|
Türkiye’yi korumak, Kabe’yi savunmak..
Bu ülkedeki
her birey, çevre, grup, teşkilat
Türkiye'yi ayakta tutmak için, ona güç vermek,
yüz yıl sonra gelen tarihi yükselişe
katkıda bulunmak, bu yolda
olağanüstü fedakarlıklar
yapmak zorundadır. Türkiye'ye omuz vermek, onu
bölgesel kaosun yıpratıcı saldırılarından korumak
, kendisine ve yakın coğrafyasına yönelik saldırılar karşısında
direncini arttırmak hepimizin boynunun borcudur
.


Artık

kişisel hesaplar ve çıkarlar, grup, parti, cemaat öncelikleri belirsizleşmiştir

.

İdeolojik kimlikler, etnik hayaller, mezhep eksenli hesaplar bu büyük mücadelenin yanında anlamsızlaşmıştır

. İç politik kavgalar,

ufuksuz, öngörüsüz, basiretsiz

sözler ve uygulamalar, geçmişe dair hesaplar karşılıksızdır. Artık Türkiye'yi ayakta tutma sorumluluğu, daha da güçlendirme zorunluluğu

bu ülkede yaşayanların ötesine

yayılmış, sınırların dışına taşmıştır.



Türkiye coğrafyanın tek güvencesidir..


Atlantik kıyılarından Pasifik kıyılarına uzanan Müslüman Orta Kuşak

'ta tek

diri

güç, coğrafyamıza yönelen topyekûn işgal ve ülkeleri parçalayıp

şehir devletlerine

bölme planlarına

en güçlü itiraz Türkiye'dir

. Artık

Halep

'e,

Musul

'a, yeryüzünün orta kuşağını oluşturan Müslüman dünyadaki her soruna söz üreten, reaksiyon gösteren,

koruyucu-kollayıcı misyon

üstlenen tek ülke Türkiye'dir.



Büyümektedir, güçlenmektedir,

büyüdükçe koruyucu kalkanı da güçlenmekte

, etki alanı genişlemektedir. Güçlendikçe düşmanları da güçlenmekte, saldırılar daha da şiddetlenmekte, ancak

her saldırı Türkiye'yi daha da sağlamlaştırmaktadır

. Türkiye meydan okudukça, tarihe, bugüne, yarına sahip çıktıkça,

coğrafyasına, şehirlerine, mirasına, kardeşliğine, dayanışmasına

sahip çıktıkça içeriden ve dışarıdan saldırılara uğramakta, örgütlerle, devletlerle hırpalanmak istenmektedir.



Yine biz hesaplaşacağız


İşte bu yüzden, bu ülkede yaşayan

her birey, yeni bir dünya tarihi şekillendiğini, küresel güç haritasının değiştiğini, merkez iktidar alanlarının dağılmaya yüz tuttuğunu, coğrafyanın yeniden biçimlendiğini, Türkiye'nin bu büyük dönüşümde kendini yeniden kurduğunu

, büyük iddialarla hareket ettiğini, bu yüzden çok ağır sorumluluklar altında olduğumuzu bilmelidir.



Bu ağır bir yüktür ama

Anadolu'nun siyasi tarihinde bazı kuşaklar bunun gibi ağır sınavlarla yüzleşmiş

, bedel ödemiş ve o ağır sorumluluktan alnının akıyla çıkmıştır. Böyle bir

siyasi kültürümüz, tecrübemiz

, toplumsal bilincimiz vardır.



Doğu Akdeniz'de hangi savaşın hazırlığı var?


Kendimize soracağımız çok soru var.

Doğu Akdeniz'de toplanan devasa askeri gücün, birçok ülkeye ait donanmanın hedefi neresidir? Füzelerinin, toplarının, silahlarının yönü hangi ülkelerdir? Nasıl bir gelecek için hazırlık yapmaktadırlar

? ABD'den, Rusya'dan, Fransa ve İngiltere'den, Almanya'dan,

nükleer denizaltılar, uçak gemileri

hangi savaş için hazırlık yapıyorlar? Suriye rejimini mi devirecekler, Esad'ı mı ayakta tutacaklar, ne yapacaklar? Bu ölçüde bir askeri hazırlık

bir ülkeyle sınırlı olamaz

, değildir.



Bölgemizdeki bütün örgütler,

topyekûn istila planları

çerçevesinde harekete geçirilmiş, aynı amaçlara yöneltilmiştir.

Kimi Şiilik için, kimi Sünnilik için, kimi Kürtlük için savaşmaktadır. Haşdi Şaabi, DAEŞ ya da PKK/PYD böyledir.

Buradan görüyoruz ki,

Şiilik de Sünnilik de Kürtçülük de küresel istila için birer gerekçe, zaaf alanı olarak kullanılmaktadır

.



Örgütler yabancı güçtür, dış tehdittir


Her türlü zaaf bir müdahale alanı oluşturmakta, müdahale planları bu zaaflara göre şekillenmektedir.

Zaaflarımızdan beslenen bir işgal

,

bütün coğrafyayı tehdit etmektedir

. Bir süre sonra

Şii örgütler üzerinden Şiileri, Sünni örgütler üzerinden Sünnileri, PKK gibi örgütler üzerinden Kürtleri vuracaklardır

.



Üç kritik bölgede üç büyük yığınak


Her birinin bulunduğu pozisyon, hedefleri ve yönetim biçimleri coğrafyaya yönelik

istilanın aparatlar

ı olduğunu, bu çerçevede hareket ettiklerini,

taktiklerinin, yöntemlerinin, hedeflerinin büyük istilayı planlayanlar tarafından belirlendiğini

göstermektedir.

Bu örgütlerin tamamı işgalcidir. Birer yabancı güçtür. Dış tehdittir.

Onlarla işgalcilerle savaşır gibi savaşmak zorunluluktur.



Şimdilik örgütler üzerinden vuranlar çok yakında

doğrudan

saldırılar için harekete geçebilirler. Bu ihtimal çok güçlüdür.

Doğu Akdeniz'deki yığınak Suriye ölçeğinin çok üstündedir

. Örgütler savaşının çok ötesindedir. Bölgenin

üç kesişme noktası

, dünyanın üç çok önemli deniz kavşağı işgal altındadır. Doğu Akdeniz'de olduğu gibi,

Kızıldeniz

'de de aynı yığınak vardır.

Basra Körfezi

otuz yıldır

Batılı orduların en büyük yığınak merkezleri

ndendir.



'İslam iç savaşı' ve terör ortaklığı


Öyleyse bu yerleşme nedir; sadece petrol güvenliği midir? Asla değildir.

“İslam iç savaşı”

teziyle Müslüman ülkeleri,

etnik ve mezhep cephelerine

ayırarak çatıştıranlar,

“Savaş İslam'ın kalbine yerleşecek”

teziyle çok daha büyük bir tehdidi gerçeğe dönüştürme hesapları yapmaktadır.



Pakistan'dan Lübnan'a, Yemen'e kadar bütün bölgeyi Şii-Sünni diye iki kampa ayıranlar, PKK ile Haşdi Şaabi'yi aynı amaç etrafında hareket ettirenler, DAEŞ ile Nusayri rejimi ve PKK/PYD'yi tek cepheye dönüştürebilenler

tahminlerimizden çok daha detaylı, ince planlamalar yapmaktadır. İçeriden işgalin en büyük aparatı

FETÖ ise ABD istihbaratının talimatları doğrultusunda PKK ile ortak

hareket etmektedir.



Ya o füze Kabe'yi hedef alsaydı!


Geçtiğimiz hafta

Yemen

'den bir

Scud

bozması füze ateşlendi ve Suudi Arabistan'ın

Cidde Havaalanı

'nı hedef aldı. Daha

Mekke

semalarına varamadan Suudi

hava savunma sistemleri

tarafından vuruldu. Bu füze Cidde Havaalanı'nı değil de

Mekke'yi, Kabe'yi hedef alsa ne olacaktı?

ABD'nin ve Batı'nın öncelikli olarak bir

Suudi-İran savaşını kızıştırdığı

ortada.



Yemen'deki

Husiler

'in de doğrudan

İran desteği ile S.Arabistan'la savaştığı

da. Suriye savaşı biter bitmez

İran'ın
Basra Körfezi ülkelerine ve S.Arabistan'a yöneleceği

de ortada.

Nihai hesaplaşmanın Mekke savaşlarına uzanacağı

, tankların Kabe'ye dayanabileceği ihtimalleri de ortada.



Peki Husiler üzerinden bir füze, doğrudan

Kabe'yi hedef alırsa

, böyle bir

“kaza”

gerçekleşirse ne olacak? Pakistan'dan Atlas Okyanusu kıyılarına kadar

nasıl bir infial

uyanacak? Böyle bir

“tezgah”

bugünün Ortadoğu'su düşünüldüğünde yabana atılmamalı. Husiler değil, Husi görüntüsü verilen bir başka tezgahla,

bir yabancı ülke tarafından

bile böyle bir senaryo uygulanabilir. Nasılsa bölgedeki örgütleri onlar yönetiyor!



4. şok dalgasına biz direneceğiz..


Son yirmi yılda,

iki ülkeyi işgal edip

,

beş ülkeyi bölünmenin eşiğine getirenler

gözlerimizin önünde, biz zaaflarımızda boğulurken adeta bir

kıyamet senaryosu

uygulamaktadır.

Doğu Akdeniz, Basra Körfezi ve Kızıldeniz'den girecek Batılı ordular

, coğrafyamızı yüzyıllarca ayağa kalkamayacak ölçüde felakete sürükleyebilir ve bunu düşündüklerinden eminim.



Tarihe bakın. Haçlı Savaşları'na bakın. Birinci Dünya Savaşı'na bakın. Bunu daha önce yaptılar, yine yapmak istiyorlar

. Buradan bakınca hiçbir ülke güvende değildir. Bu büyük istilanın gölgesine sığınıp kendine alan açmaya çalışan bazı ülkeler de tehdit altındadır.

İran

buna örnektir.



Coğrafyamıza yönelen üç büyük şok dalgasının en acı yüzüyle biz hesaplaştık

. Bu dönemde olanlar, o üç şok dalgası ile boy ölçüşebilecek kadar vahimdir.

Ve yine biz, bu topraklarda yaşayanlar dördüncü şok dalgası ile yüzleşme durumunda kalabiliriz.

Çünkü tek diri olan, direnen

sağlam kale

biz kaldık. Türkiye işte bu yüzden olağanüstü bir hazırlık dönemine girmelidir. Bu yüzden korunmalı, güçlendirilmelidir.



15 Temmuz sonrası kıyamet savaşı mı?


Bu bilindiği için de

15 Temmuz

'la dize getirilmek ve

safdışı

bırakılmak istenmiştir.

Türkiye, 15 Temmuz saldırısıyla sadece rehin alınmayacak, İran ve Rusya ile savaşa sürüklenip imha edilecek

, ayağa kalkamayacak hale getirilecekti. Belki de coğrafyanın tamamen istilasına yönelik dalga, bir nevi

Haçlı Saldırısı Türkiye'yi devre dışı bıraktıktan sonra başlayacaktı

. O büyük hesabı şimdilik bozduk. Bu yüzden çok öfkeliler, çok kızgınlar.



Ama biz

kolay pes eden bir ülke

değiliz. Tarih boyunca, bin yıllık Anadolu tarihinde bunun örneklerini defalarca gösterdik.

Zordan kaçan, ürken, korku üzerine tarih yazan bir millet değiliz

. Her saldırı dayanıklılığımızı artırmakta,

içerideki temizliği

hızlandırmakta,

dışarıdaki hareket alanımızı

genişletmektedir.



Batı,

kendi sorunlarının üstünü örtmek
için bir dünya savaşı tezgahlarken

, bir süre sonra bunu başaramayacağını,

kendi zaaflarının bölgenin sorunlarından çok daha büyük olduğunu

anlayacaktır. Birçok kez olduğu gibi

Batı yine kendi içinde savaşacak

, İslam iç savaşı tezgahlayanlar bir anda birkaç ülkenin birbirleriyle savaşa tutuştuğunu görecektir.



Musul, Kerkük ve Halep korunmalı


Türkiye, Batılı istila karşısında koruyucu gücü ve misyonu olan tek ülkedir

. Bu yüzden

Suriye ve Irak'ın kuzeyi bu koruma kalkanının içine alınmalıdır

. Aksi takdirde

Musul, Kerkük, Tel Afer, Halep örgütlere teslim edilecek, örgütler üzerinden yabancı ülkelerin kontrolüne girecek

, coğrafya kendi içinde parçalara ayrılacaktır.



Bu yüzden Ankara'nın elini çabuk tutup, üç bölgeye daha

Fırat Kalkanı modeliyle müdahil olması

, bu bölgelerin koruması için şarttır. Biz o bölgeleri koruyamazsak oralar

Türkiye'ye karşı saldırı üslerine dönüşecek

, bütün bölgeyi parçalara ayırmak için işgal harekatları bu bölgelerden yapılacaktır.



Daha açık bir ifadeyle,

ne İran Şiiliği, ne Kürt milliyetçiliği Musul'u, Kerkük'ü, Halep'i koruyabilir

. Türkiye buralarda olmak zorundadır, asla bir yabancı gücün buralara girmesine izin verilmemelidir.



Büyük hesap dışında her şey teferruattır


Bu yüzden

Türkiye'yi korumak ve güçlendirmek bundan sora bu toprakların tek davasıdır

. Bu mücadele dışında amaçlar için hareket eden kim ya da hangi çevre olursa, etkisizleşecek, silinecektir. Çünkü

bu hesaplaşma dışındaki her amaç teferruattır

artık. Üstelik bu sorumluluk sadece Türkiye'de yaşayanların değil, coğrafya için kaygı duyan herkesin görevidir. Çünkü mesele sadece Türkiye meselesi değildir!



Bu yüzden

yüz yıl sonra gelen bir sınavla

karşı karşıyayız. Bu ülkede yaşayan her birey, bu sorumluluğu, yükü hissetmek ve ona göre kuşanmak zorundadır. Biz bunu başaracağımıza inanıyoruz. Yeter ki

tetikte, kararlı ve dirençli

olalım.


#Halep
#Kerkük
#DAEŞ
#İran Şiiliği
#Nihai hesaplaşma
7 yıl önce
Türkiye’yi korumak, Kabe’yi savunmak..
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’