Dalgalı ebru yaparken içimi döküyorum

Dalgalı ebruyu modernize ederek eşsiz eserler ortaya çıkaran Funda Köz Demirçin, dalgalı ebru yaparken kendini daha özgür ve sabırsız hissettiğini söylüyor. Demirçin, “ Tekne yüzeyine içimi döküyorum sanki” diyor.

Dilber Dural Yeni Şafak
Ebru sanatçısı Funda Köz Demirçin, kendine has tarzı dalgalı ebruyu modernize ediyor.

Renklerin suyla dans edişine ebru sanatçısı Funda Köz Demirçin, farklı dokunuşlar katarak ezberleri bozuyor. Demirçin, kendine has tarzı dalgalı ebruyu modernize ederek eşsiz eserler ortaya çıkarıyor. Üstelik Demirçin’in eserleri sadece ülkemizle sınırlı kalmıyor, dünyanın dört bir yanında birçok sergi ve galeride yer alıyor.

Çocukluğu resim yaparak geçen Funda Köz Demirçin bulduğu her kâğıda, kitaba, kumaş parçalarına, saksılara, merdivenlere, çoraplara hatta sınav kâğıtlarına bile resim çizermiş. “Benim için her yer ve her şey tuvaldi” diyen Demirçin, “Sanat, ya izleyici olarak ya da uygulayıcı olarak hayatımın her evresinde nefes alma durağım olarak benimleydi” diyor. Demirçin, kulvarı çok farklı olduğu için bir gün profesyonel olarak ebru yapacağını hiç düşünmemiş. Ebru sanatıyla da 20 yıl önce ortağı olduğu Kişisel Gelişim Merkezi’nde, danışanları için Ebru’nun şifa özelliğinden yararlandığı zamanlarda tanışmış. Birkaç yıl sonrada profesyonel ebru dersleri almaya başlamış. Demirçin de daha sonra bu büyülü sanat, kendini vazgeçilmez bir hale getirmiş.

ÇALIŞMALARIMDA HAYAL GÜCÜ VE PRATİK VAR

Ebru sanatı geleneğine; yeni, özgün ve özgür bir nefes katmak hedefi ile ayrıcalıklı ebru çalışmaları yapan Demirçin, sanatını “Eşsiz ve jarnında tek” şeklinde tanımlıyor. Öyle ki bunu “Ebru sanatında ne yapılırsa tektir bir benzeri daha yoktur” klişesi için söylemediğini de dile getiriyor. “Tekneden her çıkanda eser olamaz” ifadelerini kullanan Demirçin, çalışmalarında çok yoğun bir altyapı, geliştirilmiş ve baştan yaratılmış onlarca teknik olduğunu bunun yanı sıra üzerine fazlaca düşünülmüşlük, hayal gücü, pratik ve bilgi olduğunu söylüyor. Demirçin aslında tüm bunların sentez oluşturduğu sürece aşık olduğunu dile getiriyor ve ekliyor: “Jean Paul Sartre’ın sevdiğim sözünde ki gibi ‘Yaşam bireyin kişisel sınırlarını belirleyip onları geliştirebilme sürecidir.’ Kendimin ve sanatımın sınırlarını çok iyi biliyorum gerisi üzerine ekleyerek çoğaldığımız ya da gereksiz fazlalıklarımızdan arındığımız bir yolculuk. Hayatla iç içe.”

KENDİMİ DAHA ÖZGÜR HİSSEDİYORUM

Alışılagelmiş klasik ebrunun dışına çıkıp dalgalı ebru yapan Demirçin, “Alışılagelmiş klasik ebru benim için bir temel, pastanın ilk keki gibi. Sadece onunla bir pasta yapamazdım. Ebru su üzerinde resim sanatıdır ve sanat ancak özgürlükle, farklılıklarla yaratılır. Dalgalı ebruda klasik ebrunun içinde mevcut bir tekniktir. Ama ben yoğun olarak ve kendimce içine kattığım tekniklerimle çalışmalar yaptığım için farklı bir boyuta dönüştü” şeklinde dalgalı ebruyu neden yaptığını açıklıyor. Soyut resmi her zaman daha fazla sevdiğini ifade eden Demirçin, “Sanatımda bunu yakalamak beni çok mutlu ediyor. Ebru deli işi ama sanki benim dalgalı ebrum tastamam bir deli işi” ifadelerini kullanıyor. “Dalgalı ebru çalışırken de anlarım ki beni her şeyden fazla besliyor ama yancıları da az değil” diyen Demirçin, “J. S.Bach hayranıyım, bir ara Atilla İlhan gelir, o gider metal müzik, o gider bahçemdeki kertenkelem, kirpim, onlar gider kedilerim, çocuklarım, dostlarım, ailem, onlar gider öğrencilerim, Van Dyck kahverengisi, limon sarısı, Mehmet Güreli melodisi derken festival alanı gibi hayatım” şeklinde nelerden beslendiğini paylaşıyor.

“Ebru yaparken kendimi hissetmiyorum, diyalektik bir tutulma yaşıyorum” diyen Demirçin, figürlü çalışmalarda önceden kafasında belli bir tasarımının olduğunu, odakta kaybolduğunu, sadece onu en doğru biçimde suyun üzerine geçirebilmek için çalıştığını söylüyor. “Dalgalı ebru ise daha akışta bir hal” diyen Demirçin, “Daha özgür, sabırsız ve patavatsızca çat çat tekne yüzeyine içimi döküyorum sanki. Hakimiyet derdim de yok artık. Teknemle biriz. Bir gün boyumuz kadar dalgalı ebru yaparız, bir gün bir kurukafaya gül takar onu sevindiririz, bir gün teknede balık yüzdürür, çiçek dallarında kusursuz böcekler yürütürüz. Kafamız hep dolu, renklerimiz coşkun ve desenlerimiz kalemle çizilmiş gibi nettir. Tam da bizi hoşnut edecek olması gerektiği gibi” şeklinde konuşuyor.

SANATLA UĞRAŞANLARIN SIĞINAK KÖŞESİ OLMALI

Demirçin’in Ankara’da Stüdyo Klytie’yi ve İstanbul’da Bâben Sanat Atölyesi bulunuyor. Demirçin, “Yalnızlığımı ve getirdiği özgürlüğü çok seviyorum. Klytie’yi açmamın sebebi buydu” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “Sabah güneş ışıyıncaya kadar çalışabilirim, asla yormaz. Böyle çok da çalıştım. Belki bu yüzden adınıda Klytie dedim. Sanatla uğraşan herkesin kendine ait bir sığınak köşesi mutlaka olmalı. Kesinlikle farklı bir boyuta taşınıyorsunuz.”

ÖZEL ÇOCUKLARA EBRU ATÖLYESİ

Son iki yıldır atölyelerine seçerek öğrenci aldığını dile getiren Demirçin, disiplinin ve heyecanın kendisi için çok önemli olduğunu söylüyor. “Öğrettiğim teknikler zor, ciddi sabır ve yetenek istiyor. Ama başka bir yerde de yok, o yüzden öğrencilerim kendilerini şanslı saydıklarını dile getiriyorlar. Mutluluk doluyorum” diyor. İstanbul’da bulunan Bâben Sanat atölyesiyle de yakın dostu Hülya Küçükali ile birlikte kurduklarını söylüyor. Balat’ın en tarihi ve sofistike binalarından birinde, dört katıyla galeri tadında şahane bir yer olan Bâben Sanat’ta çoğunlukla Ankara’da yaşadığı için işletmesinin büyük bölümünde ortağının destek verdiğini dile getiriyor. Demirçin, Bâben’de hem yetişkin hem çocuk hem de dünyada bir ilk olarak özel eğitim gereksinimi duyan özel çocuklara ve gençlere sabit ebru atölye dersleri verildiğini ifade ediyor ve ekliyor: “Ayrıca dileyen sanatçı dostlarımızda workshoplarını güzel mekânımızda gerçekleştirebilme imkânına sahipler. Çünkü paylaşmanın nadir görüldüğü camiamızda, paylaşarak çoğalmanın keyfini çok iyi biliyoruz.”


Düzgünman’ın ebruları müzayedede