Avusturya ile AB arasında yaşananlar ''demokrasi'' kuramıyla ilgili bilgilerimizle tam örtüşmüyor.Avrupa''da ''Nazi'' ürküntüsü küçümsenmeyecek bir olgu; ''ırkçı'' niteliği ağır basan partilerin sandıktan çıkmasının Avrupalıların zihninde yakın geçmişi canlandırarak alarm zilleri çaldırmasına, bu açıdan, şaşmamak gerekiyor. Avrupa Birliği (AB) üyesi Avusturya''da Jörg Haider''in başında bulunduğu Özgürlükçü Parti (FPÖ) büyük bir seçim başarısı gösterince dünyanın ilgisi bu ülkeye çevrildi. AB organları
Avusturya ile AB arasında yaşananlar ''demokrasi'' kuramıyla ilgili bilgilerimizle tam örtüşmüyor.
Avrupa''da ''Nazi'' ürküntüsü küçümsenmeyecek bir olgu; ''ırkçı'' niteliği ağır basan partilerin sandıktan çıkmasının Avrupalıların zihninde yakın geçmişi canlandırarak alarm zilleri çaldırmasına, bu açıdan, şaşmamak gerekiyor. Avrupa Birliği (AB) üyesi Avusturya''da Jörg Haider''in başında bulunduğu Özgürlükçü Parti (FPÖ) büyük bir seçim başarısı gösterince dünyanın ilgisi bu ülkeye çevrildi. AB organları ve bazı üye ülkeler, önce FPÖ''nün iktidar ortağı olmasını istemediler; Avusturya Cumhurbaşkanı Thomas Klestil FPÖ''lü koalisyona geçit verince de siyasi boykot kararı aldılar... Konu, sadece Avusturya''daki işçilerimizin varlığı sebebiyle değil, bir yönüyle 28 Şubat''ı andırdığı için de, bizleri ilgilendiriyor...
FPÖ, Avrupa organlarından yükselen itirazlar üzerine inkâr yoluna sapsa bile ''ırkçı'' özellikleri belirgin bir parti. Heidar da yabancılara düşmanlık kokan ve anti-Siyonist tonlar taşıyan fikirleriyle biliniyor. AB konusunda da başka partiler kadar heyecanlı durmuyor FPÖ. Kurulan FPÖ''lü hükümette Heidar yer almıyor, bakanlar mülâyimler arasından seçildi ve Cumhurbaşkanı Klestil AB kaynaklı eleştirileri yumuşatmak için koalisyonu oluşturan partilerin liderlerine, "Avrupa''nın kalbinde Avusturya''nın geleceği için sorumluluk belgesi" adını taşıyan bir "AB''ye bağlılık" belgesi imzalattı; ancak gelişme hâlâ tedirginlik kaynağı...
Avrupa''nın milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuş bir geçmişin günümüzde hortlaması endişesine saygı duymak gerekiyor. Bu endişenin kökünde gerçek bir ''tehdit'' yatıyor çünkü. Avrupa''nın göbeğindeki bir ülkede meydana gelmiş bütün kıtayı tehdit eden bir siyasi gelişmenin diğer AB ülkelerinde kaygılara yol açması da yadırganmamalı. Bu açıdan, içinde milyonlarca yabancıyı barındıran AB ve ''yabancı düşmanlığı'' ile tanınan bir partinin yükselen yıldız haline geldiği Avusturya arasındaki gerginliğin şaşılacak bir yönü yok.
Şaşılacak olan, bizdeki bazı çevrelerin, AB''nin Avusturya''ya yönelik itirazlarından 28 Şubat sürecine dayanak çıkarma arsızlığıdır. Benzer bir arsızlık, 28 Şubat''ın ''meşruiyet'' amacıyla kullandığını hiç duymadığımız ''Hizbullah'' konusu gündeme düştüğünde de yaşanmıştı. 28 Şubatçılar ve medyadaki destekçilerinin içlerinde taşıdıkları kuşkuyu dışa vurması bakımından düşündürücü bu ''anakronik'' meşruiyet arayışı, Türkiye''nin yıllarını tüketen sürecin tabansızlığının işareti de sayılabilir...
AB''nin FPÖ''nün Avusturya''da iktidara yürüyüşüne itirazıyla 28 Şubat''ın Refahyol''a tavrı arasında hiçbir doğrudan ilinti bulunmuyor. Her şeyden önce, bir çok Avrupalı kurum içerisinde yer alan Türkiye''deki gelişme, ilk başta ikircikli duygular uyandırsa bile, AB organlarından aşırı bir tepkiye yol açmamıştı. Bunda, Avrupa''da Hıristiyan Demokrat partilerin kurulmasına izin verilmesinde son savaştan çıkartılan derslerin oynadığı rolün payı büyük; Avrupalı, Refahyol''a baktığında, kendisindeki siyasi yapılanmaya fazla ters düşmeyen bir hükümet biçimi görmüştü.
Kaldı ki, Türkiye ile arasında bir paralellik kurabilmek için, Avusturya''da da 28 Şubat benzeri bir çalkantı gerekirdi. Oysa, görüldüğü gibi, bütün itirazlara rağmen, koalisyon hükümeti, yasallığa kavuştu orada. İtiraz eden AB organları ve üye ülkelerin bütün yaptığı, Avusturya''yı uyarmak ve koalisyon kurulduğu taktirde siyasi boykot uygulayacağını ilân etmek ile sınırlı kaldı. 28 Şubat''tan bildiğimiz enstrümanların hiçbiri söz konusu olmadı Avusturya''da... Bakalım, Avusturya''nın anayasa mahkemesine FPÖ''yü kapatmak için dâvâ açılacak, Heidar''ı siyasi yasaklı kılacak bir karar çıkacak mı? Herhalde bunların hiçbiri olmayacak.
Yine de, Avusturya ile AB arasında yaşananlar ''demokrasi'' kuramıyla ilgili bilgilerimizle tam örtüşmüyor. AB ve üye ülkeler, demokrasinin ideolojik sınırlarını belirleme çabası içerisinde oldukları görüntüsünü veriyorlar; başarılı olurlarsa, çizdikleri sınırlar dışındaki görüşlere iktidar yolunu tıkama hakkını ellerinde tutmak isteyecekleri belli... FPÖ''nün ''ırkçı'' özelliklerini, yabancı düşmanlığı tavrını içimize sindiremesek bile, bunu hayırlı bir gelişme olarak göremeyiz.
Umarız, Avusturya''daki sürpriz gelişmenin heyecanı yatışınca, şimdi hararetli hararetli sisteme müdahale hukukunu tartışan AB siyasileri, benzer gelişmelerin önünü kesecek ''siyasi çareler'' üzerinde bir uzlaşma sağlarlar. 28 Şubatçı tavırların Avrupa standardı haline dönüşmesi dünyanın lehine değil çünkü...