Çocuklarımız mutsuz ve doyumsuz olarak yetişiyor

Uzman klinik psikolog Fazilet Seyitoğlu’nun kaleme aldığı “Karnı Tok, Ruhu Aç Çocuklar” isimli kitabı maddeyle karınları doyurulmuş çocukların ruhlarının ne şekilde iyileştirilebileceğinin etkili ve güçlü yollarını ortaya koyuyor. Günümüzde bir şeylerin ters gittiğini belirten Seyitoğlu, “Çocuklar karnı tok, maddesel olarak doymuş, ruhsal olarak açlar. Özellikle son yıllarda yapılan güncel araştırmalar ve gözlemler gösteriyor ki çocuklarımız mutsuz, doyumsuz ve narsist olarak yetişiyor” diyor.

Dilber Dural Yeni Şafak
Fazilet Seyitoğlu

Karnı Tok, Ruhu Aç Çocuklar” kitabında uzman klinik psikolog Fazilet Seyitoğlu, maddeyle karınları doyurulmuş çocukların ruhlarının ne şekilde iyileştirilebileceğinin etkili ve güçlü yollarını ortaya koyuyor. Bu kitapla birlikte; anne-babalık görevlerinize, çocuğunuzun ruhsal gelişimine dair soru ve sorunlarınıza hayattan ve klinik vakalardan örneklerle cevaplar bulabilecek, gerçek terapi öykülerinin yer aldığı bu kitapla hem ebeveyn olarak kendinizi hem de çocuğunuzu daha yakından tanıyacak, kendinizin ve çocuğunuzun ruh sağlığı yararına büyük bir adım atmış olacaksınız. Yeni Şafak Pazar olarak Seyitoğlu ile helikopter ebeveynliği, teknolojik aletlerin çocuklar üzerindeki etkisini, ebeveynlerin çocuklar üzerinde nasıl rol model olması gerektiğini ve dijital tüketimi çocuklara anlatmanın yollarını konuştuk.

- Öncelikle kitabınızın adı “Karnı Tok, Ruhu Aç Çocuklar” Burada ruhu aç çocuklardan kastınız nedir? Bir çocuğun ruhunu nasıl doyurabiliriz?

Günümüzde bir şeyler ters gidiyor. Çocuklar karnı tok, maddesel olarak doymuş, ruhsal olarak açlar. Özellikle son yıllarda yapılan güncel araştırmalar ve gözlemler gösteriyor ki çocuklarımız mutsuz, doyumsuz ve narsist olarak yetişiyor. Bu ebeveynlerin çocuk yetiştirme tutumları ile çok alakalı durum. Kendi klinik gözlemlerimden de yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki artık ebeveynler çocuklarını ‘mutlu’ olmalarına göre değil, ‘başarılarına’ göre değerlendiriyorlar. Dolayısıyla çocukları başarısız olduğunda kendilerini de başarısız görüyorlar. Anne babalar sanki çocuklarının iyi insan, iyi çocuk, ahlaklı olmalarına önem vermiyor. Onların başarılı olmaları, en iyi üniversitelere girmeleri, hep birinci, zengin, lider, güzel, iyi giyinen ve güçlü olmaları derdindeler. Peki, bu çocuklara ahlaki değerlerimizi verebiliyor muyuz? İlla ki dışarıdan birilerine göstermek zorunda değilsiniz aslında. Bunu ebeveynler olarak, çocuklarımızla birlikte deneyimleyerek kolayca hissedebiliriz. Çocuğunuzun odasının kapısını çalarak içeri girmeden ondan izin istemeniz ne kadar düşünceli olduğunuzu gösterir. Sinirli olduğunuzda bile aşırı cümleler kullanmamaya dikkat etmeniz ne kadar hassas olduğunuzu gösterir. Beraber yolda yürürken yerde gördüğünüz bir ekmek parçasını alıp kenara koymanız ne kadar saygılı olduğunuzu gösterir. Kimseyle ağız dalaşına girmemeniz ne kadar seviyeli olduğunuzu gösterir. Yani her ne yaparsanız yapın çocuğunuza hep bir şeyler gösterir ve böylece duygusal ihtiyaçlarını gidererek duygusal bir açlığın içine düşmesini engellemiş olursunuz. Ona alacağınız hiçbir oyuncak, elektronik eşya ya da kıyafetler duygusal ihtiyacını karşılamaya yetmez.

EBEVEYNLER İYİ AHLAKLI ÇOCUKLAR YETİŞTİRMELİ

- Peki karınları doyurulmuş çocukları iyileştirmenin etkili ve güçlü yolları nelerdir?

Çocukları duygusal gelişim ve ahlak gelişimi açısından elimizden geldikçe desteklemeli, yanlışlarımız varsa düzeltmeli, eksiklerimiz varsa gidermeliyiz. Hiçbir çocuk kaybedilmiş değildir. Bu konuda ne kadar hızlı ve etkili adımlar atarsak o kadar iyi. Özellikle duygusal zeka dediğimiz oldukça önemli bir kavram var. Başkalarının duygularını anlayabilme ve duyguları okuma yetenekleri bakımından her çocuk eşit becerilere sahip değil ve bu bireysel farklılıklar bir çocuğun genel toplumsal gelişiminde ve toplumsal yeterliliğinde oldukça önemli bir rol oynuyor. Duygusal gelişimin yanı sıra atlanmaması gereken bir diğer nokta ise ahlak. Bence en önemlisi anne babaların iyi ahlaklı çocuklar yetiştirme gayretinde de olmaları gerektiği gerçeğine odaklanmalarıdır. Ahlak gelişimi için, kültürel değerler doğrultusunda doğru ile yanlışı ayırt edebilmeyi öğrenme süreci olarak adlandırabiliriz. Çocuk gelişirken, büyürken vicdanı da gelişir, büyür veya gelişmez, vicdansız ve utanmaz olur. Kolay kolay suçluluk duymaz ve kolayca hırsızlık yapabilir. Çocuklara ahlak kurallarına uymayı ve davranışlarının sonuçlarını öğreten anne ve babasıdır. Beş yaşındaki çocuğun arkadaşının çantasından gizlice beğendiği saç tokasını kendi çantasına koyduğunu fark eden anne bunun yanlış bir davranış olduğunu çocuğuna söyler, ama asla ‘Sen hırsız mısın?’ demez. Daha sonra arkadaşından özür dileyerek tokayı geri vermesini ister. Bu süreç içerisinde çocuk izinsiz eşya almanın doğru bir davranış olmadığını öğrenir ve büyüdüğünde böyle bir davranışta bulunmaktan çekinir ve korkar. Çünkü bu çok sevdiği annesinin veya babasının razı olmadığı bir davranıştır.

-Helikopter ebeveynlikten bahsedelim istiyorum biraz. Her ebeveyn içgüdüleri gereği doğal olarak çocuğuna karşı korumacı ve etrafında pervane dönüyor. Helikopter ebeveyn mi oluyorlar?

Elbette ebeveynler olarak çocuklarımızı koruyacağız. Ancak sürekli olarak karşılaştıkları sorunları onların yerine çözüyor ve hatta hiçbir sorunla karşılaşmayacakları bir ortam sağlamak için aşırı bir çaba harcıyorsak durup biraz düşünmek gerekiyor. Kurslardan ödevlere her konuda onlara yardımcı olmak, ihtiyaçları için tetikte bekleyerek bunları hemen onlara sağlamak, onların özel yardımcısı gibi davranmak…Kısa vadede baktığımızda, bu durumlarda onlara yardımcı olabildiğiniz gerçeğini kabul ediyorum. Uzun vadede baktığımızda ise bu tutum ve davranışlar çocuğu olumsuz manada etkilemeye başlar. Bu şekilde büyüyen çocuklar büyüdüklerinde mücadele etme yeteneklerini hızla kaybederler. Yetişkinlik döneminde yaşıtlarına göre daha çok sağlık sorunları yaşarlar. Çünkü etrafında sürekli ne zaman, ne yapacağını söyleyen bir ebeveyn yoktur. Sağlıklı beslenmeyi, düzenli egzersiz yapmaları gerektiğini, sağlık sorunu olduğunda onunla nasıl baş edebileceklerini öğrenememişlerdir. Aslında ebeveyn olmadan hayatlarını nasıl düzene koyacaklarını bile bilemezler. Çocuğumuzun etrafında sürekli döndüğümüzde kendisini hayatın merkezine oturtması da elbette kaçınılmaz. Bu yaştan sonra ne oluyor peki? Hayat boyu süren kronik bir hayal kırıklığı! Çocuğumuza doğduğu andan itibaren, “sen iste yeter ki, biz isteğini yerine getirmek için varız” mesajını verdik etrafında helikopter gibi dolanarak. O yüzden çocuğumuz yetişkinlikte de herkesin aynı şekilde etrafında dolanmasını bekleyecek. Bunu bulamayınca da mutsuzluk, hayal kırıklıkları arka arkaya gelecek.

ONLARIN ÇOCUK OLDUĞUNU KENDİNİZE HATIRLATIN

-Çocuklar teknolojiyle artık o kadar çok iç içe büyüyor ki neredeyse her şeyi orada öğreniyorlar. Hayat hakkında, değerlerimiz hakkında sadece ebeveynler çocukları eğitmiyor aslında. Bu noktada teknolojik aletlerin çocuklar üzerindeki etkisi hakkında neler söylemek istersiniz?

Dijital çağ ebeveynliğinin zor olduğunu biliyorum. Riskleri ve tehlikeleri var. Bugünün ebeveynleri, sonradan dahil oldukları bir kültürün içinde çocuk yetiştirmenin zorluğuyla karşı karşıya. Bu kültürel uçurumun kapatılması zor ve göz korkutucu bir görev gibi görünebilir. Ama çocukla tutarlı bir iletişim, duruma tamamen dahil olmak için en iyi yoldur. Ebeveynler karşılıklı konuşma ortamı oluşturarak, çocuklarına bu şahane fırsatlar sunabilen yeni çağla nasıl baş edebileceklerini öğretirken kendileri de öğrenebilirler. Çocuklarıyla sağlıklı iletişim kurmaya çabalayan ebeveynlerin etkili olmaya başladığını görebiliyorum. Ergenliğe ulaşmamış çocukların ve ergenlerin internet davranışları üzerine olumlu gelişmeler de var tabii. Yapılan araştırmalar, ebeveynlerin internetteki etkileşimleri hakkında çocuklarıyla konuştuğunu belirtiyor. Artık pek çok ebeveyn, ekran süresi ve internet içeriği konusunda çocuklarını sürekli denetliyor. Onları kendi hallerine bırakmadan, ama çok da boğmadan izlemeyi başarabilenler olduğunu da biliyoruz. Üstelik bir ergenin çevrimiçi tanıştığı biriyle buluşma olasılığının önemli ölçüde azaldığı rapor edilmiştir. Pek çok çocuk da çevrimiçi ortamda nasıl davranması gerektiğini artık biliyor. Ebeveyn ve uzman yardımıyla kendini yönetme becerilerini geliştiriyorlar. Sosyal medya uygulamalarında takipçilerini engelliyor ya da blokluyorlar. Eğer kendi izinleri olmadan bir fotoğrafta etiketlenmiş iseler onları silme kararı alabiliyorlar.

-Bugün baktığımızda çocuklar gerçek ve sanal bir dünyada büyüyor. Çocuğun sosyalleşmesini sağlayan artık aileler değil. Ebeveynler çocuklara nasıl rol model olmalı peki?

Çocuklarımızın sosyalleşme yeteneklerini kazandıkları ilk yer evleri. Okula başladıktan sonra da evimiz çocuklarımız için en önemli sosyalleşme mekanı olmaya devam ediyor ya da etmeli. Çocuklar söylediğimiz şeyleri her zaman yapamayacaklardır. Fakat her zaman nihayetinde bizim yaptığımız şeyleri bir şekilde yapmaya yöneleceklerdir. Eğer rahatlamak ve eğlenmek için biz alışveriş yapıyorsak çocuğumuz da aynısını yapacaktır. Sürekli elimizde telefonla etraflarında dolanıyorsak onlar da ekran karşısından kalkmayacaklardır. Telefonda arkadaşımıza “canım, cicim” dedikten sonra, telefonu kapatıp o konuştuğumuz arkadaşımız hakkında “hiç susmuyor” diye yorum yapıyorsak, çocuklarımız da aynı şeyi arkadaşları için diyecektir. Eğer siz çocuğunuzla paylaşırsanız çocuğunuz da başkalarıyla paylaşmayı bilecektir. Odasından bir kalem almadan önce ondan izin alıyorsanız, o da sizden izin almadan size ait bir eşyaya dokunmayacaktır. Siz ona bağırırsanız, o da arkadaşlarına bağıracaktır. Çocuğunuza sevginizi gösterirseniz de sevgisini göstermekten çekinmeyecektir. Onu dinlediğiniz için sizin söylediklerinize dikkatini verecektir. Onun sözünü kesmediğiniz için sizin cümlenizin bitmesini bekleyecektir. Ama elbette bu tutumların süreklilik göstermesi gerekiyor. Yani siz aynı tutum içinde devam etmekte ısrar ettiğiniz zaman çocuğunuz bunu üzerine davranış olarak alacaktır. Bazen bir kere anlatırsınız bir konuyu, oğlunuz hemen anlayıp kavrayabilir. Bazen de aynı konuyu defalarca anlatmanıza rağmen idrak etmekte zorlanabilir. Siz sabırlı davrandıkça her şey yoluna girecektir inanın. Ve onların çocuk olduğunu kendinize sürekli hatırlatın.

-Peki dijital tüketimi çocuklara nasıl anlatabiliriz ?

Sevdiğim bir benzetme kullanmak istiyorum. Çocuklarla ilgili olarak, dijital cihazları, açık büfe yemekleri olarak düşünün. Bir büfede sunulan geniş yiyecek yelpazesi gibi, dijital teknoloji de geniş bir faaliyet yelpazesi sunar. Bir tarafında, besleyici ve sağlıklı proteinler, sebzeler var; diğer ucunda, çok lezzetli ama sağlığa zararlı olabilecek tatlı türleri var. Bir de alkol gibi, çocuklar tarafından tüketilmemesi gereken maddeler var. Aşırı tüketim, sağlıklı ürünlerde bile kötü sonuçlar verebilir. Ancak açık büfe, akşam yemeklerinin tamamen yasaklanması, tümden olumsuz olmasa da, iyi beslenme fırsatlarından vazgeçmek anlamına gelebilir. Çocukları dijital teknolojiyle yalnız bırakmak, çocukları açık büfede yalnız bırakmak gibidir. Bunu her gün yetişkin gözetimi olmadan uzun süre yapmak iyi bir fikir değildir. Bunun yanında, ara sıra video izlemek ya da oyun oynamak, ara sıra yenen tatlıdan daha fazla bir zarara neden olmayacaktır. Ayrıca, kurallarla sabitlenmiş bir ekran zamanı, tıpkı şekerin bilinçli tüketilmesi gibi, kendi kendini kontrol etmeyi öğretmenin bir yolu olabilir.