Türkiye siyasi olarak da ekonomik olarak çetin bir dönemden geçiyor. Aslında yeni bir durum değil bizim için, çünkü Türkiye’nin bulunduğu coğrafya zorlu bir yer.
Bir taraftan güçlü bir potansiyelin olduğu bir yandan da üzerinde birçok senaryonun oynanmaya çalıştığı bir coğrafya.
Bu dönemi Türkiye açısından farklı kılan ise, geçmiş dönemlerde bölgede yaşanan gelişmelerde bu denli aktif bir siyasi role sahip olmamasıydı. Şimdi ise,
2000’li yıllarda elde edilen siyasi istikrar ve güçlü ekonomik yapı, bölgede kurulmaya çalışılan siyasi, ekonomik ve toplumsal denklemlerde Türkiye’nin rolünü de ağırlığını da arttırıyor.
Ancak, özellikle enerji kaynaklarına sahip olan ülkelerin enerji kaynakları için hem köprü hem de bir piyasa oluşturma konusunda “enerjide ticaret merkezi" olma sürecine
giren Türkiye’nin bu durumu rahatsızlık oluşturuyor. Türkiye aleyhine başlatılmaya çalışılan istikrarsızlık ortamının amacı, Türkiye’nin bölgede stratejik önemini azaltmak.
Gündemde olan IKBY referandumuna da bu açıdan bakmak gerekiyor. Son 15 yıldır Irak ve Suriye istikrarsızlığa sürüklendi. Bunda başta egemen güçler olmak üzere bölge liderlerinin de katkısı büyük.
Sadece Irak ve Suriye meselesinde değil, Türkiye’nin bölgesel gücünün zayıflatılması için de defalarca farklı girişimler yaşandı.
Çünkü şu açık bir gerçek ki, bölgedeki ülkelerin ve toplumların güçlü olması ve birlikte hareket etmesi, bu bölgede amaçları ve hayalleri olan ülkelerin en büyük korkusu.
Türkiye ile ortak hareket edecek olan IKBY, diğer ülkelerin çıkarına hizmet etmeyecek.
Hatırlayalım, IKBY’nin sahip olduğu petrolün uluslararası pazara taşınmasında kilit rol Türkiye’nin. Yani, Türkiye IKBY’nin dünyaya açılan kapısı.
Bu durumda, Türkiye’yi karşısına almak aslında IKBY’nin nefessiz kalması anlamına geliyor.
Yıllarca hem kültürel hem de toplumsal bağın olduğu Türkiye’ye karşı bir hamle yapmak zaten var olan bölgesel istikrarsızlığı daha fazla derinleştirmeyecek mi? Bu durum IKBY’nin bölgedeki geleceği için belirsizlik oluşturmayacak mı?
Türkiye’nin bölgede zaten zor olan işini daha da zorlaştırmak, bölge ülkelerinin hiçbirine fayda getirmez. Aksine, bölgedeki siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması, yıllardır ateş merkezine dönüştürülen coğrafyanın çaresizlik çemberinden çıkması demek. Bu çemberin kırılması ise ancak ve ancak Türkiye ile mümkün.
YENİ SİYASİ GELİŞMELER VE PİYASALAR
IKBY’nin referandum kararı, sonrasında alınan MGK kararları ve tabi ki jeopolitik dinamikler, riskler oluştursa da bu risklerin krize dönüşmemesi için atılan adımlar ve ekonomi gündeminden uzaklaşılmaması, ülke ekonomisinin bu sorunun üstesinden kolaylıkla geleceğini gösteriyor.
Bu yüzden,
IKBY ve Türkiye arasındaki hangi gelişme yaşanırsa yaşansın, bu durumun ülkenin makro ekonomik göstergelerini etkilemeyeceği kabulüyle olaylara yaklaşmak gerekiyor.
Türkiye’nin karşılaştığı bu sorun ne ilk ne de son.
Bunun en iyi örneği Almanya. Referandum sürecinde Almanya’nın muhalif parti gibi hareket etmesiyle iki ülke arasında oluşan gerilim, Almanya’nın seçim kampanyasını Türkiye aleyhtarlığı üzerine kurmasıyla daha da arttı.
Dün yapılan seçimlerin sonucu ve seçim sonucuna göre oluşacak ortam, Almanya kadar Türkiye ve Almanya ilişkileri için de önemli.
Türkiye ve Almanya ilişkilerinin merkezindeki konulardan birisi, Türkiye ve AB sürecinin nasıl şekilleneceği ve Almanya’nın AB politikalarında nasıl bir yönlendirme yapacağı.
Almanya’da kim kazanırsa kazansın, seçim öncesinde Türkiye’nin AB üyeliğine karşı takınılan olumsuz tavrın sürdürülebilir olmadığı açık.
Çünkü Türkiye AB üyeliğini ne kadar önemsiyorsa AB için de Türkiye vazgeçilecek bir ülke değil.
Üstelik AB ülkelerinin giderek içine kapandığı, mülteci ve göçmen politikalarında oldukça tutucu bir politika benimsediği bu dönemde, Türkiye’nin önemi ortada.
Bu nedenle, hem IKBY referandumu hem de Almanya seçimleri ülke ekonomisi üzerinde bir risk oluştursa da, Türkiye ekonomisi bu riskleri bertaraf etme gücüne sahip. Dolayısıyla, ekonomimize duyduğumuz güvenin artmasını ve bu güvenin ekonomik faaliyetlere yansımasını sağlamalıyız.
