EVİMİZ HAYATIMIZDIR
Bektaş bu noktadan sonra her ne kadar Türk Evi demiş olsa da onun Yunanistan'da Yunanistan Evi, Makedonya'da Makedonya Evi, Filibe'de Bulgaristan Evi denileceğini söylüyor. Bu tıpkı 'Üsküdar'a Gider İken' ezgisinin Midilli'de, Arnavutluk'ta, Makedonya'da Sırbistan'da hem de 'Bizim dinsel ezgimiz' denilerek sahiplenilmesi gibidir. Kitabın İlkeler başlıklı bölümünde yazar, Anadolu'yu, Balkanlar'ı, Kahire'yi, kimi adaları dolaşarak incelediği örneklerin yaşlarının 100- 200 yıl arasında olduğunu saptar ve bu örneklerde Doğu Anadolu'dan Yugoslavya'ya dek benzer ilkeler bulunmasının rastlantı olmadığını söyler. Anadolu'daki değişik uygarlıkları birleştiren Osmanlı yönetimidir yazara göre. Böylece Makedonya ile Kuzey Mezopotamya'da ev kültürünü birbirine benzeştiren temeli Osmanlı'nın yönetimi altındaki dil, din, ayrımlarını aşıp ortak bir pazar birliği, yaşama kültürü oluşturma becerisine bağlar. Yazar, incelediğim evler diyor, doğayla savaşmadan ona uyuyor, doğanın kan dolaşımı içinde kalıyor. Bu evi yaratan insan, evreni kendisi için yaratılmış düşünmüyor. Kendini onlarla birlikte var olan biri gibi görüyor. Kuşlara da ev düşünüyor. Konu komşuya gösterişi, tekebbürü ayıp sayıyor ve kokusu giden yemekten bir kap da komşuya gönderiyor. Çünkü ev almıyor, komşu alıyor. Bütün evler gün doğusuna bakıyor. İzmir evlerinin cumbaları diyor yazar, kışın ısı kaynağı ve yazın ısıyı yalıtıcıdır. Yani en az erke (enerji) tüketilen evlerdir. Batılıların 'eco mimarlık' dediği şeydir. Yerleşmede topografyaya uyuluyor. Kimse kimsenin içine bakmıyor. Kimse kimsenin havasını, güneşini, göz hakkını (bakışını) kesmiyor. Kimse kimseyi kirletmiyor. Bu evlerin en önemli özelliklerinden biri de diyor, tasarlanmaların içten başlaması ve dışa genişlemesidir. Enfüsten afâka. Önce işlev çözümleniyor. Bir de tutumluluktan bahsediyor. Genellikle iki ya da üç çekirdek aileyi (ana- baba, oğul- gelin, kız- damat) barındıran bu ev; iyi belirlenmiş, mahremiyete halel getirmeden ortak kullanımlar, alanlar açıyor. Bütün gün kullanılmayan, kilitli tutulan bir oylum bulunmuyor bu evlerde.
MİSAFİR ODALARI YOKTU
Günümüz misafir odası algısına izin verilmiyor. Çamaşı yıkama, hamam, mutfak işleri ortak çözülüyor. Kollektif yaşam tutumluluk zihni ile inşa ediliyor. Yağmurun damlası bile boşa gitmiyor, bacadan çıkan duman bile sıcaklığından yararlanılmadan havaya bırakılmıyor. Gerekmeyen yerde çivi kullanılmıyor. Uzak yerlerden inşaat malzemesi de getirilmiyor, çevrenin gereçlerinden ev yapılıyor. Evler birim birim büyüyebiliyor ya da sonradan bölünebiliyor. Bektaş, eski evler bölünerek ayakta kalmayı başardı diyor; hadi yeni apartman dairelerini ikiye üçe bölün. Bölemezsiniz. Bu ilkelerin yoksul ya da varlıklı kişilerin evlerinde geçerli olduğunu söylüyor Bektaş. Kitabın sonunda ise yeni kent uygulamalarının yaşama kültürünü bırakmadığından şikayet ediyor. Yalnızca para amaçlı uygulamalar sosyal yapıya zarar vermektedir, diyor. Yazara göre bu aşamada bir hesaplaşma yapmak kaçınılmaz. Kitap zengin fotoğraf, kroki, çizim, detay malzemeleriyle Türk Evi'ni görsel olarak da gün yüzüne çıkarıyor.
Kitabın Künyesi:
Türk Evi
Cengiz Bektaş
Yem Yayınları
2013
168 sayfa