Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’ın önemi

Birinci Dünya Savaşı sonrası bölge haritaları, petrole göre cetvelle çizilmişken bugün de Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarına göre deniz sınırları çizilmek istenmektedir. Ortaya konulan Sevilla haritası Türkiye’nin Mavi Vatan sınırlarını daraltmak amacını taşımaktadır. Büyük güçlerin bu politikası alışık olunan bir durumdur. Türkleri petrol sahalarının dışına ittikleri gibi hidrokarbon kaynaklarının dışında tutma gayretleri de vardır.

Haber Merkezi Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi

Doğu Akdeniz stratejik açıdan önemini tarihin her evresinde korumuştur. Fenike, Girit, Mısır, Kıbrıs gibi kadim medeniyetler burada doğmuş ve Akdeniz’in bir medeniyet havzası olmasına katkı vermişlerdir. Ardından Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık bu havzada etkilerini göstererek yeryüzüne yayılmıştır.

1869’da Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra Akdeniz-Kızıldeniz-Hint Okyanusu güzergâhı Batılı güçlerin çıkar çatışmasına sahne olmaya başladı. İngiltere 1878’de Kıbrıs’a yerleşince Fransa 1881’de Tunus’u işgal etti. Ardından İngiltere 1882’de Mısır’a girdi. Bölgedeki emperyalist yayılmaya İtalya 1911’de Trablusgarb ile katıldı.

1897’de başlayıp 1913 yılına kadar süren Girit sorununda büyük devletlerin desteğini arkasına alan Yunanistan, bu adayı Atina’ya bağlamak noktasında hedeflediği neticeyi almıştır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Orta Doğu’nun sınırları yeniden çizilirken Doğu Akdeniz jeostratejik önemini tekrar göstermiştir.

ORTA DOĞU’NUN GİRİŞ KAPISI

Avrupa, Asya ve Afrika’nın birleşme noktasında bulunan Doğu Akdeniz yarı kapalı bir deniz havzasıdır. Bölgede yeni keşfedilen hidrokarbon enerji kaynakları, jeopolitik ve jeostratejik açıdan önemini bir kat daha artırmıştır. Orta Doğu’daki petrol ve doğalgaz kaynaklarının önemli bir kısmı Doğu Akdeniz üzerinden dünya piyasalarına ulaşmaktadır. Bu bakımdan Süveyş Kanalı yanında Cebel-i Tarık Boğazı ve Türk Boğazları Doğu Akdeniz’in bağlantı noktalarıdır. ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa bölge üzerindeki faaliyetlerini artırma gayretindedir. Doğu Akdeniz Orta Doğu’nun giriş kapısıdır. Orta Doğu’daki gelişmelere bakıldığında 2. Dünya Savaşı’ndan sonra beliren büyük devletlerin rekabeti yeniden başlamış görünmektedir.

ABD’nin Yunanistan’da çok sayıda askeri üsler kurması, Doğu Akdeniz, Orta Doğu, Asya, Avrupa ve Afrika’nın kontrolünü kuvvetlendirmeye yöneliktir. Rusya tarihi boyunca en büyük atılımı yaparak Suriye’de üsler kurmuş, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’in güçlü bir aktörü haline gelmiştir. Çin ise bölgedeki ekonomik yatırımlarını Orta Kuşak-Yol projesi ile artırmaktadır. Böylece, tarihi İpek Yolu’nu yeniden canlandırmaya odaklanmıştır. AB’nin lider ülkesi Almanya ve onun sözcülüğünü yapan Fransa ise bölgeye yönelik çıkarlarını Yunanistan ve GKRY üzerinden sürdürme politikalarına ağırlık vermektedir. Özellikle AB’nin enerji ihtiyacını karşılamak noktasında, Ukrayna Savaşı’ndan sonra Rusya’ya uygulanan ambargolar hem enerji kaynakları hem de enerji nakil hatları bakımından Doğu Akdeniz’in jeopolitik önemini bir kat daha artırdı.

MAVİ VATAN’A KARŞI SEVİLLA HARİTASI ÇİZİLDİ

Birinci Dünya Savaşı sonrası bölge haritaları o zamanın başta gelen zenginliği petrole göre cetvelle çizilmişken bugün de Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarına göre deniz sınırları çizilmek istenmektedir. Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) konusunda ortaya konulan Sevilla haritası Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan sınırlarını daraltmak amacını taşımaktadır. Büyük güçlerin bu politikası alışık olunan bir durumdur. Türkleri petrol sahalarının dışına ittikleri gibi hidrokarbon kaynaklarının dışında tutma gayretleri de vardır.

Türkiye, dün olduğu gibi bugün de büyük güçlerin bölgedeki faaliyetleri ile hedeflerinin neler olduğunun farkındadır. En zayıf anında bağımsızlığına kasteden güçleri vatan topraklarından kovan Türk milleti bugün aynı bilinci korumak yanında 100 yıl öncesinden daha güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti’ne sahiptir. Buna rağmen kaba güce başvurmadan Doğu Akdeniz’de mavi vatan sularının güvenliğini sağlamak, yeni keşfedilen enerji kaynaklarındaki haklarını korumak, uluslararası hukuka göre garantörlükten doğan KKTC halkının hak ve menfaatlerini muhafaza etmek Türkiye’nin benimsediği politikadır.

Bu milli bir politikadır. Yıkıcı değil yapıcı bir politikadır. Enosis politikalarından vaz geçmeyen GKRY ve Yunanistan büyük güçlerin kışkırtmasına meyyal tutumu terk etmemiş gözükmektedir. Eğer bu iki taraf uluslararası hukuk, adalet ve hakkaniyet ilkelerine bağlı kalarak dostane çözümler peşinde olsaydı bölgede huzur ve refaha katkı vermiş olurlardı. Bu bakımdan yakın tarihe baktığımızda eğer 2004’teki referandumda Annan Planı’nı KKTC gibi Rumlar da kabul etmiş.olsaydı bugün Kıbrıs ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığı gibi konular daha kolay çözüme kavuşabilirdi. Yine Kıbrıs’ta BM ve AB politikalarına uyum gösteren Türkleri takdir etmeyip Rumları AB’ye alarak ödüllendiren Almanya ve Fransa, Kıbrıs sorununun çözümünü tıkadıkları gibi Doğu Akdeniz’deki kaynakların kullanımını da engellemektedir. Eğer bu alanda uluslararası hukuka göre hakkaniyet ve adalet sağlanmış olsaydı Almanya ve AB bugün enerji krizi yaşamayabilirdi.

KÜRESEL DENGELERİ SARSAN KIBRIS ZAFERİ

Doğu Akdeniz’de ve Doğu Akdeniz ile bütünleşik durumdaki Ege’de adaların konumları, büyüklükleri ve sosyoekonomik kapasiteleri dikkate alındığında, Kıbrıs adası apayrı bir öneme sahiptir. 1878’de İngilte-re’nin adaya bir tür kiracı olarak yerleşmesinden sonra, Kıbrıs Rumlarının ana gündemi ENOSİS olmuştur. Yunanistan’daki milliyetçilerin baskısıyla oluşan bu yaklaşımın temel hedefi Türkleri ortadan kaldırmak ve Yunanistan’a bağlanmaktır.

1878’den yaklaşık 100 yıl sonra 20 Temmuz 1974’de başlayan Kıbrıs Barış Harekâtı Türkiye’nin askeri güç ve kapasitesinin gelişmesinin de bir kanıtı olmuştur. Hatta bu harekât 1774’de Kırım’ın kaybına yol açan savaştaki geri çekilmenin durdurulduğu savaşlar dizisinin de bir önemli bir parçasıdır. Kırım’ın kaybından 200 yıl sonra, Kurtuluş Savaşı’ndan yaklaşık 50 yıl sonra Türk ordusunun mevcut siyasal sınırları dışında kazandığı ilk savaştır. Türklerin yurdu olan Kırım’ın kaybı Osmanlı hafızasında derin yaralar oluşturmuşken Türklerin yaşadığı Kıbrıs adasındaki zafer hem bölgesel hem de küresel dengeleri sarsmıştır. Bu sarsıntının izlerine halen rastlanmaktadır.

İskenderun Körfezi’ne doğru bir işaret parmağı gibi yükselen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Karpaz Burnu, bölgede Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik açıdan vazgeçilmez değerini fiziki olarak göstermektedir. Bu eksende Kıbrıs, Orta Doğu’ya yakınlığı, Doğu Akdeniz’in tam ortasında olması ve havza kontrolü bağlamında stratejik işlevinden dolayı, tarihin her evresinde mühim roller üstlenmiştir. Doğu Akdeniz’de en uzun sahil şeridine sahip olan Türkiye’nin bölgedeki enerji kaynakları ve enerji yolları üzerinde de hukukunu koruması büyüyen deniz gücü kapasitesine bağlıdır.