|
Öcalan’ı bu üfürükçülere sattınız
Tezgâhı iyi kurmuştunuz.
IŞİD
veya
DEAŞ'ın
kan donduran vahşeti üzerinden tam gaz yol alıyordunuz.

Taşeron örgüt (IŞİD) korkunç katliamlarıyla adeta mıntıka temizliği yapıyor siz de bu mıntıkalara
bi güzel yerleşiyordunuz
.

Hülasa, mezkur örgütün bombaları yolunuzu açıyordu.

Nasıl ki bu yoldan yürüyen PKK, dış dünyada, “cici çocuklar” oluvermişti, sizler de (bu “cici örgüte” sırtını yaslayan) cici, özgürlükçü ve hümanist siyasetçiler oluyordunuz.

Paralel yapıyla
eşgüdümlü
,
Türkiye'yi IŞİD
destekçisi
ülke
olarak göstermek için her yola başvuruyordunuz.

Propaganda mekanizmanız mükemmel işliyordu. Çamurda ağnanırken bile bembeyaz olduğunuza kitleleri inandırıyordunuz.

Yine de, yalan söylemek konusunda, “
Paralelcilerle
” boy ölçüşmeniz kabil değildi.

Baksanıza, PKK'nın bile aklına gelmeyen akıllarına geldi; “
Kandil'de siviller vuruldu
” tezvirini dolaşıma soktular.

Her şey uluslararası toplumda “
Terörist Türkiye
” algısının yerleşmesine yönelikti.

Zaten bunun için MİT Tırlarına o ihanet operasyonunu yaptılar ve zaten bunun için Can Dündar üzerinden “
paralelleştirdikleri
” Cumhuriyet'te,
MİT Tırları
üzerinden Türkiye'yi terörü destekleyen ülkeymiş gibi göstermeye çalıştılar.

Siz de bu ihanet propagandasını destekliyor, katkı sunuyordunuz.

Terörist Türkiye
” demekle “Ankara bombalansın” demek arasında sonuç itibariyle pek fark yoktu.

Bu fecaatten bile imtina etmediniz.

Nasılsa olgular değil algılar iş görüyordu. “
Diktatör Erdoğan
” algısına sığınarak istediğinizi söyler, istediğinizi yapabilirdiniz.

Irkçı Siyonist network bir süredir buna çalışmıştı. 2002'den beri her türlü darbe ve suikast girişimine maruz kalan bir mazlumdan bir “
zalim
” yaratılmıştı.

Attığınız iftiralar boşa gitmiyordu. “
Kobani düşmesin
” diye feveran eden Erdoğan'ın, “
Kobani düştü, düşüyor
” şeklindeki çığlığını bile çarpıttınız.

Öyle korkunç “kara propaganda” uyguladınız ki kimsecikler söz konusu konuşmanın aslına bakmadı.

Paralelcilerle işbirliği içinde tezvirat mekanizmasını korkunç çalıştırdınız. O kadar ki, 6-7 Ekim olaylarında 50 kişinin kanı elinizdeyken Aydın Doğan'ın adamlarına saz çalabildiniz.

Lakin bütün bir ülkeyi çalabilmek için AK Parti'yle IŞİD'i eşitlemeniz gerekiyordu.

Bu maksatla (
harici ve dahili
) paydaşlarınızla matine – suare çalışmaya başladınız.

Mahut algıyı yerleştirdiniz mi işiniz tamamdı. Boğazkesen İŞİD'e karşı ülkenin bölünmesi dâhil, her şey tercih edilirdi nasılsa.

Bir zamanlar vesayetçiler “irtica” heyulası üzerinden nasıl ki memlekete musallat olmuşlardı, siz de IŞİD üzerinden “kurtarıcılarımız” olacaktınız.

Yani

Bu ülkeyi IŞİD tehlikesinden (ve bu tehlikeyle eşitlediğiniz AKP'den) ancak sizin kurtarabileceğiniz algısı yerleşti mi “
bayrağı
” diktiniz demekti.

Lojistik desteğiniz zaten dünden hazırdı:
Yaşam tarzı
üzerinden endişelere gark olan modernler, Erdoğanfobik Beyaz Türkler, ukdelerinde sınıf savaşı kalan kart solcular ve “Demokrasi gelmeden barış olmaz” üfürükçüsü liberaller…

Konjonktür müsait zehabına kapıldınız.

Mehmet Altan gibiler de “azla yetinmeyin, fırsat bu fırsat, bağımsız devletinizi kurun” diyerek habire fiştekliyorlardı.

Kandil de her daim konjonktürü iyi okumakla övünüyordu. Bu sefer salt okumakla kalmayıp direkt ABD'ye kara gücü veya “gerilla” yazıldılar.

Dış medyada övgü üstüne övgü alıyorlardı. Paydaşları olan kimi “
antiemperyalist
” ve kimi “sosyalistler” de ABD'ye asker yazılmış olmalarını alkışlıyorlardı.

Bu durumda, Türkiye de kim oluyordu ki?

İstediklerini yapabilir, “askeri baraj” gibi acayip sudan nedenlerle barışı torpilleyebilir, uykuda polis öldürebilirlerdi.

Uzun lafın kısası,
Mesut Barzani'nin
ifadesiyle gurura kapılıp “
çözüm sürecini
” sabote ettiler.

Öcalan'ı da malum “liberallerin” üfürüklerine kanıp tasfiye ettiler.

Üçüncü tarafa
” rağmen Erdoğan'la barış yaptığı için, bin yıllık birlikteliğimizin neşet ettiği mana iklimini dikkate aldığı için, hülasa, “milli çözüm sürecine” taraf olduğu için Öcalan'ı kafaya takmışlardı. “
Bunları iyi hesap et
” diye tehdit ediyorlardı.

Şimdi de malum Eşbaşkan kalkmış (halkı silahlanmaya çağıran kendisi değilmiş gibi, polisleri uyurken öldüren PKK değilmiş gibi) son operasyonların “koltuk uğruna” gerçekleştiğini söylüyor.

Barış sürecini
” ihanet tesmiye eden Sözcü gazetesi de aynı manşeti atıyor.

Gitgide paralel tavır koyuyor, gitgide aynileşiyorlar.

Eşbaşkan da yalancılıkta “
paralelcilerle
” yarışmaya başladı. “PKK'nın silah bırakmasını
Cumhurbaşkanı Erdoğan
engelledi
” ne demek?

Böyle yalan olur mu?

O silahlar (Cemal Hasanlar veya Cengiz Çandarlar yerine Öcalan dinlenmiş olsaydı)
Dolmabahçe'den
çok önce, 2013'te bırakılmayacak mıydı?
#antiemperyalist
#öcalan
#Paralelciler
#hasan cemal
#Cengiz Çandar
9 yıl önce
Öcalan’ı bu üfürükçülere sattınız
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler