İstanbul’un mekânları ve olayları: Rakamlar değil hikayeler merak uyandırıyor

Daha önce İstanbul'daki tarihi mezar taşları üzerine kapsamlı bir çalışma yapan Edebiyat Öğretmeni ve yazar Fatih Çavuş, şimdi de yeni kitabı olan “Bir Şehri Okumak – İstanbul’un mekânları ve olayları” ile okuyucuya farklı bir okuma sunuyor. İstanbul’a dair bilinmeyenleri anlatan Çavuş, “Ben İstanbul’da gezerken gördüğüm bir eserin sanat yönünü de incelerim fakat o eserin hikâyesini de merak ederdim. Bu hikâyelerin insanlar tarafından ilgiyle karşılandığını gördüm. Açıkçası eserlerle ilgili rakamlar insanlar tarafından çabuk unutuluyor. Fakat bu anekdotlar akılda kalıcı oluyor” diyerek ekledi: "Mesela Sultan III. Mehmet tahta çıkınca on dokuz kardeşini boğdurtmuş. Sultanın oğlu I. Ahmed de tahta çıkınca kardeş katlini kaldırıyor. Başka ilginç bir olay da Sultan III. Murad döneminde maymunların idam edilmesi."

Haber Merkezi Yeni Şafak
Sultan III. Murad döneminde idam edilen maymunların tasviri

Tarihi dokusu ile gezginlerin, kadim geçmişi ile araştırmacıların, doğal bir film platosu olmasında dolayı yapımcıların vazgeçilmez şehri İstanbul, yüzyıllardır içinde sayısız mekâna ve olaya ev sahipliği yaptı. Geçmişten günümüze ise pek çok miras taşıdı. Farklı imparatorluklara başkentlik yapan İstanbul’da bulunan mezar taşları, türbeler, saraylar, camiler, kiliseler gibi tarihe tanıklık etmiş yapıların hikâyeleri her zaman merak ediliyor. Araştırmacı ve yazar Fatih Çavuş, “Osmanlı Mezar Taşlarının Sırları” isimli kitabından sonra yeni kitabı olan “Bir Şehri Okumak – İstanbul’un mekânları ve olayları” ile okuyucunun karşısında. İstanbul’daki mekânlara farklı bir bakış açısı ile bakan Çavuş, “Ben İstanbul’da gezerken gördüğüm bir eserin sanat yönünü de incelerim fakat o eserin hikâyesini de merak ederdim. Bu hikâyelerin insanlar tarafından ilgiyle karşılandığını gördüm. Açıkçası eserlerle ilgili rakamlar insanlar tarafından çabuk unutuluyor. Fakat bu anekdotlar akılda kalıcı oluyor” dedi.

Mezar taşları tarihi yeniden yazabilir

“Bir Şehri Okumak – İstanbul’un mekânları ve olayları” kitabınızı nasıl hazırladınız? Sizi bu kitabı hazırlamaya götüren süreçten bahseder misiniz?

İstanbul’a dair çok eser yazıldı ve yazılmaya da devam ediyor. Bu eserlerden kimisi sadece belirli bir alan üzerine akademik çalışma oluyor kimi eserler de eski İstanbul’u hatıraları oluyor. Ben İstanbul’da gezerken gördüğüm bir eserin sanat yönünü de incelerim fakat o eserin hikâyesini de merak ederdim. Bu hikayelerin insanlar tarafından ilgiyle karşılandığını gördüm. Açıkçası eserlerle ilgili rakamlar (yapım tarihi, yapım süresi, kaç tane olduğu vb.) insanlar tarafından çabuk unutuluyor fakat bu anekdotlar akılda kalıcı oluyor. Ben de dosyalarımı hazırlarken işin sanat tarihi yönünü inceledikten sonra o eserle ilgili bir yaşanmışlık var mı diye araştırdım ve çıkan sonuçları ilgili yerlere ilave ettim.

Ne kadar sürede hazırlandı?

Bu çalışma yılların arşiv çalışması. Yıllar içinde merak ettiğim meseleleri araştırdım ve dosyaladım. En az on yıllık bir arşiv süresi vardır diyebilirim. İlk kitabım “Osmanlı Mezar Taşlarının Sırları” piyasaya çıktıktan sonra kitabın içeriğinde yer alan konuları sosyal medyadan yayınlamaya başladım. Mekânlara farklı yaklaşımım yayınevinin dikkatini çekmiş. Bu paylaşımlarımın kitap haline getirilip daha çok insana ulaşması konusunda anlaştık. Bu çalışmalarımı toparlamam, yazıya dökmem sekiz ayımı aldı. Elde hazır bir arşiv olmasına rağmen onu yazıya geçirmek hakikaten zor bir süreç. Bir de bu anlattığım eserlerin fotoğraflama işini de kendim yaptığım için yazma süreci bu kadar uzamış oldu.

Dizler padişah türbelerini ilgiyi artırdı

Sizin de kitabınızda dediğiniz gibi İstanbul kadim bir şehir ve sizin gibi araştırmacılar için bir umman. İstanbul hakkında pek çok kitap mevcut. Sizin kitabınızı diğerlerinde ayıran ne oldu?

İlk olarak kitabımda beş farklı bölüm mevcut. Her biri kendi alanında merak edilen konular. Birinci bölüm saraylarda Osmanlı’dan kalma sarayları genel olarak tanıdıktan sonra saraylarda yaşanmış olayları öğreneceksiniz. İkinci bölüm camiler içeriğinde selâtin camileri, kiliseden çevrilen camiler ve hikâyeleriyle meşhur olan camiler mevcut. Üçüncü bölüm türbelerde ise Osmanlı padişahlarının türbelerini göreceksiniz. Halkımız dizilerden dolayı da merak ettiği padişahın türbesini ziyaret etmek istiyor fakat hangi padişah hangi türbede bilmiyor. Bir türbeye gittiğinde kaç padişah sandukasıyla karşılaşacak onu öğrenmiş oluyor. Ayrıca türbede ziyaret ettiği padişah zamanında İstanbul’da ne gibi olaylar olmuş, bu dönemde İstanbul’a ne eserler kazandırmış onu göreceksiniz. İstanbul türbelerinde metfun olan padişahların türbelerini, türbelerin mimari özelliklerini, türbede görmeden gitmemeniz gereken yerleri ve padişahların kronolojik olarak saltanat dönemlerini okuyacaksınız. Dördüncü bölüme de “taşlar” ismini verdim. Burada sadaka taşlarından binek taşlarına, kuş evlerinden çeşmelere kadar madden küçük fakat manen büyük işlevleri olan taş yapıları okuyacaksınız. Sadaka taşlarının nerelere konduğundan özelliklerinin neler olduğunu, kuşlar için yapılan evlerin ne kadar özenli olduğunu görünce hayretler içerisinde kalacaksınız. Son bölümde ise İstanbul’un manevi büyüklerinden bazılarının hayat hikâyelerini ve padişahlarla yaşadıkları diyalogları göreceksiniz. Bu başlıkların ve içeriğin kitap dostlarında ilgi uyandıracağını düşünüyorum.

Bir şahıs cami yaptıracaksa tamamen kendi bütçesinden yaptırır

İkinci bölüm dediğiniz gibi camiler. Geçtiğimiz günlerde yanan Vaniköy Camii, yalı camileri içinde güzel bir örnekti. 355 yıllık bir ata mirası ne yazık ki küle döndü. Cami kültürümüz ve zenginliğimiz hakkında neler söylemek isterseniz? Camiler hakkında bilinmeyen neler var?

Öncelikle hadiselere günümüz açısından değil yaşandığı devir açısından bakmak gerekir. Günümüzde cami yapımı denildiğinde halkın cuma namazı çıkışında yarım kalan, yeni başlanacak olan camiler için yardım çağrısı akla gelir. Tabii ki direk devlet eliyle veya şahıslar tarafından yaptırılan camiler vardır ama çoğunlukla şu an algı bu yöndedir. Osmanlı’da ise bu bir düzen içerisinde işliyordu. Bir defa halktan para toplamak diye bir olay yok. Eğer bir şahıs cami yaptıracaksa tamamen kendi bütçesinden yaptırır. Bu durum sultanlar için de geçerlidir. Cami yapılmadan önce bu caminin giderlerini nasıl karşılayacağınız belli olmalıdır. Yani camiyi yaptırdıktan sonra çalışan, aydınlatma vb. konularda oluşacak giderlerin düşünülmesi gerekir. Bunun için bir vakıf kurulur ve bu vakıf defterinde nerelerin vakfedildiği, bu vakıf gelirlerinin nasıl kullanılacağı yazılıdır. Ayrıca belli bir döneme kadar da sultanların savaşa giderek savaş kazandıktan sonra cami yaptırması gerekiyordu. Sultanlar cepheye gitmeyi bırakınca da bu gelenek değişti.

Evlat katili mi yoksa hayırsever mi: Osmanlı tarihinde katledilen tek Valide Sultan
Osmanlı tarihinin en güçlü kadın figürlerinden biri hiç şüphesiz Mahpeyker Kösem Sultan. Padişah I. Ahmed'in nikâhlı ve en sevdiği eşi, kadınlar saltanatındaki nüfuzlu hasekilerin sonuncusu, IV. Murad ve I. İbrahim'in annesi, IV. Mehmed'in de babaannesi. Mahpeyker Kösem Sultan, yaklaşık 30 yıl Valide Sultan, 20 yıl kadar da naip sıfatıyla Osmanlı Devleti'ni yönetti. Osmanlı tarihinde iki oğlunu tahta çıkarıp akabinde de torununun saltanatını gören tek Osmanlı Sultanı. Osmanlı tarihinde katledilen tek Valide Sultan olan Mahpeyker Kösem Sultan, Haseki Hürrem Sultan'la başlayan ve 'Kadınlar Saltanatı' olarak adlandırılan dönemi zirveye ulaştırdı. Peki, hayatı romanlara, tiyatro oyunlarına, dizilere, filmlere ve opera eserlerine konu olan Mahpeyker Kösem Sultan, bir evlat katili mi yoksa hayırsever mi? Mahpeyker Kösem Sultan kimdir?


Kardeşi gibi cellatların eline can verdi

Kitabın bir alt başlığı da İstanbul mekânları ve olayları. Bize ilgi çekici mekân ve olaylardan örnek verebilir misiniz?

Mekân olarak genel bilinenlerin dışında ben sebillere dikkat çekmek istiyorum. Benim çok istediğim, şu an sahipsiz olan veya dükkân olarak kullanılan bu sebillerin geleneklerinin yaşatılmasıdır. Yolda yürürken susadığınızda bir sebilin yanından geçerken sebile yanaşıp buz gibi su veya şerbet istiyorsunuz. Görevli size bir bardak uzatıyor. Siz de bunu içip bu hayrı yapana dua edip yolunuza devam ediyorsunuz. Ne kadar güzel bir olay. Günümüzde susadığınızda cebinizde para yoksa susuz geziyorsunuz. “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” sözünün karşılığı bu olsa gerek. Olay olarak da Sultan II. Osman’ın (Genç Osman) kardeşini boğdurtması bana çok dokunur. Kardeşi Mehmet cellatlar elindeyken abisi Osman’a beddua eder. Abisine “Osman, Allah'tan dilerim ki ömrün berbat olsun! Beni hayatımdan mahrum ettin, inşallah sen de saltanat süremeyesin” diyerek bağırarak beddua eder. Sonrasında Sultan Osman da cellatlar elinde can verir.

Maymunlar idam edilmiş

Kitaba hazırlık aşamasında sizi şaşırtan bilgiler oldu mu?

Tabii ki her bir araştırma yeni bir bilgiyi açıyor. O bilgi de size farklı farklı kapılar açıyor. Mesela Sultan III. Mehmet tahta çıkınca on dokuz kardeşini boğdurtmuş. Sultanın oğlu Ahmed de tahta çıkınca (Sultan I. Ahmed) kardeş katlini kaldırıyor. Başka ilginç bir olay da Sultan III. Murad döneminde maymunların farklı amaçlarla kullanılabileceği sebebiyle maymunların ağaçlara asılarak idam edilmesi ilginç bir olay. Çeşitli dönemlerde yaşanan depremlerin ve yangınların büyüklüğü de insanı hayret ettiriyor. Yangından kaçarken denize atlayan insanların boğularak ölmesi, yangından korunmak için camiye sığınanların da camide dumandan boğulması hayret edilecek olaylardır.

FOTOĞRAF 21
Sarayın duvarlarını kürkle kaplayan Sultan İbrahim'in ölüm korkusu
Osmanlı Devletinin on sekizinci padişahı olan Sultan İbrahim, Osmanlı hanedanını yok olma tehlikesinden kurtararak Osmanoğlu soyunu devam ettirmeyi başardı. Fakat bu onu deli olarak anılmaktan kurtaramadı.
Ağabeyi II. Osman'ın yeniçeriler tarafından öldürülüşüne ve IV. Murat'ın kardeşlerini ortadan kaldırmasına bizzat şahit olan Sultan İbrahim, sürekli ölüm korkusu içerisinde yaşadığı için tahta dahi çıkmak istemedi.
Kendisini ölümden koruyacağına inandığı samur kürkü de ne yazık ki sonunu getirdi. Peki, Sultan İbrahim gerçekten de deli miydi yoksa sadece sinirleri yıpranmış bir padişah mıydı?


Has ahırların yerinde bugün stadyum var

Kitapta yer almasını istediğiniz ama günümüze ulaşamayan eserler var mı?

Bu mesele ne yazık ki çok geniş. Liste yapmaya kalksak sayfalar tutar. Mezar taşlarını araştırırken yerinde olmayan, kaybolmuş yüzlerce taş vardı. Bu kitabı da yazarken yine bu durumla karşılaştım. Camiler bölümünde bir cami ve yanında bulunan diğer yapıları sayarken (külliyenin parçaları) ilk yapıldığındaki eserlerin hepsini yazdım. Yani siz o külliyeyi incelerken muvakkithane de yapılmış yazıyor fakat ortada bir muvakkithane göremiyorsanız bu yapı yıkılmış anlamına geliyor. Sultan I. Abdülhamid’in Bahçekapı’da yaptırdığı külliyeden geriye sadece türbesi kalmış. Oradaki sebil Zeynep Sultan Camii yanına taşınmış, kimi eserler de yıkılmış. Dolmabahçe Sarayı’nın has ahırları yıkılmış yerine Beşiktaş stadyumu yapılmış. Dediğim gibi bu örnekleri çoğalmak mümkün.

Ölümü bekleyen padişah: Sultan İbrahim
Osmanlı Devletinin on sekizinci padişahı olan Sultan İbrahim, Osmanlı hanedanını yok olma tehlikesinden kurtararak Osmanoğlu soyunu devam ettirmeyi başardı. Fakat bu onu deli olarak anılmaktan kurtaramadı. Ağabeyi II. Osman'ın yeniçeriler tarafından öldürülüşüne ve IV. Murat'ın kardeşlerini ortadan kaldırmasına bizzat şahit olan Sultan İbrahim, sürekli ölüm korkusu içerisinde yaşadığı için tahta dahi çıkmak istemedi. Kendisini ölümden koruyacağına inandığı samur kürkü de ne yazık ki sonunu getirdi. Peki, Sultan İbrahim kimidr? Gerçekten de deli miydi yoksa sadece sinirleri yıpranmış bir padişah mıydı?


Çocuklara İstanbul’u anlatacağım

  • Bundan sonra çalışmalarınız ne yönde olacak?
  • Bundan sonrası için yine insanların ilgisini çekecek ve merak edilen projeler üzerinde çalışıyorum. Yine Osmanlı yapılarıyla ilgili bir çalışmam mevcut. Çocuklara dönük İstanbul kitapları düşünüyorum. Çocukların anlayacağı şekilde hem tarih hem de şehirle ilgili seri olabilir. Ayrıca tarihi dokusuyla küçük bir İstanbul olan memleketim Amasya’yı anlatan şehir rehberi tarzı bir kitap planlıyorum. İnşallah bu planlarım hayata geçer diyelim.
  • Buradan okuyuculara söylemek istedikleriniz nelerdir?
  • Öncelikle kitap sektöründe en büyük sıkıntı isminizin olup olmadığıdır. Ne yazık ki kimi okuyucular isimden dolayı kitap alıyor. Sizin yazdığınız eser içerik olarak çok doyurucu da olsa tercih edilmeyebiliyor. Kitapları yazar ismiyle değil içeriğiyle değerlendirmelerini istiyorum. Diğer bir husus da işin maddi boyutu. Her eserin bir maliyeti mevcut. Okuyucunun vereceği 20-30 TL belki ona fazla gelebilir ama şunu düşünmeli: Bu yazar bu kitabı hazırlamak için onlarca kitap okudu. Bu kitaplardaki bilgileri süzdü ve eseri bana uygun bir şekilde hazırladı. Bu sebeple ben verdiğim bu ücretle yazarın okuduğu bu eserleri okumuş, yazarın bunu hazırlamak için harcadığı süreyi harcamamış oluyorum. Aslında bir almış değil bir yazarın birikimlerini almış oluyorum.
  • Son olarak iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
  • Açıkçası kitap yazmak, hele de araştırma kitabı zorlu bir iştir. Bundan sonra asıl zoru bu kitabın basımıdır. Eğer önceden bir hazırlığınız yoksa kitabınızı bastırmak için yayınevlerinin kapılarını çalmak zorundasınız. Ben bu noktada şanslıyım. Nemesis yayınları bana güvendi ve bu eserin ortaya çıkması için destek verdi. Bu sebeple kültür hayatımıza katkısı olacak bu eseri desteklediği için yayınevinin sahibinden, genel yayın yönetmenine, editörden dizgicisine yani emeği geçen bütün çalışanlara teşekkür ederim. Kitabımı alan herkese iyi okumalar dilerim.

Tahta oturmak istemeyen Padişah: II. Süleyman
Osmanlı Devletinin yirminci padişahı olan II. Süleyman, kırk yıl boyunca bir odada ölüm korkusuyla yaşadı. Tahta geçirileceği zaman öldürüleceğini zannederek tutulduğu odadan çıkmak istemese de dört yıl kadar iktidarda kaldı. 1691 yılında da 'nasıl olsa gidicidir' diye eceliyle ölmesine müsaade edildi. Peki, II. Süleyman kimdir ve nasıl bir padişahtı?