|
Toplum mu millet mi?

Sorunlarının çözümünün büyük ölçüde değişmeye ve yenilenmeye bağlı olduğunu biliyor.



Oysa partiler arası simgesel atışmalar, hakim parti içi siyaset tartışmaları ve manevralarıyla Türkiye yapılacaklardan, yapılması gerekenlerden çok iktidar kavgalarıyla iştigal ediyor.



Çünkü ataerkil bir zihniyetin, merkeziyetçi bir siyasi yapının egemen olduğu bir düzende, 'fikir' ve 'çıkar' arasındaki ölümcül çelişki pek kolay aşılamıyor. Çıkarın, fikri araç haline getirmesinin önünde durulamıyor. Ve güç merkezlerinin fikir ittifaklarından değil, çıkar ittifaklarından oluşması kaçınılmaz oluyor.



Sadakat arayışı liyakat fikrini bunun için ezmektedir.



Bugün bizi kuşatan zihniyet ve yapı hâlâ bu kavruk zihniyet ve yapıdır.



Belki de bunun içindir ki, Türkiye'de çok partili düzen, gerçek anlamda çoğulcu bir yapıyı gündeme getirememiş, bu nemaları yeni beliren gruplara dağıtan aracıların sayısının artmasından, çoklaşmasından ibaret olmuştur. Mesele, devletin toplum tasavvuruyla, toplumda yarattığı beklentiyle siyasete hareket kabiliyeti son derece sınırlı, değiştirme gücü yok denecek kadar dar bir alan bırakmasıyla yakından ilgilidir.



Bu tablodan çıkarılacak en önemli sonuç, siyaset ve siyasetçinin cemaat anlayışından toplum anlayışına hâlâ geçememiş olmasıdır.



Başka bir deyişle, sık söyleriz, bu ülkede siyasetçinin toplum tasavvuru yoktur. Yani tüm toplulukları farklarıyla ele alan, onların ortak paydasından, etkileşiminden hareketle tanımladığı bir «toplum tasavvuru» bulunmaz, siyasetçinin zihninde.



Bunu yeknesak ve muğlak bir bütünü ifade eden, aslında savunduğu cemaatin bizzat kendisi olan (ya da olmasını istediği) millet kavramıyla ya da farklı olanı yok sayan milli irade kavramıyla ikame eder, siyaset ve siyasetçi...



Cemaatçi siyaset ise, köylü, kentli, sermayedar, İslamcı, Kürt, laik, kim olursa olsun, belli bir grubun diğer gruplar karşısında ve genellikle diğer gruplar aleyhine yaşam alanının genişletilmesi üzerine kuruludur.



Yaşam alanının genişletilmesi üzerine oturan politikalar gücünü kaçınılmaz olarak, bir yandan cemaatin kendi iç yapısından, diğer yandan bu cemaate aktarılacak imkân ve kaynakları denetleyen devletten alır.



Sistemin özüyle, yapısıyla, bunların değişimiyle hiçbir şekilde ilgili olmayan; tersine onu olduğu gibi koruyup kendisine yontmaya çalışan kalkınmacı, devletçi, popülist siyasi söylemlerin, devlet içi rant kavgasına, devleti kontrol mücadelesine endekslenmiş siyasi çekişmelerin, savaşların kökü de burada yatar.



Ve sonuç olarak, siyasi partilerin demokrasi arayışı, söylemi ne denli samimi olursa olsun, bu anlayışla sınırlı kalır.



Sadakat arayışı liyakat fikrini bunun için ezmektedir.



Bugün bizi kuşatan zihniyet ve yapı hâlâ bu kavruk zihniyet ve yapıdır.


#Toplum
#toplum tasavvuru
#Cemaatçi siyaset
8 yıl önce
Toplum mu millet mi?
İhbar ediyorum...
Perşembe'nin gelişi...
‘Korkuluk’…
Toplum olmak
Kehanet ve ikna