kampta en küçük bir 'emir ihlali' bile tecavüz tehdidiyle cezalandırılıyordu. Kimi zaman esirler rastgele seçiliyor, herkesin gözleri önünde çıplak bırakılarak yere yatırılıyor, elleri kelepçeleniyor ve ardından İsrailli askerler tarafından cinsel saldırıya uğruyorlardı. Bir olayda yaşlı bir esirin kalçasına cop sokuldu; askerler bunu kahkahalar atarak kayda almıştı. Esirler bu sırada ağlayamaz, bağırıp isyan edemezdi; tamamen sessiz kalmaya zorlanıyorlardı. Bahsi geçen yaşlı adam ağır kan kaybı nedeniyle kısa süre sonra ölmüş” diye konuştu.
Tedavi değil zulüm merkezi
- Sde Teiman’da doktorların da adeta bir suç makinesi olduğunu söyleyen Mahajne, “İsrail bu kamplarda tıbbı da işkence aracı haline getirdi. Normalde iyileştirme görevi olan doktorlar, burada esirlerin acısını katlayan bir rol üstleniyordu. Kampta sözde bir “saha kliniği” kurulmuştu. Ancak bu yerin işlevi tedavi değil, işkenceydi. Muhammed’in anlattığına göre, bazı esirlerin elleri ve ayakları aylarca demir kelepçelerle bağlı tutulduğundan etleri çürüyüp parçalanmaya başladı. Normal koşullarda tedavi edilmesi gereken bu yaralar için İsrailli doktorların uyguladığı yöntem, uzvun kesilmesi oluyor. Dahası, bu ampütasyonlar anestezi olmadan, yani esir uyanık haldeyken gerçekleştirildi. Bunlar hayal değil, abartı da değil Gazzeli mahkumların yaşadıkları…” ifadelerini kullandı.
SUBAY TEHDİTLER SAVURDU
Bu ziyaretin bu güne kadar kariyeri boyunca en zor İsrail hapishanesi ziyaretlerinden biri olduğunu söyleyen Mahajne, “Avukatların dışarıdan kabul edilişi, esirlerle görüşme koşulları ve esirlerin durumuna dair her şey bambaşka ve diğer hapishanelere göre şartlar çok daha kötüydü. Müvekkilim Gazeteci Muhammed Arab’ı ziyaret etmek için gittim. Muhammed, uluslararası bir Arap kanalında çalışan bir gazeteci. Muhammed’in anlattıkları aslında bütün esirlerin yaşadıklarını özetliyordu. Muhammed, Şifa Hastanesi’nden gözaltına alınmıştı. Görüşme yaklaşık 40 dakika sürdü, daha fazla izin verilmedi. Normalde avukatların müvekkilleriyle istediği kadar görüşebilmesi gerekir, ama burada süre kısıtlı tutuldu. O gün Sde Teiman’da kampta binden fazla Gazzeli sivil esir tutuluyordu. Görüşme esnasında baskı altındaydık, bir subay odaya girerek bana ve esire açık bir tehditte bulundu: ‘Sizin yapacağınız herhangi bir hareket, İsrail’in ve bu kampın güvenliğini tehdit ederse, görüşmeyi derhal keseriz ve sizi de sorumlu tutarız’ dedi. Bu, bugüne kadar gördüğüm hiçbir İsrail hapishanesinde yaşamadığım bir durumdu.” İfadelerini kullandı.
ESİR, SÜRÜKLENEREK GÖRÜŞMEYE GETİRİLDİ
Müvekkili Muhammed’in odaya getirildiğinde elleri arkadan kelepçeli, ayakları zincirli ve gözlerinin bağlı olduğunu söyleyen Mahajne, “Yere eğilerek sürüklenmiş ve öylece oturtulmuştu. Tüm görüşme boyunca hem elleri hem ayakları bağlı kaldı. Sadece göz bağını çıkarmasına izin verdiler. Ama dikkatimi çeken şey, tüm esirlerin bileklerine mavi bir bileklik takılmış olmasıydı. Bu bilekliklerde isim yerine yalnızca bir numara vardı. Onlara kendi isimleriyle değil, yalnızca numaralarla hitap ediliyordu. İsrail, Gazzeli esirlere insan değil, sadece ‘numara’ muamelesi yapıyordu. Muhammed’in anlattıklarına göre bu kamp kurulduğu günden itibaren esirler aylarca aynı kıyafetle bırakıldı. Ne iç çamaşırlarını ne de üst başlarını değiştirmelerine izin verildi. Hiçbir şekilde yeni veya temiz kıyafet verilmedi. Banyo ise haftada yalnızca bir kez, sadece 1 dakika için izinliydi. Tuvalet de günde sadece bir kez kullanılabiliyordu; ikinci defa gitmek isteyen kesinlikle engelleniyordu.” diyerek konuştu.