|
100 yıl önce trajedi ve zafer: Toros Ömer’in* anısına…
Batı
dünyası
“öteki”
olarak Osmanlı'yı görmüştü geçtiğimiz yüz yılda… Yani bizleri.


O yüzden,
öteki
ni önce
Tuna
'nın sonra
Meriç
'in doğusuna atmak için çullanmıştı Osmanlı'ya.


Bugün size daha önce
Balkan Harbi'
nin 100'üncü yıl dönümü nedeniyle yayınladığım bir yazıyı tekrar sunmak istiyorum.


Zira tam da Çanakkale Zaferi'nin yıl dönümünde birlik ve dirlik zamanına işaret ederken, Batı'nın yine bizi
“öteki”
olarak Avrupa'da istemediği günlerden geçiyoruz.


Bakın, geçtiğimiz yüz yılda Batı'nın bizi yani Türkleri ve Müslümanları Balkanlar'dan söküp atmak için başlattığı savaşta nasıl trajediler yaşamışız. Ben size sadece birini anlatıyorum.


***


1913'ün Ekim ayında Balkan Harbi
başlayınca

terhis edilmiş askerler dahil yeniden

“seferberlik” ilan edilir.


Bu seferberliğe

Çankırı
'nın
Çerkeş ilçe
si
Saçak
nahiyesindeki gençler de katılır.


Bu gençlerden biri de

Ahmet

'tir.



Ahmet evlidir, bir çocuğu vardır… Oğlunun ismi Ömer'dir.


Ömer'nin babası

, Devleti Aliye'nin çağırısına tereddütsüz “evet” demiştir..!



İlçeye gider askerlik şubesi önünde sıraya girer ve orduya katılır.



Ahmet

,

Birinci Balkan Harbi

boyunca cepheden cepheye koşar; bozgunların en ağırını yaşar..!



Ahmet'in eşi yani ki Ömer'in annesi Saçak'ta yol gözler...



Savaş biter, hatta daha sonra İkinci Balkan Harbi başlar; o da biter..!



İlk zamanlar gelenden gidenden haber alınırken, sonraları Ahmet'ten artık haber gelmez olur.



Ahmet bozguna uğrayan Osmanlı ordusunun bir neferi olarak Bulgarların elinde esir düşer. Bu esirliğin ardından Vidin'e götürülür.


Vidin'de göç yolunda arkada kalan bir Müslüman kız ile evlendirilir.


Balkan Harbi biter..!


Osmanlı, Çanakkale'den, Sarıkamış'a, Kanal'dan, Trablus'a kadar birçok cephede savaşa tutuşur.



Ardından Kurtuluş Savaşı başlar…


O da biter..!



Osmanlı'nın bakiyesi Anadolu'da Türkiye Cumhuriyeti kurulur..!


Aradan 11 yıl geçer..!


Ahmet'in karısı ve ailesi çoktan ondan umudu keser..!


Umut kesilir kesilmesine ancak,

Ahmet'in karısı ne anasının evine döner; ne çocuğu Ömer'den yüz çevirir.


Hayat Ahmet'siz de olsa devam eder!



Güz zamanı, hasat mevsimi tarlaya gidilir..!



Vakit akşamüstüdür.


Uzaktan 3 kişi tarlaya doğru ilerlemektedir.



Yaklaştıkça gelenlerin

birinin erkek, birinin
kadın
diğerinin de bir erkek çocuk olduğu anlaşılır.


Yüzler seçilemez, yaklaştıkça gelenlere dikkat kesilinir.



Ömer'in annesi yani ki Ahmet'in karısı

, bir anda gelen erkeği tanır,

“Ahmet” der oracığa yığılır!


Konu komşu yetişir, kadın eve kaldırılır.



Ahmet ve yanındakiler de eve seyirtir…



Ömer'in annesi, Ahmet'in Saçaklı karısı o günden sonra bir daha dünya gözüyle ne Ahmet'i, ne Ömer'i ne taşı, ne toprağı görür.



Zira gözlerinin ikisine de perde iner..!


Ahmet, Bulgaristan'ın Vidin'inden alıp geldiği karısı ve oğlunu Saçak'takilerle buluşturur.


Soyadı kanunu çıkınca

soyadını Vidinli kor..!


“Binlerce hatta yüz binlerce insanın ölümü istatistiktir; bir kişinin ölümü ise trajedi” diye anlamlı bir söz vardır.



Ben size bir kişinin trajedisini anlatmayı tercih ettim.



Ahmet'in hikayesine benzer binlerce hikaye var 100 yıl önce Balkan Harbi, Çanakkale Harbi, ya da diğer harplerde çarpışan Anadolu evlatlarının..!


Ahmet niye evlenmiş, ilk karısı onu niye onca yıl beklemiş gibi konular bir yana, olup biten budur!



Sahi Anadolu'yu tekrar yurt edinirken ceddimizin çektiği ıstırabı hatırlamak gerekmez mi?


*
NOT: Toros Ömer, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk makinistlerindendir. Babası Ahmet Balkan Harbi'nde esir düşmüş Anadolu evlatlarındandır. Toros Ömer, eşim Fatma Neşe'nin anne tarafından özbeöz dedesidir.
Ahmet ise kurt dedesidir.



Hergele hafızamızı mı test ediyor, dalga mı geçiyor

Hep böyle yaparak milleti yanıltmadın mı ey hergele…



Bazen salağa yattın… Bazen, en akıllımızdan daha akıllı gibiydi.



Bazen kurnazca fitneyi attın…



Bazen “bakın bakın” diyerek hedef gösterdin, sonra da “ben mi yaptım” dedin. Yani ki sende her türlü numara var be hergele.



Dün, “Referandumda hem iktidar hem Türkiye kazanır mı” başlıklı bir yazı yazmışsın. Sözüm ona Türkiye'deki referandumları tarihler vererek anlatıyorsun. Ama öyle bir “hata” yapmışsın ki hiç masum görünmüyor. Diyorsun ki, “Beşinci referandum 2007 yılında esas itibariyle yargının yapısını değiştirmek için yapıldı. Evet kazandı, ama Türkiye kaybetti… Yargı darmadağın oldu, FETÖ'cüler her tarafa sızdı”



Ey hergele, yalan söylüyorsun, yalan yazıyorsun ve yalan üzerine bir şey inşa etme derdindesin.



Senin 2007 yılında esas itibariyle “yargının yapısının değiştiğini” öne sürdüğün referandumun yargıyla uzaktan yakından ilgisi yoktu. O referandumda “Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilip, seçilmemesi” oylandı. Ve millet “Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi”ne yüzde 68.95 ile “evet” dedi.



Çünkü, Sabih Kanadoğlu'nun uydurduğu 367 garabetinin peşine takına CHP konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götürmüştü. Mahkeme de 367 garabetini kabul etmişti. Erken seçim kararı Meclis'te o yüzden alınmıştı. Erken seçim ile birlikte “Cumhurbaşkanının millet tarafından doğrudan seçilmesi”nin önünü açan referandum kararı da.



Sen 12 Eylül 2010 referandumu ile 2007 referandumunu karıştıracak kadar aklını yitirmiş olamazsın. Olsan olsan, mikser zekanı yeniden devreye sokmaya çalışan yaşlı bir hergele olabilirsin.



Yanılıyor muyum, he hergele?

#Batı
#Osmanlı
#Çanakkale
7 yıl önce
100 yıl önce trajedi ve zafer: Toros Ömer’in* anısına…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi