|
Sınavsız mınavsız

Belki bir vesile ile bir kez daha yazmışımdır; fakat yine yeri geldi. Sevgili Bekir Karlığa hoca ile Şile’de bir bahçede otururken ‘durun tahmin edeyim hocam, İstanbul’a okumak için ilk gelişinizde Haydarpaşa’ya indiniz. Üzerinizde eprimiş bir takım elbise, bir elinizde tahta bir bavul, diğer elinizde de bir yatak dengi vardı.’ ‘Tastamam öyleydi’ demişti hoca, ‘60’lı yılların ortasında Maraş İmam Hatip Okulu’nu bitirmiş, İstanbul’a Yüksek İslam Enstitüsü okumaya gelmiştim.’

Buraya döneriz.



Sevgili dostum Furkan Çalışkan’ın ‘Kuvvet Nedir?’ başlıklı yazısından dolayı bir kez daha hatırladım Mustafa İnan’ı. Hani, Oğuz Atay’ın ‘Bir Bilim Adamının Romanı’ ile geniş kitlelere de tanıttığı efsane mühendisimiz. 1931 yılında girdiği mühendislik okulu sınavında yaşadıklarını bir kez daha hatırlayalım İnan’ın: ‘Yüksek Mühendis Mektebi’ne giriş sınavı için gençler toplanmış vaktin tamam olmasını beklemektedirler. Sırada taşralı bir delikanlı dikkat çeker. İstanbullu gençler ona bakıp aralarında gülümserler. Birisi delikanlıya yaklaşarak; ‘buraya girmek her yiğidin harcı değil hemşerim’ der. Belli ki kılık kıyafetini, mahcup duruşunu Yüksek Mühendis Mektebi’ne yakıştıramamıştır. Delikanlı Adana şivesiyle cevap verir; ‘Bir deneyek, bakak…’

Buraya da döneriz.

Öğretim hayatım boyunca ‘sınav’ denilen meseleden tiksindim. Bilgimin bir sınavla ölçülmesine sürekli karşı çıktım. Hele başım zonklarken girdiğim ve potansiyelimin çok altında soru cevaplayarak çıktığım o üniversite sınavını hatırlamak bile istemiyorum.

Dolayısıyla ‘TEOG denilen sınavın kaldırılacak olmasına en çok ben sevindim’ desem yeridir.

Hayır. ‘TEOG denilen sınavın kaldırılış biçimine de sevindim’ demiyorum. Olaylar son derece ilginç gelişti zira. Bana kalırsa bakanlığın Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından hemen sonra ve hangi sistemin getirileceği belirsizken ‘TEOG’u kaldırdık’ demesi çok ciddi bir iletişim kazası idi.

Tabii, TEOG tartışmalarının odaklandığı mesele ‘eğitimde fırsat eşitliği’ oldu ister istemez. Doğrusu bu ya, 1990’lı yıllara kadar ‘eğitimde fırsat eşitliği’ meselesi kör topal da olsa işlemişti memleketimizde. İşleyince de biz Mustafa İnan’ları, Bekir Karlığa’ları yetiştirebilmiştik. Adana’dan, Maraş’tan, Yozgat’tan, Antalya’nın Yörük köylerinden parlak zekâlı çocuklar iyi eğitim almanın bir yolunu bulmuşlardı.

Mesele 90’lardan sonra iyice karmaşık bir hal aldı. Büyükşehirlerdeki okulların kalitesi arayı açtı, özel okullar pıtrak gibi çoğaldı, dershane denilen kavramla tanıştık falan. Bilhassa Doğu ve Güneydoğu’da -teröre bağlı olarak da elbette- iyi öğretim verilemez oldu. Bir de üzerine 28 Şubat süreciyle birlikte katsayı zulmü de eklenince eğitim politikamız ‘parayı veren düdüğü çalar’ fıkrasına döndü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta ‘eğitim ve kültür işini istediğimiz gibi başaramadık’ diyor. Bunun eğitimdeki sebeplerinden biri, belki de birincisi ‘yorulmuş, köhnemiş sistemi kökünden değiştirmek’ yerine ‘sınav sistemini sürekli değiştirmek’ oldu. Okul, derslik, teknoloji, derslik başına düşen öğrenci sayısı, öğrenci başına düşen öğretmen sayısı kalitemiz sürekli artarken sistem kalitemiz artmadı ne yazık ki.

Şimdi konuşulanlar doğruysa ve çocuklarımız bazı okulların özel sınavlarına gireceklerse bu TEOG’tan da beter bir karmaşaya yol açacak, fırsat eşitliği ilkesinin temeline ise bomba koyacaktır. Kars’taki öğrenci Kabataş Erkek’in sınavına nasıl ve hangi şartlarda girecektir? Yok eğer ‘okul ortalamasına göre adrese dayalı yerleştirme’ yapılacaksa bu daha da beter sonuçlara gebedir. Özel okullar nasıl denetlenecek, bazı kayırmaların önüne nasıl geçilecektir?

Diyeceğim o ki, memlekete yeni Mustafa İnan’lar, Bekir Karlığa’lar, Mehmet Genç’ler yetiştirmek istiyorsak TEOG’un kaldırılmasını ‘sınav sistemi değişikliği’ ile heba etmek yerine ‘sistemin bütününü değiştirmek’ için bir fırsat olarak görürsek bir şansımız vardır. Benim ‘veli bünyem’ bir sınav değişikliğini daha kaldıramaz zira.

‘Peki, ne öneriyorsun?’ diye soracak olursanız ‘yeteneğe dayalı takip ve yönlendirme öneriyorum’ diye cevap veririm size. Çocuklarımızı ilkokul birinci sınıftan itibaren takip edip yeteneklerine göre sınavsız-mınavsız ilgili branşlara ve okullara yönlendirebilecek bir sistem öneriyorum. Sözgelimi bir çocuk ressam olabilecek yetenekteyken kendisini avukat olarak bulmasın bir sınav yüzünden. Bir çocuk birinci sınıf bir asker olabilecekken kendisini iletişimci olarak bulmasın. Bir çocuk iyi bir motor ustası olabilecekken işsiz kalmasın.

Zor mu bu sistemi uygulamak? Bizim gibi 80 milyonluk bir ülke için elbette çok zor. Elzem mi peki? Ekmek kadar, su kadar hem de…

Sistem, sınavın şeklinin değiştirilmesiyle değil, bizatihi kendisinin değiştirilmesiyle felaha erer çünkü. Bunun başkaca yolu yoktur.

#Eğitim
#TEOG
#Sınav
٪d سنوات قبل
Sınavsız mınavsız
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’