|
Abu Dabi Prensi, Suudi Arabistan Prensi ve İsrail
23 Mayıs’ta
Katar Resmi Haber Ajansı
’nın (QNA) hacklenmesiyle başlayan ve üç gün önce
Suudi Arabistan
ve
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)
başta olmak üzere bazı ülkelerin Katar’la diplomatik ilişkilerini kesmesi ile derinleşen kriz büyüyor. 2014’teki
büyükelçi çekme krizinin
çok ötesinde bir kriz bu.
İşin ciddiyetini anlatan iki gelişme dün yaşananlar. İlki
İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif
’in dün Tahran’da
Meclis
ve
Humeyni türbesini
hedef alan eş zamanlı terör saldırıları sonrası
Ankara’ya gerçekleştirdiği ani ziyaret
. İkincisi ise hükümetin,
Katar’da TSK unsurlarının konuşlandırılmasını içeren anlaşmanın
TBMM Genel Kurulu gündeminde öne çekilerek dün ele alınmasını istemesi.
ABD Başkanı Donald Trump
’ın Riyad ziyaretinin hemen ertesinde başlayan krizin vardığı boyut, çoğu kişiye
Trump, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi
ve
Suudi Arabistan Kralı Selman
’ın Uluslararası Radikal Düşünceyle Mücadele Merkezi’nin açılışında dünya küresine dokunarak verdikleri absürt pozu hatırlattı ve
“ABD Riyad’a gitti ve Katar’ın ipini çekti,”
fikrini oluşturdu. Trump’ın konuya istinaden paylaştığı tweet’ler de işin tuzla biberi oldu.

Şahsen ben Katar krizini çıkaranların o küreye dokunan eller olduğunu düşünmüyorum.

Trump’ın çoğunlukla ekibinden habersiz, kafasına göre attığı tweet’leri ABD’nin üzerinde düşünülüp taşınılmış dış politikalarıyla örtüşmüyor. Trump’ın tavrı, Körfez’i ağına düşürdüğünü değil, aksine kendisinin oltaya takıldığını hissettiriyor. Yaptığı
350 milyar dolarlık askeri anlaşmalar ve bonuslarıyla
beraber, zengin bir tüccar kafasıyla Riyad’dan mutlu ayrılan Trump, parayı verip düdüğü istedikleri gibi çalacak olanlarla sıkı fıkı müttefiklerinin oyununa gelmiş olabilir. Bunu ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlarının Trump’la aynı tonu taşımayan açıklamalarından da görmek mümkün.
Yeni ABD yönetiminin Suudi Arabistan’la ilişkileri düzeltmeyi, Katar’ı baskılamayı ve İran’a karşı daha sert olmayı istediği malum
; ama bu krizin ilerleyiş biçimi onların tarzına benzemiyor.
Mısır’ın Sisi’si de bu işin planlayıcısı değil elbette. Bugün Katar’da yapılmak istenen 2013’te Mısır’da yapılandan farksız değil.
Katar’a boyun eğdirme, olmadı darbe, o da olmadı egemenliğine müdahale etme senaryosunu
Kral Abdullah’ın son yıllarından hatırlıyoruz. Sisi, Mısır’a Körfez’in atadığı bir müdür ve sahipleri ne emrediyorsa onu yapıyor.
Katar’la ilişkilerini kesen diğerlerinin durumu da Mısır’dan farksız değil.
Topraklarında çıkan isyanları Suudilerin askeri desteğiyle bastıran Bahreyn mi özgür iradesiyle davranıyor?
Ya da Kaddafi’nin devrilmesinden sonra
BAE sponsorluğunda Libya’da iç savaş başlatan Tobruk hükümeti mi kendi inisiyatifiyle karar alıyor?
Yemen’i saymıyorum bile.
Peki Kral Abdullah’ın ölümü sonrası
bölgesel politikalarda farklı bir tutum takınan, İhvan karşıtlığını İran düşmanlığının arkasına öteleyen, hatta iki yıl önce Hamas lideri Halid Meşal’i ilk kez Riyad’a davet eden Kral Selman
mıdır bu krizin mimarı?
Esasen,
de facto Suudi kralı gibi hareket eden, oldukça yaşlı olan babasını avucunda oynatan oğul ve Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Selman
olağan şüphelilerden biri gibi... Kral Selman’ın tahta geçişiyle, önce eski krala sadık isimler kraliyetten temizlendi, ardından Selman’ın kardeşi
Prens Mukrin
veliahtlığı elinden alındı, bu yıl Nisan ayında yayınlanan kararnamelerle de Mukrin’in yerine veliaht olan
Prens Muhammed bin Nayef
’e yakın isimler kritik görevlerinden alınıp yerlerine Muhammed bin Salman’a yakın isimler getirildi. Böylece Muhammed bin Salman tahta daha da yaklaşırken, Muhammed bin Nayef’in gücü zayıflatıldı, Suudi Arabistan politikalarına etkisi azaltıldı.
Oğulun yükselişi engellenmezse Muhammed bin Nayef’in veliahtlığının da elinden üç vakte kadar alınacağı malum.
Bu yüzden Kral Abdullah’ın politikalarının bir anda nasıl geri döndüğünü merak ediyorsanız Prens Muhammed bin Salman’a daha dikkatli bakmalısınız.
Ama
bu dönüşün esas mimarını ve Abdullah’ın olduğu gibi Muhammed bin Salman’ın akıl hocalığını yapanı
ise dışarıda aramalısınız.
BAE’nin Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayid
, yıllardır bölgedeki pek çok karanlık işin üstünde parmak izlerini bırakan isim. Muhammed bin Zayid
, Blackwater’dan Washington’a, Londra’dan Tel Aviv’e güçlü ve karanlık bağlantıları, sınırsız hırsı ve taktığı barışçıl maskesi ile adeta Körfez’in Fethullah Gülen’i
. İsrail’in bir zamanlar Filistin Başbakanı yapmayı arzuladığı
Muhammed bin Dahlan
, Muhammed bin Zayid’in danışmanı ve en sadık adamı.
Mısır’da darbe mi var, arkasından bu ikili çıkar; Libya ikiye mi bölünür, Daiş Sirte’ye mi taşınır, arkasında onlar vardır. Tüm Körfez ülkelerinin Beşar Esad’ın devrilmesini istemektedir zannedersiniz ama
Esad’ın annesi Anisa Makluf 2013’te BAE’ye kaçmış, 2016’de ölene kadar Dubai’de yaşamıştır
.
Esad’ın paraları hala Abu Dabi bankalarındadır
.
Türkiye’ye yönelik Gezi kalkışmasından 15 Temmuz darbe girişimine pek çok saldırının arkasında BAE finansmanı vardır.
Geçtiğimiz hafta
BAE’nin Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe’nin
hacklenen mailinden ortaya çıkan BAE ve
Washington merkezli İsrailli aşırı sağ yanlısı think-tank Demokrasiyi Savunma Vakfı (FDD)
arasındaki yakın ilişki, buzdağının sadece görünen yüzüdür. Libya’dan Yemen’e acı çeken her coğrafyada bir mazluma
‘İmarat
’ (Emirlik-BAE) dediğinizde yüzünde beliren korku ifadesi de bunun delilidir.
Körfez’de herkesin saygı duyduğu, uzun yıllar Dışişleri bakanlığı da yapmış olan
Kuveyt Emiri Şeyh Sabah
’ın krizi çözmek üzere Riyad’a gittiği Salı gününün gecesi Katar’a ilişkilerin düzelmesi için 10 şart sunulduğu ve 24 saat mühlet verildiği iddia edildi.
Körfez’de sular durulacak mı, yoksa kopacak kıyamet ileri bir tarihe mi ertelenecek
, izleyip göreceğiz. Ancak, Türkiye’nin Katar’da olanlara ne, ‘bana ne’ deme lüksü var ne de ana muhalefet liderinin ima ettiği gibi Körfez’in yanında durma ihtimali. Katar-Körfez gerilimi hakkında kanaat belirtirken
Mısır’daki darbenin engellenememiş olmasının Türkiye’ye ve bölgeye faturasının nasıl büyük olduğunu
unutmamalıyız. Ayrıca,
dostlarımızın sayısını artırmamız, onların buralarda yeniden at koşturacağı anlamına gelmez.
#Suudi Arabistan
#İsrail
#Katar
7 yıl önce
Abu Dabi Prensi, Suudi Arabistan Prensi ve İsrail
Ortadoğu, Siyasal İslam ve değişen dış politika (1)
Zorlanmadan
Efendimiz’in (sav) Zekâtı-2
Kurucu kaynaklarımız yayınlanıyor: Sessiz bir devrim bu!
Ankara’nın ABD yaklaşımı: Hazirana kadar ‘bekle/gör’ politikasıyla hareket etmek