Dün, Deniz Baykal'ı aradım.
Selam kelam faslından sonra, CHP'deki iç krizi kast edip sordum.
diye.
dedi.
dedim, tekrar selamlaşıp telefonu kapattık.
Madem söze Deniz Baykal ile başladık, aklıma geldi, bir anekdot aktarayım.
10 yıl kadar CHP'nin başında iken kendisini yayına davet etmiştim.
Sağ olsun, kabul edip geldi.
O zamanlar, program dekoru pazar sabahına uygun tarzda, masasız iki koltuktan ibaretti.
Deniz Bey, koltukları görünce, gülerek
dedi.
diye mukabelede bulununca, “
diye cevap verdi.
Yayın öncesi kameraman arkadaşları uyardım, bir saatlik programı televizyonculuk tabiriyle
tutarak tamamladık.
Deniz Baykal'a bugünlerde dikkat kesilmemizin bir nedeni var.
80 yaşına merdiven dayamış olmasına rağmen, sağlık, sıhhat konularında olduğu kadar, kendine özgü siyasi hamlelerinde de varlık göstermeye devam ediyor.
16 Nisan halk oylaması sonuçlanınca hemen harekete geçti, şöyle bir açıklama yaptı:
Bu sözler sarf edildikten hemen sonra Kılıçdaroğlu, öncelikli hedefinin Baykal olduğunu ihsas edecek şekilde,
dedi.
Sonra Baykal yeniden sazı eline aldı,
diyerek bir çıkış daha yaptı.
Ondan sonrası malum.
Fikri Sağlar'ın ihraç istemiyle disipline sevk edilmesi, Muharrem İnce'nin 14 milletvekilini sağına soluna alarak yeniden genel başkan adaylığına soyunması, parti yönetimine sadakatinden taviz verdiği pek görülmeyen Selin Sayek Böke'nin ani istifası…
5 ayrı hizip, 5 ayrı CHP çıktı karşımıza.
?
Komplo teorilerini sevmem.
Verili konuşarak, analiz yaparken somut deliller üzerinden ilerleyerek sağlıklı yorumlar yapılabileceğine inanırım.
sorusuna yanıt ararken de veriler üzerinden hareket edeceğim.
Birinci verimiz şu;
CHP, operasyon yemeye elverişli bir parti.
Baykal'ı hedef alan komplonun zamanlamasını hatırlayalım.
Mayıs 2010'da, Eylül ayında yapılacak referanduma gidecek olan 22 maddelik anayasa paketinin son oylaması yapılıyordu.
Önceki oylamalar, Baykal'ın başındaki CHP'nin anayasa paketinin Meclis'ten geçmesini engellemeye muktedir olamadığını göstermişti.
Bir gizli el harekete geçti, gizlice yapılan kaydı ifşa ederek, Baykal'a operasyon yaptı.
7 yıl önceki bu zaman ayarlı operasyonun, bugüne dönük şöyle bir çağrışımı var:
Kılıçdaroğlu da, 16 Nisan'ı kaybetti.
Operasyon masasındakiler, bu tür anayasa değişikliklerine 4,5 yılda bir yapılan seçimlerden çok daha fazla önem veriyorlar.
7 yıl önce yapılan oylamada CHP'nin sırtını dayadığı müesses nizam duvarı yıkılmıştı.
Şimdi 16 Nisan sonrası o duvarı yeniden inşa etme umutları da suya düştü.
Dolayısıyla,
bu işe ziyadesiyle kızgın olduğunu,
demiş olabileceğini hesaba katmalıyız.
İkinci verimiz Selin Sayek Böke ismiyle ilgili.
Böke'nin biyografisine bakınca, siyasete atılmadan önce en son, IMF'in Washington masasında ekonomist olarak çalıştığını görüyoruz.
Bu veri de zihnimizde şöyle bir çağrışım bırakıyor.
Acaba, 2001 de kurtarıcı olarak Türkiye'ye gönderilen Kemal Derviş'e yüklenen misyonun bir benzeri, şimdi kendisinden mi bekleniyor?
İstifasından sonra Selin hanımla ilgili iki iddia gündeme geldi.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi ile görüştüğü yönündeki iddiayı yalanladı.
Ancak ikinci habere henüz bir cevap gelmiş değil.
Böke, CHP Parti Meclisi toplantısı sonrası,
açıklamasını yaptıktan hemen sonra yabancı bir heyetle görüştü mü? Görüşmedi mi?
Görüştü ise, o masada neler konuşuldu?
Ankara'da yabancılarla görüşmek elbette başlı başına bir suçlama konusu yapılamaz.
Ancak, bu kadar istim üstündeyseniz, şeffaf olmaktan başka çareniz yok.
Selin Sayek Böke'nin bu meseleyi de
gerekiyor.
'Vuzuha kavuşturmak' İngilizceye nasıl tercüme ediliyordu?