15 Temmuz darbe girişiminin FETÖ’ye ihale edildiği çok kısa bir süre içinde anlaşıldı ve devlet refleksi hemen harekete geçti.
Kuruların yanında yaşların da yanmasını beraberinde getiren, diğer bir söyleyişle devlete yönelik tehlikeli ve tehlike potansiyelini taşıyan herkesi muhatap alan bu refleksin, FETÖ yapılanmasının yatay etkisine bağlı olan kısmi bir istismarı mündemiç olması öngörülebilecek bir şeydi ki, bu nedenle ilk temizlik dalgasının ilk sekiz aylık süresi hem derdest edilmelerle hem de suçlu ile suçsuzları ayrıştırma çabalarıyla iç içe geçti.
Gelinen bu noktadan itibaren, muhabbet ilişkileriyle FETÖ tehlikesini görmekten aciz kalanların, FETÖ etkisine kapılarak kuruluk-yaşlık denklemin tuzağına düşenlerin, Almanya’nın ve Amerika’nın Türkiye’yi kıskaca alma çabalarına karşı, “cezalandıracaksanız AK Partilileri cezalandırın, size muti olan laikçileri cezalandırmayın” sızlanışına sarılanların gözleri hala açılmamışsa bundan sonra da açılmayacak demektir.
Dün Almanya’nın, bugünse Amerika’nın malum olayları takiben Türkiye’ye karşı kullanmaya başladıkları hegemonik, buyurgan, üst perdeli ve küçümseyici dil karşısında, FETÖ’nün adıyla ve büyük katkısıyla maruf olan çok katılımlı ve dolayısıyla çok katmanlı tehlike zırhının önemini hala göremeyenler varsa, onlar bundan sonra da büyük tehlikeyi görmekten aciz olacaklar demektir.
Yukarıda zincirleme bir projenin halkaları demiştim. Şimdi o halkaları kapatarak koruyan zırh deliniyor; Türkiye’deki vaki olumsuzlukları, hakikatli nedenler ve verilerle “dış mihraklar” üzerinden okuyanları ve konuşanları alaylı alaylı suçlamaktan zevk alanların, darbecileri korumaya yönelik asıl niyetleri de bu bağlamda faş oluyor artık.