
Masanın iki yanı var. Bir tarafında güzel bir deri koltuk, diğer tarafında etrafında koltuklar olan bir sehpa. Deri koltukta patron, müdür, siyasetçi oturur; sehpanın etrafındaki koltuklarda işçi, memur, sanatçı, vatandaş...
İlk iğnenin açtığı delikten sivrisinekler ordusu doluşur içeri, ilk sülüğün süzüldüğü delikten ortalık sülüklerin seyran yerine dönüşür, sonra bir de bakmışsın ki ortada sünger yok! Bazı büyük kapılı odalardan içeri girdiğinizde masanın öte yanında boş bir koltuk görmeniz işte bundandır. Sahte bir tebessüm, riyakâr bir merhabayla sizi içeri buyur eden sesi duyduğunuzda şaşırır ve dersiniz ki: “Aaa konuşan koltuk yapmışlar.”
Sehpanın etrafındaki koltuklara oturup masanın diğer yanına gözlerini dikenler de ikiye ayrılır: Vakar ve onuruyla oracıkta oturup müşkülünün halli için uğraşanlar ve ihtirasları için şeref ve izzeti dâhil, veremeyeceği tavizi olmayanlar. Birincisi orada olmaya mecbur kaldığı için oradadır, hatta orada bulunmak ayıp bir şeymiş gibi oradadır. Bir an evvel kalkıp gitmek ister, daha kapıdan girerken geldiğine geleceğine pişman olmuştur zaten. İstemek zillettir çünkü. Bu kişiler çok mecbur kalmışlarsa taleplerini, öylesine eğilmeden, bükülmeden, mertçe ifade ederler ki masanın öte yanındaki koltuk sanki bir insan gibi şaşırır! Hatta böyleleri bazen delikanlılığa halel getirtmemek için bir çay içer hiç bir şey demeden, diyemeden kalkar giderler. Kapıdan çıkarken onların yüzlerine bakıverseniz, işini halledememiş bir kişinin hüznüyle değil, müstağni ve vakur bir tebessümle karşılaşırsınız. İşleri olmamıştır, varsın olsun. O gece rahat uyurlar, uykuya dalarken yüzleri güler, kendi kendilerine mırıldanırlar: “Nasıl da hiç bir şey istemedim ama.” Rüyalarına girmeye bir imkân bulsanız, Bâkî merhumun bir şiirinin şerhini Semih Kaplanoğlu imzasıyla seyreder gibi olursunuz:
“Baş eğmezüz edâniye dünyâ-yı dûn içün
Allah’adur tevekkülümüz i’timâdumuz”
İhtiras ve menfaatleri uğruna veremeyecek tavizi olmayan onursuzları ise daha kapıdan girişlerinden tanırsınız. El pençe divan, iki büklüm, dudakları koltuğun ellerinden öpmeye teşne, suratlarında riyakârca zamkla yapıştırılmış gibi sabit bir gülücük, dudakların arasında yalama vaktini kaçırmamak için hazır bekleyen bir dil... Kapıdan girişlerini görememiş olsanız bile sehpanın etrafına büzülüşlerinden tanırsınız onları. Oturmaz, büzüşürler zira. Ciğer yiyen birisinin etrafına büzüşen üç gündür hiç bir şey yememiş herhangi bir kedi bile onların büzülüşlerine kıyasla ayak ayak üstüne atmış bir asilzade gibidir.
O gece rahat uyurlar. Odada geçirdikleri vakitleri, kurdukları cümleleri, koltuğun kendilerinden memnuniyetini tekraren hatırlamaya çalışır, bir daha, bir daha sil baştan baştan hayalen yaşarlar. Ne rüyaları vardır bunların ne de rüyasızlıklarını tasvire tenezzül edecek kadar alçalabilecek bir şiir...
Masanın koltuklu tarafını pek bilmem ama sehpa etrafında bir çay içip kalkmaya bir kaç defa mecbur ve maruz kalmışlığım vardır. O koltuklarda oturanlar, bazen isteyişinizdeki onurlu duruştan, bazen de hiçbir şey istemeden çekip gidişinizden rahatsız olurlar. Hâlâ insanlıktan nasibi kalanlar vardır bazı koltuklarda, onlar da sizi bir masalmışsınız gibi seyrederler. Bu zamanda ve o odada gerçek olamayacak kadar onurlu bir masal...
Bu insanların kişiliksiz bir koltuğa dönüşmelerinde en az kendi mayalarındaki bozukluk kadar sehpa ahalisinin payı vardır diye düşünürüm. Sehpacı zevatın üç kuruş için eğilip bükülüşleri, görüp utanmamak için riyakârlığın bile gözlerini kapatacağı taklalar atışları, en kıvrak dansözün dahi maharetlerine nispetle bir heykel gibi kaldığı şahsiyetsiz kıvırışları, masanın diğer tarafını baştan çıkaran en önemli sebeplerden birisidir. Bir işin halli için huzurlarında iki büklüm olunmasına, saçma sapan iltifatlar edilmesine, yalakalık yapılmasını önceleri garipseseler de bu duruma sonradan alışan makam sahipleri, bütün bunların olmamasını en son kertede kendilerine hakaret gibi görmeye başlarlar.
Artık ehliyet ve liyakatin ölçüsü, işi yapabilme hususundaki kabiliyetiniz değil, işi elde edebilmek için eğilebilme potansiyelinizdir. Menfaati için eğilmeyi maharet sananların davası için dik durmasını nasıl bekleyeceksiniz?
Türkiye’nin yarınları için, dolduramadığı koltuğu işgal eden yamukları metal yorgunluk adı altında değiştirmek elbette güzel ve mühimdir. Bundan daha önemlisi ise yamulmayıp dik durduğu için total kırgınlığa mecbur edilen dava sahiplerinin gönüllerini almaktır.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.