|
Roma’nın yeni barbarları: Göçmenler
Akdeniz sularında 400 göçmen daha kayboldu. Daha doğrusu Avrupa yolunda 400 Güneyli, Ortadoğulu, beyaz olmayan, üçüncü dünyalı boğuldu. Bir eğlence yatındaki can sıkıcı bir aksilik kadar makes bulmadı bu çoğu anne-babasız çocuk ve gençlerden oluşan 400 insan. Gerçekten, bir anda serin sularda kaybolan 400 beden Avrupalıları hiç ilgilendirmemiş olabilir mi?

Medyadaki sessizlik aslında müthiş bir öfkenin ve de korkunun yansıması.

Eğer Batılı kaynaklar doğru söylüyorsa sadece geçtiğimiz hafta sonu denizden kurtarılan göçmen sayısı 5629. Yine AB rakamlarına göre bu yılın başından itibaren Eritre, Somali, Libya gibi Afrika ülkelerinden kaçak gemilerle yola çıkan mülteci sayısı ise 260 bini buluyor. Uluslararası Göç Örgütü geçen yıl Akdeniz'de boğulan göçmen sayısını 34072 olarak açıklamış. Bu rakam bir önceki yıl 700 civarında. Görüldüğü gibi hızla katlanarak büyüyen bir artış var. Üstelik bu sadece deniz yoluyla gelenler ve de basına sızanlarla sınırlı bir rakam; bir de karadan Avrupa yolunu deneyenleri eklediğimizde durum tüm vahametiyle ortaya çıkar.

Akdeniz'de isimsiz namsız kaybolanların artık sıradanlaşan, kanıksanan durumunun belli aralıklarla hatırlanan vicdan kanatıcı bir insanlık trajedisine dönüşmesinden öte anlamı olmalı.

Roma'yı barbarlar yıktı. Kuzeyden akın eden barbar kavimler beyaz ve Avrupalıydı ama Romalı değillerdi. 'Avrupa'nın oluşumundan sonra iki büyük meydan okumayla karşılaştı: Batı'da Endülüs, Doğu'da Osmanlı. Endülüs Avrupa fikrinden çok Haçlı ruhuyla yıkıldı. Osmanlı'nın Avrupa'dan sürülmesinde Hristiyan ruh etkili olsa da Haçlılıktan çok pagan Roma'ya yakın, seküler bir Avrupa fikri başattı. Daha modern, daha sofistike ve daha küresel Roma düşüncesinin emperyal stratejisiydi.

Bugün Roma Avrupa'dır, daha doğrusu Avrupa Birliği... Avrupa Osmanlı'yı topraklarından süren mağrur ve kendisinden emin emperyal güç olmaktan uzakta. Nehir kurumaya yüz tuttu. Ne var ki, barbarların da Roma'nın kapısına dayandığını hissediyor!

Bir yanda dünyayı imrendirdiği hayat tarzı, tüketim çılgınlığı ile adeta tahrik ettiği yoksulların umudu olduğu düşüncesiyle üstünlük duygusu, bir tür haz... Diğer tarafta suyu dahi olmayan evlerinde, Avrupalı gibi yaşamaya özendirilen yoksulların gelecek hayalleri için ölümü göze almalarına sebep olan yoksunluk duygusu.

Küresel Roma hayali kuran Avrupa artık kendi varlığını, hayat tarzını, lüksünü sürdürebilmenin derdinde. Alışageldiği hayatı sürdürebilmenin bedeli küresel kapitalizmin yeni pazarlar, yeni kaynaklar bulmasına bağlı. Küresel piyasanın dengesi sadece kazanmak ve sürekli kazanmak üzere kurulu ahlaksız ve adaletsiz döngüsünün bedelini Batı dışı toplumlar ülkelerinde zaten ödüyorlar. Yağmalanan kaynaklar, tüketilen imkânlar, dengeler adına çıkarılan karışıklıklar pahasına sürdürülen bir kanlı pazar bu...

Bir de Roma'nın içine sızanlar var. Her gün çoğalarak artan göçmenlerin sızma girişimleri. Artık beyaz adamın bulaşmak istemediği işleri yapmaya getirilenlerin tanınan kotayı aşmaya başladığını düşünüyor beyaz adam...

Artık Batı başkentlerinin varoşlarındaki esmer tenliler, siyahiler, alnı secdeye varan uygarlık karşıtı Müslümanlardır içeriye sızan barbarlar, Avrupalının derin hafızasında...

Roma'ya sızanların kontrol edilmesi, gerekirse geldikleri yere geri gönderilmesi “Avrupa fikri”nin tüm iddialarına rağmen hiç de gerçekleşemeyecek bir düşünce değil artık.

Üstelik barbarlar her gün gemilerle, uçaklarla sınırları aşarak Roma'ya akın ediyor. Karaya çıkan her barbar Avrupalının ekmeğinden, hayat tarzından, refahından bir parça koparıyor.

Ya barbarları kendi yurtlarından çıkmadan engelleyecek ya da sızanları Roma'yı ele geçirmeden sürüp çıkaracak. Avrupalının barbar-Roma sendromu, sokaktaki insanın içinde biriktirdiği öfke, kızgınlık, huysuzluktan ibaret olsa belki sorun olmayacak.

Roma'nın kendini savunma adına stratejik aklı biraz da böyle işliyor. Küresel Roma için Roma'yı savunma stratejisidir bu.

Küresel Roma'nın sürdürülebilir olması, kapitalizmin çarklarını döndürmesine bağlı.

Tüm bu teorilerin üstüne şu soru sorulabilir: Peki, Avrupa'nın aydınlanma, hümanizm, insan hakları, çoğulculuk iddiası/fikriyatı nerede duruyor?

Batı'nın çıkar şebekelerinden çok hissiyatını dikkate aldığımızda hissiyatın fikriyata, retoriğe, ideale baskın çıktığı, hem de o bilinen stratejik aklın devreye girdiği görülür. Avrupa'nın uygarlık idealini, ilkelerini, söylemlerini gözardı etmeye değecek gerekçeler, ikna yöntemleri gerekli...

Barbarların Akdeniz'in serin sularına gömülmesini gözden saklayanların Ortadoğu'yu bir film platosuna dönüştürmüş olduğuna bakarak, ne yapılmak istendiği kıyas yoluyla kavranabilir.

Korku filmleri için hazırlanmış devasa bir film platosuna benzeyen Irak, Suriye'ye bakalım ve bunun barbarları bekleyen Romalılar için ne anlama geldiğini düşünelim yeterli.
#Irak
#Suriye
#ortadoğu
#göçmenler
9 yıl önce
Roma’nın yeni barbarları: Göçmenler
Dua
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!