|
İkinci dalga terör: En kötü senaryoya hazırlanmak!
Türkiye
çok yönlü, çok cepheli, çokuluslu, çok örgütlü
, çok karmaşık bir saldırı dalgasıyla karşı karşıya. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana
böyle bir tehdit, böyle bir saldırı hiç yaşamadık
. Böylesine kancıkça bir düşman hattı, ittifakı,
ekseni
hiç olmadı.


Yakın geçmişte bu denli

kafa karıştırıcı

, bu denli

tanımlanması zor

,

belirsizliklerle

dolu bir saldırı hiçbir ülkeyi hedef almadı. Terör örgütleriyle, terör saldırılarıyla ya da

işgallerle

yüzleşen ülkeler oldu ama hepsinde

cepheler keskindi

, hepsinin tanımlanması kolaydı,

hedefler ve uygulanan yöntemler

biliniyordu. Geriye sadece o saldırılarla, o örgütlerle ya da o ülkelerle mücadele kalıyordu. Bazı ülkeler mücadele ediyor, bazı ülkeler teslim oluyordu.



Hepsinin patronu aynı, hepsinin hedefi Türkiye..


Türkiye'de ise, düşman cephesinde

her renkten örgüt

var.

Etnik
kimliğe

sahip örgütlerden

dini kimliğe

sahip örgütlere,

mezhep

eksenli örgütlerden

istihbarat teşkilatlarının pis işlerini yapan örgütlere

kadar hepsi var. Normalde birbiriyle alakası olmayan, yan yana gelmesi mümkün olmayan hatta çoğu zaman

birbiriyle çatışan
bu örgütlerin hepsi Türkiye'ye karşı aynı mevzide

hareket ediyor. Aynı talimatla ortak saldırılara girişiyor.



İşin daha da

vahimi

; Türkiye'yi hedef alan

terörün arkasında her cepheden, her kıtadan ülke var

.

Avrupa'dan, Amerika'dan, Ortadoğ

u'dan birçok ülke,

kirli

işlerini yaptırdıkları terör örgütlerinin arkasına sığınıp Türkiye'yi vuruyor. Önceleri

örtülü

yürütülen bu savaş, özellikle

15 Temmuz'dan sonra açık savaşa

dönüştürüldü.



NATO ortaklarımız bizi terörle vuruyor


NATO

ülkelerinin, toptan mücadele ettikleri örgütler Türkiye'ye saldırırken

aynı NATO ülkeleri o örgütlerin arkasından iş çeviriyor

. ABD ve Avrupa ülkeleri,

terör örgütleri listesine aldıkları örgütler üzerinden Türkiye'ye saldırıyor

, bu örgütlere

silah

veriyor,

para

veriyor, eğitim imkanı sunuyor ve açık

hedef

belirliyor.



Bazıları

etnik harita

peşinde koşan, bazıları

İslam'ı bir kamuflaj olarak kullanıp

İslam kimliği üzerinden örgütlenip hareket eden bu yapılar arasında müthiş bir

geçişkenlik

var. Bu geçişkenliğin nedeni ise, arkalarındaki ülkeler ve bu ülkelerin hemen

her terör örgütünü ihaleler dağıtıp

onları yönetiyor oluşudur.



Türkiye'nin dostu,

müttefiki görünen ülkelerle, düşmanı, hasmı görünen ülkelerin aynı örgütlerin arkasında

yer alabiliyor oluşudur.

Yirmi beş yıldır

terörle mücadeleyi küresel siyasi

doktrine

dönüştürenlerin

dünyanın en büyük terör finansörleri

oluşudur. Bu ülkelerin

PKK ile DEAŞ'ı, DHKP-C ile Suriye PKK'sı PYD'yi

aynı mevzide buluşturuyor oluşudur.



Örgütler savaşı değildevletler savaşı var


Ortadoğu'ya yönelik

yeni harita planlarının bu örgütler üzerinden servis edilmesi

dir. Gelecekte çıkabilecek

dünya savaş

ı için bu örgütler üzerinden ortam oluşturulmasıdır. Bu güçlerin, ülkelerin, devletlerin, istihbarat teşkilatlarının

Atlantik kıyılarından Pasifik bölgesine

uzanan

Müslüman Orta Kuşak

üzerindeki paylaşım savaşını, planlamasının terör örgütleri üzerinden yürütüyor oluşudur.



Savaş bu yüzden büyüktür

. Bu yüzden sadece terör değil,

devletler mücadelesi

dir. Mesele terör örgütleri değil, güçler hesaplaşmasıdır.

Örgütlerin savaşı yoktur, devletlerin mücadelesi vard

ır. Bu aşamadan sonra geçmişin

dost-düşm

an ilişkileri anlamsızlaşmıştır.

Stratejik ortaklıkların anlamı kalmamış

, NATO gibi geleneksel ittifak ilişkileri, NATO üyesi Türkiye gibi ülkeler için bir şey ifade etmez olmuştur.



Elbette bütün bu

üst söylemi

, operasyonu,

hesabı

bileceğiz ve ona göre pozisyon alacağız. Elbette

Türkiye'nin gelecek hesaplarını

, ikili ilişkilerden ulus üstü ortaklıklara kadar ittifak ilişkilerini, yakın coğrafi hesaplarını

bu büyük haritaya, fotoğrafa göre

biçimlendirmek zorundayız.



Terörle aynı dalga boyundaki siviller


İçerideki kötü niyetlilere,

terör örgütlerin lojistik çevrelerine

, hesaplaşmayı yürüten ülkelerin uzantılarına prim vermeden, onların

psikolojik operasyonuna yenilmeden

, toplumsal psikolojiyi ayakta tutarak kendi hesaplarımıza,

öz savunmamıza

odaklanacağız.



Elbette

Türkiye'nin bu çokuluslu terör dalgasına teslim olma ya da onunla pazarlık masasına oturma diye bir tercihi olmayacak

. Bu ülkenin siyasi

genlerinde
geri adım atarak kendini kurtarma

, var olanla yetinme diye bir

felsefesi

hiç bir dönemde olmamıştır, yine olmayacaktır. Buradan hareketle, ülkeyi,

devleti buna zorlamaya çalışanlara

, güya ortamı yumuşatma adına hareket ediyor görünen ancak

terörle aynı dalga boyunda hareket edenlere

son derece dikkat edeceğiz.



“Acımasız Direniş”ten başka seçenek kalmadı


Bu konuda bir sorunumuz,

kararsızlığımız

yok.

15 Temmuz

direnişi bu ülkeye çok şey öğretti. O

çokuluslu

senaryoyu ülkenin en ücra köşelerine kadar hissettirdi. Ne yapılması gerektiği konusunda

kamuoyu

oluşturdu.

Türkiye'nin bütünlüğü, geleceği, toplumsal dayanışması hiç olmadığı kadar güçlü

hale geldi. Mücadeleden, direnmekten, ülkeyi korumaktan, bırakın zayıf düşürmeyi daha da güçlendirmekten başka bir seçenek yok artık.



Uzun zamandır

“Acımasız direniş”

adıyla öne çıkardığımız toplumsal bilinç terör saldırıları, arkasındaki hesaplar ve toplumsal psikolojiyi çökertmeye dönük iç operasyonlardan daha güçlü hale geldi.

Fert fert, ev ev, sokak sokak, mahalle mahalle, köy köy, şehir şehir savunma kale

leri inşa edilir oldu. Bu yüzden, yaşadığımız şeye

son istiklal savaşı

, vatan savunması adı verildi. Çünkü bugün

hiçbir şey ülke savunmasından üstün değildir

.

Hiçbir çıkar, politika, hesap vatan ekseninden öncelikli değildir

.



Dört ayrı saldırı, farklı örgütler, ortak hedef..


Bu gerçekleri önümüze koyarak mücadelenin her haline hazırlıklı olmak zorundayız.

Beşiktaş

saldırısından

Kayseri

saldırısına,

Rus elçi

nin öldürülmesinden

Reina

baskınına kadar çok ciddi bir terör

analizi

yapmak, bir harita ortaya koymak, önümüzdeki dönem için bir

yol haritası

çizmek zorundayız. Dört saldırı da görünüşte birbiriyle bağlantılı değil. Beşiktaş ve Kayseri

PKK/PYD

imzalıdır. Rus elçinin öldürülmesi

FETÖ

imzalıdır. Son Reina saldırısı ise

DEAŞ

imzalı. Peki bunlar birbirinden

bağımsız mı?

Elbette hayır. Bağımsız düşünürsek kaybederiz,

körleşiriz

, bir adım sonrasını göremeyiz.



Asimetrik

savaş dediğimiz budur. Bizim için

PKK/PYD, DEAŞ ya da başka bir örgütün anlamı yoktur artık

. Her örgütün Türkiye'ye saldırı için kendi öncelikleri elbette vardır. Örgütlerin motivasyonu bu öncelikler olsa da

üst hesap Türkiye

'dir ve oradan

oyun kurucu

Türkiye ile hesaplaşanlardır. Bütün bu örgütleri aynı mevzide toplayanlar da işte bu oyun kuruculardır.



Bunlar daha ilk dalga saldırılar!


Elbette

tetiği çekenleri

, bombayı patlatanları bulacağız, arkasındaki örgütleri

deşifre

edeceğiz. Ama orada

saplanıp kalırsak

körleşmişiz demektir ve kalmayacağız. Aksi takdirde

bir sonraki adımda

neler olabileceğine dair hiç bir

öngörümüz

olmayacaktır. Tetikçiler sadece tetikçidir. Çoğu zaman

tetikçilerden sonra sadece örgütler tespit edilir ama sonrası gelmez

. Dünya genelinde büyük terör saldırılarında hep böyle olmuştur. Mesela

El Kaide

saldırılarının büyük çoğunluğunda

“Saldırıyı el Kaide üslendi”

tespitinden sonra bütün dosyalar kapanmıştır.



Son dört saldırıda hedefler arasında

ortak bir bağ olmaması, farklı örgütlerin ve farklı adreslerin hedef alınması çok kapsamlı bir sürecin ilk dalgasıyla yüzleştiğimiz izlenimini oluşturuyor

. Öyleyse, bir sonraki adım yine

öngörülemez

bir hedef olacaktır. Her saldırı bir

“ters yumruk”

şeklinde planlanmaktadır.



Suriye savaşı biterse bütün hesapları çöker


Adım adım

toplumsal psikolojinin çökertilmesi

,

devlet mekanizmalarının yönetemez hale getirilmesi ve Türkiye'nin yalnızlaştırılması

hedeflenmektedir. Suriye savaşının bitirilmesi küresel bir oyunu bozmaktadır ve bunun hesabı sorulmaktadır.

Rusya ile yakınlaşma Atlantik eksenini bozmaktadır

ve hesabı sorulmaktadır. Terörle köklü mücadele,

iç bütünlüğü

sağlamaktadır ve

Türkiye'yi parçalama planını boşa çıkarmakta

dır.



Dikkat edenler,

saldırıların hepsinde bu hedefleri

göreceklerdir. Güvenlik ve istihbarat birimlerinin

zihinlerini

karıştıracak ölçüde karmaşık,

sofistike bir plan

uygulanmaktadır. Reina saldırısında da tetikçinin

profesyonelliği

, özel seçilmiş olduğu ve

korunmuş

olduğu izlenimi bu yüzden önemlidir.



İkinci dalga saldırılar ve en kötü senaryo


İkinci dalga saldırılar

başladığında terör örneklerinin yanında toplumsal muhalefet çevrelerinin de harekete geçirildiğine tanık olabiliriz.

Gezi olayları benzeri bir örgütlenme

, memnuniyetsizleri biraraya toplayıp harekete geçirme,

şiddet uygulayan örgütlerin lojistik çevrelerini sokağa itme

gibi senaryolar olabilir.



15 Temmuz'u başaramayanlar 15 Temmuz benzeri ya da daha kötüsü bir plan üzerine çalışmakta

, 15 Temmuz öncesine benzer bir toplumsal zemin inşa etmeye çalışmaktadır. Bu sefer

cephede kimler olacağı

aşağı yukarı görünür olmuştur. Gezi isyanı, 17-25 Aralık müdahalesi ve 15 Temmuz saldırısı ile hedefe ulaşamayanlar bütün bu senaryoları

tek bir senaryo

olarak devreye alabilir.

En kötü senaryo budur

. Öyleyse, her saldırı didik didik incelenmeli, sonraki adım hesaplanabilmelidir.



“DEAŞ'la savaştır, PKK/PYD'ye alan aç!


FETÖ ile PKK çevreleri, DHKP-C ile diğer marjinal çevreler

tek cep

he halinde harekete geçirilebilir. Bu örgütlerin hepsinin

ABD ve Avrupa ülkeleri istihbaratı tarafından yönetildiğini

artık tartışmaya bile gerek duymuyoruz.

Türkiye'yi bütün terör örgütleriyle doğrudan savaşa sokmak, planın bir parçası olabilir

. DEAŞ'la yürütülen savaş, ülke içinde terör saldırıları şeklinde servis ediliyor ve bunlar Türkiye-DEAŞ hesaplaşması olarak pazarlanıyor. O üst senaryo gizleniyor. Ancak Türkiye DEAŞ'la saldırıya kilitlenip diğer örgütlere alan açılmasını da hesaba katmak zorundadır.

“DEŞ'la savaştır, PKK/PYD'ye alan aç”

tezini iyi düşünmek lazım. DEAŞ'la mücadeleyi en yüksek sesle dile getirenler bugün

El Bab'da Türkiye'ye değil terör örgütlerine destek vermektedir

.



Nusra ile savaştır, daha fazla alan aç


Önümüzdeki günlerde bu teze yenisi eklenebilir.

“El Nusra ile savaştır, PKK/PYD'ye daha fazla alan aç”

politikası Türkiye'nin önüne konulabilir. Ülke içinde yeni saldırılar için

yeni bir aktör

icad edilebilir.



Yarın Nusra ile savaştırılması durumunda da Türkiye'ye değil yine terör örgütlerine destek verilecektir.

El Nusra söyleminin uluslararası alanda yükselen söyleme dönüşmesinin Türkiye için böyle bir tehlikesi vardır

.



Hem terörle hem terörle mücadele ile vuruyorlar


Bunu neden söylüyorum?

Türkiye terörle vuruluyor

. Bu bildiğimiz bir şey. Ama yeni bir durum var:

Türkiye terörle mücadele ile de vuruluyor

. Bunu düşünürsek çok şey göreceğiz..



Kimse iddiasından vazgeçmiş değil

. Kimse Türkiye'yi teslim alma düşüncesini terketmiş değil. Kimse terör örgütleriyle iş tutmaktan vazgeçmiş değil. Öyleyse biz de

en kötü senaryoya

hazırlanmak durumundayız…




#Reina
#DEAŞ
#PKK
#FETÖ
#PYD
٪d سنوات قبل
İkinci dalga terör: En kötü senaryoya hazırlanmak!
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler