Türk ve ABD liderleri arasındaki görüşmeler hep önemlidir...
Yani, bölgenizdeki gelişmeler sizi etkilediği halde ilgilenmiyorsanız, ekonominiz ve siyasetinizde çalkalanmalar varsa, ABD ile alış-verişleriniz saydığımız etkenleri yönetir hale geldiyse.. Buluşmalar yine yakından izlenir ama onlara ‘müzakere’ denemez...
Görüşmelerin ne kadar sürdüğü-belirleyici değildir ama-yakından takip edilir çünkü, “ısıyı” sezecek verilerden kabul edilir. Üç dakika sürse garip olmaz mı? Veya 7 saate uzasa?
Cumhurbaşkanı’nın ABD’de söylediği şu sözlerin ezdiği yer de orasıdır; “Osmanlı’nın son döneminde devletin zayıflamasının önüne geçmek için batıya talebe göndermek çözüm yolu olarak görüldü. Amaç, batının ilmini ve fennini almak, yetişmiş insan kaynağı ile Devlet-i Aliyye’yi çöküşten kurtarmaktı. Bu samimi niyetle hedeflenen sonuca bir türlü ulaşılamadı. İlmini ve fennini tahsil için batıya gönderilenler, çoğu zaman batının sadece kültürünü alarak, benliklerini kaybederek ülkelerine geri dönmüşlerdir. Kendilerinden ülkeleri için kurtuluş reçetesi hazırlaması beklenenler, maalesef batının gönüllü ajanları, adanmış havarileri hâline gelmiştir. Bu kesimlerin ülkemizin her açıdan dışa bağımlı olması için özel çaba harcadıklarına şahit oluyoruz”...
Görüşme süresi gibi genel kabul gören kriterlerden öte istisnalar da vardır.
Son zirve öyleydi...
Yaklaşık 50 dakika süren Erdoğan-Trump görüşmesi, hepsi ayrı kriz maddesi olan dosyaları-FETÖ, ABD’nin PKK/PYD/YPG’ye yardımlarının anlamı, göçmenler, Suriye, Irak, Barzani-referandum, İran, İsrail, Myanmar, S-400, Türk korumalar için alınan kararlar, Zarrab meselesi, Astana kararları, vs.-ele almak için yeterli mi?
Şaşırtıcı gelebilir ama bu sorunun yanıtı, Başkan Trump’un cümlesinde gizli: “Hiç olmadığımız kadar yakınız. ABD ve Türkiye arasında iyi bir dostluk var ve bunun ikimiz arasındaki kişisel ilişkiyle de ilgisi olduğunu düşünüyorum”...
Anlamı şudur; “Aramızda şu an çözülemeyecek gibi görünen sorunların arkasındaki dinamikleri karşılıklı olarak anlıyoruz”!
Güzel; iki ülke lideri birbirlerinin hangi dengeleri yönetmek zorunda/zorluğunda olduğunu anlıyorlar ve kendi dengelerini bozmadıkça saygı gösteriyorlar...
Peki, ABD-Türkiye ilişkileri gerçekten de, “hiç olmadığı kadar iyi” mi?
Bu gerçekçi bir tarif olmaz. En azından ortada FETÖ ve ABD’nin Suriye terör örgütlerine yaptığı izah edilemez yardımlar bulunuyor, İsrail’in bölgeyi küçük lokmalar haline getirme planlarına katkısı görülüyor.
Üstelik bunların tamamı, “ulusal güvenlikle” bağlı görünüyor!
Liderler arası görüşmelerin zemini de önemlidir. Taraflar baş başa kalmadan önce muhatabın mümkün olduğunca kendisine tabi hale gelmesini iteklerler. ABD şu an, eskiden rutini olan bu tür adımları atamıyor ama Türkiye yapıyor!
Kuzey Irak’ta yapılacağı ilan edilen referandum için Irak-İran ve Türkiye’nin yaptığı ortak ve karşı deklarasyon, “IKBY’nin bağımsızlık referandumuna karşıyız. Eşgüdüm içinde ortak tedbirler almakta mutabıkız” açıklaması öyledir...
Önemlisi, Rusya Devlet Başkanı Putin’in önümüzdeki hafta Ankara’ya geleceği ve “uzun uzun” görüşmeler yapılacağı haberinin duyurulma zamanı ve “senkronizasyonu” tesadüf mü? Herkesin ağzı açık kalmadı mı?
Amerika bunu görmedi mi? Tabii ki gördü. Peki ne yaptı? Hiç. Hızlı çalışacak siyasi aklı ve inisiyatifi bulunmuyor.
PKK/PYD’ye de yardımları durduramayacak çünkü başka dalı kalmadı. O da “kırılırsa” zaten koridor üzerine göçecek ve bölgeden atılacak. Atılınca gideceği yeri de şimdiden İsrail’de ilk kez üs kurarak hazırladı.
Ankara’nın ABD’nin terör örgütlerine yardımı noktasında söylediği sözleri kime söyleseniz yüzünü yerden kaldıramaz. Bir ülkenin devlet başkanına kaç dakika boyunca-en kibar ifadeyle-sitem edebilirsiniz?
Zamanı kısa hatırı uzun olur!