Böyle olunca Arap halkını suçlamak kolaylaştı;
soruları sıradanlaştı. Aynı soruları Araplar da uzun süre kendilerine sormuştu.
ya da,
Olacakları bilseler ne yaparlardı, ne kadarı sokağa çıkardı, bilinmez. Ancak şurası gerçek;
. İnsan gibi yaşamak için sokağa çıktılar, devamı geldi. Mısır'da Mübarek devrildi; Mursi özgür seçimlerde Cumhurbaşkanı seçildi. Eğer Sisi darbe yapmasaydı, Suriye iç savaşı, Arap Baharı nasıl şekillenirdi? Libya'da Kaddafi devrildi; Hafter darbe kalkışıp ülkeyi ikiye bölmeseydi Libya iç savaşa sürüklenir miydi? Esad Suriye'de İran ve Rusya'dan yardım almasaydı, PKK'dan, Daeş'ten, hatta Batı ülkelerinden destek görmeseydi, Suriye'de kim kazanırdı? Müslüman dünyanın kendi liderlerini kendilerinin seçmesine izin verilseydi bugün tablo nasıl olurdu?
Tersinden bakarsak, Türkiye'de Gezi'de, 17-25 Aralık'ta, seçimlerde ya da 15 Temmuz'da Erdoğan'ı devirmeyi başarsalardı o tablo nasıl şekillenirdi? Mültecilerin bir sığınağı, İslam dünyasının bir umudu olur muydu?
Düne bakıp kestirme cümleler kurmak,
demek, “Su borusu patlamasaydı sokaklar ıslanmazdı" demek kadar komik ve kolay. Yağmur yağabilirdi, nehir taşabilirdi, ama sonuç yine bu olurdu. Çünkü İslam dünyası zulme dayanmada doyma ve patlama noktasına gelmişti. Zincirleme reaksiyonu başlatan bir olay olmasa, bir başkası olacak, bunlar yaşanacaktı.
Bir yerde illa ki patlak verecekti.
O Müslümanlar, İslam dünyası birbirine düşmüş, terörle ve işgallerle parçalanmış, zayıflamış olsa da, Arap Baharı 'kış'a çevrilirken, zamanında Sovyetler çökerken Rusların yaptığı gibi dayatılan
nı tercih etmedi. Kendi değerlerine göre yaşamayı, ya da ölmeyi seçti. Francis Fukuyama yanıldı; liberal demokrasi ve kapitalist pazar tüm dünyanın alternatifsiz gideceği tek yol değildi;
böyle gelmeyecekti.
Samuel Huntington'ın dediği gibi ideolojik çatışmaların yerini
aldı; finale Batı ve İslam medeniyetleri kaldı. Batı, Afganistan'da ve Irak'ta milyonlarca insanı öldürdü, ama kaybetmeye de orada başladı. Bazılarınızın güldüğünü duyuyor gibiyim; gücünün zirvesindeki Batı medeniyetinin karşısında medeniyet kimliğini bile oluşturamamış İslam dünyası mı duracak diyorsunuz. Evet,
Batı demografisini koruyamıyor. Nüfusu azalıyor, yaşlanıyor. Kurduğu dünya düzeni yalpalıyor, sık sık arıza çıkarıyor, finansal krizler üretiyor. İnsan hakları, adalet ve demokrasi iddiasındaki fikri altyapısından gelen lağım kokusuna dayanılmıyor. Teknoloji dediğin şeyse, bugün üç yaşında çocuğun bile erişebileceği, Batılı eğitim almamış dahi bir gencin daha önce hiç kimsenin aklına gelmemiş yeni nesil bir ürünü icat edebileceği mesafede.
Batı medeniyeti iflas ederken,
Ve bir hareketin başlayıp sonuca ulaşması için esas ihtiyacı olan şey, yani
, ironiktir, Huntington'ın
olarak tarif ettiği Türkiye'den yükseliyor.
Huntington Türkiye'yi bölünmüş olarak niteliyordu, zira Türkiye'nin kökleri İslam medeniyetine dayanıyordu; ama dünün politik ve finansal eliti Batı medeniyetine öykünüyordu. Ama bugün Türkiye'nin elitleri ve toplum yüzünü aynı yöne çevirmiş durumda, hareket her yönden destekleniyor. Yani
kuruldu. Dünya Müslümanları Türkiye'yi çoktan kucakladı, geriye bir tek İslam ülkelerinin elitlerinin bu gerçeği kabulü kaldı. 3-5 yıl öncesine kadar AB'ye girip Batı medeniyetinin parçası olmakla gözü boyanan Türkiye, İslam dünyasında bu kadar kısa sürede bu noktaya geldiyse gerisi de elbet gelecektir. Zira taşlar yerine oturmuştur. Tarih istikametini belirlemiş, engellere rağmen pupa yelken yol almaktadır. Çünkü insan bunu istemektedir. Milletin iradesi İslam dünyasıyla bütünleşecektir.
deyip enseyi karartanlara nereden nereye, ne kadar zamanda ve nasıl geldiğimizi hatırlatmak lazım; çok değil, 25 yıl önce Türkiye nasıldı, İstanbul nasıldı? Hiç unutamadığım bir olay, İstanbul'un göbeği, Ümraniye'de
metan gazı birikmesi sonucu patlamış, 39 kişi ölmüştü, 12'sininse cesedi dahi bulunamamıştı. 13 yaşındaydım ve metropolünde çöp patlamasıyla onlarca insanın öldüğü bu ülke için umutlanacak hiçbir şeyim yoktu. Ama bugün o İstanbul dünya metropolleriyle yarışır hale, Türkiye herkesin gözünü korkutur vaziyette. Bunu yapan adamsa elinde o
la önümüzde yürüyor. Geriye söylenmeyi kesip onu takip etmek kalıyor. Kaderimiz bizi bekliyor.