|
Akdeniz’den İran’a uzanan kuşatma hattını yarmalıyız..
Afganistan
işgalini yaşadık.
Orta Asya
'nın kapısı Batılı güçlerin eline geçti.
Irak
işgalini yaşadık.
Mezopotamy
a'nın kalbi Batılı güçlerin denetimine girdi.
Arap Baharı
'nı yaşadık, coğrafyanın tüm özgürlük umutları toprağa gömüldü.
Yemen
'e,
terör endüstrisine
,
resmi insan kaçakçılığına
,
istihbarat örgütlerinin terör patronluğuna
, insan ırkını aşağılayan her türlü olaya tanık olduk.
Etnik çözülme
,
mezhep kri
zi gibi daha sistematik uygulamalara tanık olduk. Yaşadığımız coğrafya, etkilerini yüz yıl hissedeceği vahim müdahalelere maruz kaldı, kalıyor.


Bütün bunlar

son yirmi yılda

oldu. Son on yılda ise,

sadece Türkiye özelinde her türlü darbe, terör, etnik ve mezhep eksenli çatışma senaryosu, renkli devrim denemeleri, 17-27 Aralık müdahalesi ve son olarak 15 Temmuz işgal ve iç savaş saldırısını

yaşadık. Sınırlarımızın dışında tam bir

çevreleme

, rehin alma iradesi ve buna bağlı müdahaleler gördük.



Entegre olmaya çalıştığımız

AB bir anda Türkiye karşıtı cepheye döndü

. Altmış yıldır stratejik ortak olduğumuz

ABD, Türkiye'yi kuşatmaya dönük planlara başladı

. Ortaklarımız, müttefiklerimiz Türkiye'yi dize getirmek için her türlü

ahlak dışı

yöntemi denedi,

terör örgütleriyle bile ortaklık

kurdu.



Türkiye'yi yeniden kurmak: Karar vermek zorundayız..


Coğrafyayı yeniden biçimlendirme

,

haritaları yeniden çizme

planlarının içinde,

tam merkezinde bir Türkiye projesi vardı

ve bu belki de çokuluslu saldırıların ana hedefiydi. Türkiye kontrol altına alınamazsa coğrafya yeniden dizayn edilemeyecekti. Bu yüzden de on yıldır ardı ardına,

dalga dalga Türkiye'ye saldırıyorlar

. Bir baktık ki, ülkemize yönelik

bütün tehditler ortaklarımızdan

, müttefiklerimizden geliyor. Az kalsın Türkiye'yi

Rusya

ile kapıştırıyorlardı. Bunu bile planladılar!



Bu yeni durum bizim için çok büyük bir

şoktur

. Öyleyse

tarihi değiştirmenin, müttefik değiştirmenin

, yeni bir değerlendirmenin, tanımlamanın,

Türkiye'yi yeniden kurmanın

zamanıdır. Belki de

Cumhuriyet

'in kuruluşundan sonraki

ikinci kuruluş

zamanıdır. Türkiye bugün, kendine, coğrafyasına, dünyadaki

güç kaymalarına

bakarak, nasıl bir dünya şekillendiğini iyi okuyarak, bütün ihtimalleri yeniden değerlendirerek

bir karara varmak zorundadır

.



Ya bu ülke,

eski kalıplarıyla, ittifak-tehdit ilişkileriyle

kalacak, krizler içinde yuvarlanacak,

yavaş yavaş parçalanm

aya sürüklenecek ya da kendini yeniden kuracak.

Büyüyerek, dışarıya yönelerek varolmanın

yolunu bulmak zorundayız. Ezberlerimizden,

bağnazlıklarımızdan

, bizi sınırlayan kalıplarımızdan kurtulma zamanıdır.



Akdeniz'den İran sınırına kadar kuşatma planı var


Son on gündür, hemen

güneyimizdeki

gelişmelere dikkat edin.

Bağdat

'tan Ankara'ya yönelen tehditvari sözlerin Irak'la alakası yok. Yaşadığımız şey

Türkiye-Irak krizi değil

. Zira

ortada bir Bağdat yönetimi yok

. Onlarca ülkenin yer aldığı Irak'ın egemenliği diye bir şey yok.

Türkiye'ye yönelik salvolar ABD'den sipariş ediliyor

. Türkiye'nin güney sınırlarına

Terör Koridoru

inşa etmek isteyenler şimdi Irak'tan vurmaya çalışıyor.

Fırat Kalkanı

'nı durdurmaya çalışanlar bizi

Musul'dan uzaklaştırmaya, hem Suriye'den hem Irak'tan uzak tutmaya

çalışıyor.



Bu

haritaya

özellikle dikkat ekmek istiyorum:

Akdeniz'den İran sınırına kadar, Güney'deki Müslüman dünya ile, coğrafya ile bütün bağlarımızı koparmak için şeytanın bile aklına gelmeyecek bir harita çalışması yapılıyor

.

Bu, Türkiye'yi kuşatma planıdır

. Bu, ülkemizi çevreleme, içeriye hapsetme ve orada boğma planıdır. Ayrıca,

Musul-Halep çizgisinin kuzeyine sarkacak savunma anlayışımız Türkiye'yi korumaya yetmeyecek

. Söz konusu

fotoğrafın

sadece bugününü değil, on yıl sonrasını düşünüp öngörmeye çalıştığımızda, çok daha vahim bir tablo belirginleşiyor.



Fırat Kalkanı ve Başika: Geri adım intihar olur..


Bu açıdan

Türkiye'nin Fırat Kalkanı müdahalesi, olağanüstü bir önem kazanıyor

. Daha da derinlere inmesi gereken bu müdahale Türkiye için en acil savunma refleksidir. Daha doğudan da benzer müdahaleler yapılması bir zorunluluktur. Yine

Türkiye'nin Başika'daki askeri üssü aynı paralelde olağanüstü bir önem arzediyor

. Baskı ne kadar yoğunlaşırsa yoğunlaşsın, Başika'dan

geri adım atmak, çekilmek intihardır

, ülkemizi bütün saldırılara açık hale getirecektir.



Dikkat ederseniz,

Batı bloku hep bir ağızdan Türkiye'yi Fırat Kalkanı'nda ve Başika'daki askeri varlığında geri adım atmaya zorluyor

. İnanılmaz bir oyun sergiliyorlar; bir adım sonrasında Türkiye'yi

sınırda, hatta ülkenin içlerinde vurma

nın hesabını yapıyorlar. Bedeli ne olursa olsun, bu iki çıkış Türkiye'yi olağanüstü rahatlatacak, koruyacaktır.



Ankara'nın

akıllıca

yürüttüğü bu müdahaleler, bölgedeki

karmaşık harita çalışmalarına en iyi cevap

teşkil etmiş, Türkiye'nin Kıbrıs müdahalesinden sonraki en büyük

jeopolitik hamlesi

olmuştur. Bir süre sonra, Suriye ve Irak'ta zorlayarak geri adım attıramadıkları Türkiye'yi

yine içeriden sıkıştırmaya başlayacaklarını

da dikkate almak zorundayız.



Musul: 1926'da olanlarla bugün olanları kıyaslayın


ABD'nin

Musul

operasyonunda Türkiye'yi dışarıda tutmaya çalışırken

PKK'yı bütün bu bölgelerde örgütleme çabası, açık bir düşmanlıktır

. Bağdat'ı Türkiye'ye karşı

kışkırtma çabası

açık düşmanlıktır. Suriye'de oluşturulacak güvenlik kalkanını boşa çıkarma çabası açık düşmanlıktır.



Musul meselesini

1926'da yaşananlar, tam o dönemde Anadolu'da olanlar, bölgede tezgahlananlar

açısından bir kez daha düşünelim ve o dönemi iyi okuyalım. O tarihte olanlarla bugün bölgede olanlar arasında

inanılmaz bir benzerlik

var. O zamanki

isyanlar

ve içerideki krizlere dikkat etmekte fayda var. Benzerlerinin olabileceğine dair son

üç yılda

çok ciddi tecrübeler edindik.



O zaman da enerji planları, ona bağlı

demografik

planlar vardı, bugün de aynısı.

PKK üzerinden Irak ve Suriye'de uygulanan demografik değişimin arkasında kimlerin olduğu

nu bir de bu açıdan düşünelim.

O zaman İngilizler oyun kuruyordu, şimdi aynı oyunu ağırlıklı olarak ABD kuruyor

.

O zaman da Türkiye hedefti, bugün de

.



Doksan yıl sonra aynı hesapla bir kez daha yüzleşiyoruz

. Ama doksan yıl önce zar zor ayakta duran yeni bir devlettik. Bugünse dünyanın

en parlak yükseliş ve güçlenme

ivmesini yakalamış

ülkelerinden biriyiz. Öyleyse

bu sefer şartlar, kesinlikle 1926'daki gibi olmamalı, olamayacak

.



Bir çok devlet bir anda savaşa tutuşabilir..


Yazının girişinde not ettiğim o vahim gelişmelere tanık olduk, ama

bütün bunlardan çok daha önemli bir kriz var ve o, bölgenin krizi değil

.

Eğer yeni ve açık bir dünya savaşı yaşanacaksa, adresini başka yerlerde aramamız lazım

. Soğuk Savaş sonrasının bütün bunalımlarına rağmen, bugünkü kadar

uluslararası sistemin kilitlendiğine

,

küresel ölçekte stres birikimine

,

devletler savaşının ihtimal haline geldiğine tanık olma

dım. Beni korkutan da bu.



Büyük savaş merkez ülkeler arasında yaşanacaktır

. Durum öyle vahim ki, ülkeler

olağanüstü hal yasaları

nı, uygulamalarını güncellerken,

insan hakları sözleşmelerini askıya alırken,

coğrafyamızdaki krizlerden çok daha büyük bir bunalıma hazırlanıyor demektir.



Bu çatışma

Avrupa'nın kendi içinde, Avrupa-Rusya arasında Baltık bölgesinde, ABD ve Asyalı güçler arasında Pasifik bölgesinde patlayabilir

. Dünyayı böyle bir felaketten koruyacak bütün

denetim mekanizmaları

iflas etmiş, bitmiş durumda. Merkez ülkeler,

ekonomik krizi

n de etkisiyle öylesine açgözlü ve saldırgan hale geldiler ki,

birden fazla ülkeyi içine alacak bir savaş bir günde patlayabili

r.



Merkez ekonomileri vuracak


Korku senaryosu

değil bu. Dikkatle bakan herkesin görebileceği bir durum tespitidir.

Bir çok ülkenin böyle bir felaket için hızlı bir hazırlık içinde

olduğunu izleyebiliyorum. Bu tehlike Türkiye ile alakalı,

Türk ekonomisi

yle de alakalı değildir. 2008'deki ekonomik kriz nasıl küresel ekonominin

patronlarının

kriziyse, bu da öyle olacaktır. Onlar

2008 krizinin faturası

nı gelişmekte olan ülkelere kesip durumu biraz normalleştirdiler.

Bu seferki felaket de tamamen merkez ekonomileri vuracaktır

. Savaşın dışında kalabilen gelişmekte olan ülkeler ise, bu felaketi atlatabilecektir.



Bu büyük savaşı ertelemek için bizim coğrafyayı patlatmaya çalışıyorlar, ama bu sefer savaşı

kendi evlerinde hissedecekler

gibi. Türkiye'yi hedef alan müdahalelerin bir sebebi coğrafyamızın yeniden dizaynı ise, diğer sebebi de böyle bir kapışmada Türkiye'nin pozisyonunu netleştirme çabasıdır.



Yüzyılın sonu: Yeniden kuruluşa çok az kaldı..


Türkiye'nin gerektiğinde

ani, kararlı, hesapları karıştıracak

müdahaleleri devam etmeli.

Akdeniz-İran hattındaki kuşatmayı yaracak bütün müdahale alanları kullanılmalı

. Suriye'de de Irak'ta da yaptığımız tek şey

meşru müdafaa

ve Türkiye'ye yönelen tehditlere karşı

savunma kalkanı kurma çabasıdır

. Her devletin böyle bir hakkı vardır. Irak topraklarından Türkiye'ye yönelen saldırılar yıllardır açık bir savaş nedeni zaten.



Yüz yıllık dönemin sonuna geliyoruz. Dünya yeniden kurulurken, coğrafya yeniden kurulurken, biz de kendimizi yeniden kurmak zorundayız.

Türkiye'nin

siyasi aklı

bunu başaracağını kanıtladı. Türkiye toplumu bu büyük yürüyüşü sahiplendi.

Bu yolda, belki biraz daha hızlanarak devam etmek zorundayız.

Çünkü az kaldı..



#Akdeniz
#Fırat Kalkanı
#İran
#Ortadoğu
#Başika
8 yıl önce
Akdeniz’den İran’a uzanan kuşatma hattını yarmalıyız..
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’