İngilizler, Amerikalılar, Avustralyalılar, yani velhasılı kelam İngilizce konuşan herkes, Türkiye''ye "Turkey" diyor. Biliyorsunuz, "turkey" sözcüğü, İngilizce''de aynı zamanda hindi anlamına da geliyor. "turkey" sözcüğündeki "t" harfi büyük yazıldığında, hindi, nev-i şahsına münhasır bir hindi yani Türkiye oluyor.Şaka bir yana, bir zamanlar, İngilizce konuşulan ülkelerdeki, özellikle ABD ve İngiltere''deki büyükelçiliklerimiz bile konunun vahametini (!) çakar çakmaz, Türkiye''nin, hindi (turkey)
İngilizler, Amerikalılar, Avustralyalılar, yani velhasılı kelam İngilizce konuşan herkes, Türkiye''ye "Turkey" diyor. Biliyorsunuz, "turkey" sözcüğü, İngilizce''de aynı zamanda hindi anlamına da geliyor. "turkey" sözcüğündeki "t" harfi büyük yazıldığında, hindi, nev-i şahsına münhasır bir hindi yani Türkiye oluyor.
Şaka bir yana, bir zamanlar, İngilizce konuşulan ülkelerdeki, özellikle ABD ve İngiltere''deki büyükelçiliklerimiz bile konunun vahametini (!) çakar çakmaz, Türkiye''nin, hindi (turkey) olamayacağı konusunda az nefes tüketmemişlerdi. Olacak iş değil ama gerçek böyle. "İyi de, Türkiye''ye hindi demişsiniz ne yazar, hindi dememişsiniz ne yazar", demeyin sakın! Çünkü vaziyet biraz ciddi: Şu an Türkiye tastamam bir "hindi" yapılmaya çaılışılıyor!
Vaziyetin ciddiyetini anlayabilmek için, soruna, bir de Türkiye''ye hindi denilip denilmemesi zaviyesinden değil, Türkiye''nin "hindi" haline getirilip getirilmediği penceresinden bakmak gerekiyor. Gerçekten de, içerde ve dışarda, Türkiye''yi, afiyetle yenilip içilecek ve yutulacak bir "hindi" haline getirenler veya getirmek isteyenler var.
Örneğin turizmciler. İngilizce konuşanlara tanıtacağız diye, Türkiye''yi gerçekten bir hindi haline getirmek amacıyla olmadık yollara başvuruyor bizim akl-ı evvel turizmcilerimiz veya Türkiyeyi tanıtmakla görevli "müzelik tipler"imiz. Son birkaç yıldır, gerek Batılı başkentlerdeki otobüslerde, caddelerdeki afişlerde, gerekse televizyonlarda yayınlanan reklamlarda Türkiye, afiyetle, keyifle yenilecek, içilecek ve tabii yutulacak bir hindi olarak takdim ediliyor.
Bu reklamlarda, afişlerde, Batılı oryantalist ressamlara taş çıkartacak bir "maharetle" (=gerzeklikle) Türkiye, el değmemiş, gizemli, hayali bir cennet olarak takdim ediliyor; femininleştiriliyor. Kim için cennet Türkiye, peki? Türkiyeliler için mi? Türkiye''nin Türkiyeliler için bir cennet olup olmadığını Türkiye''de şu an "cehennem hayatı" yaşatılan herkes biliyor. Şimdi, bu reklamlarda resmedilen Türkiye, bizim bildiğimiz, yaşadığımız, soluduğumuz Türkiye mi? Hayır! Başka bir Türkiye. Bu reklamlarla, Batılılar''a sunduğumuz Türkiye, tüketilecek, sahip olunacak, haz alınacak bir "nesne"den, "dişi"den ve "müze"den başka bir şey değil. Bir tür hindi yani. Batılılar''ın, ağızlarının sularını akıta akıta tüketebilecekleri, tüm emperyalist (=medeni?) iştihalarını tatmin edebilecekleri bir hindi. "Afiyetle tüketin!" demeye getiriyoruz.
Siz, Batılı bir ülkenin böylesine hindileştirilerek altın bir tepside sunulurcasına takdim edildiğine, tanıtıldığına tanık oldunuz mu hiç? Bu kafa (=hindi kafası), aslında fukara, tamtakır (=iğdiş edilmiş) bir kafa. Her an kolayca yutulacak ve afiyetle yenilip tüketilecek; entellektüel melekeleri, duyargaları dumura uğra/tıl/mış acınası bir kafa.
Bir de "hin oğlu hin hindiler" faslı var tabii. Turizmci hindiciler, Türkiye''yi, "hayali" (imaginary) düzlemde hindi haline getirirlerken; memleket içinde, kendilerinin asla kolay yutulacak, afiyetle tüketilecek bir "hindi" olmadığı sanrısıyla veya havasıyla hareket eden "hin oğlu hin hindiler"se, aslında Türkiye''yi fiilen hindi haline getirmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Örneğin, Türkiye''nin, kendi "emperyal hinterland"ında (=Balkanlar, Kafkaslar, Kuzey Afrika, Orta Asya ve Ortadoğu''da) elini kolunu bağlayarak; eşi görülmemiş bir "marifet"le Türkiye''yi malum güçlere tam bir "hindi" olarak takdim ediyorlar.
Ama Türkiye, dün, bir "hindi" olmadığını ispatladı. Görkemli Osmanlı deneyimi, Türkiye''nin öyle kolay yutulacak bir lokma olmadığını ortaya koymuştu. Ama malum güçler, Türkiye''yi bir "hindi" haline getirebilmek için tüm marifetlerini göstererek bütün hesaplarını Türkiye üzerine veya Türkiye üzerinden yaptılar. Batılılar (=Avrupalılar), "Doğu''nun hazineleri"ne ulaşabilmek için Türkler''i aşmak zorunda olduklarını çok iyi kavramışlardı. O yüzden, Batılılar''ın "Doğu''nun gizemli hazinelerine ulaşma arzularını ve iştihalarını" 500 yıl engelleyen Osmanlılar''ı dize getirmek; Osmanlılar''ın, Tatarlar ve Endülüs''le "birleşme"sini önlemek için, asırlardır kanlı bıçaklı oldukları diğer Avrupalı güçlerle elbirliği ve işbirliği ederek Osmanlı-Tatar-Endülüs birleşmesini/kavuşmasını durdurdular. Sonra da Osmanlı''yı dize getirmek için 300 yıl savaştılar. Ve sonunda Osmanlı tarihe karıştı.
Bugün bu Batılı aktörlerin hepsi, bir yandan, dünkü emperyal hinterlandlarında cirit atmaya devam ederlerken, öte yandansa, içimizdeki hinoğlu hin hindileri zaptu rapt altına alarak (=zihinlerini körelterek, duyargalarını işlemez hale getirerek, bilinçlerini sakatlayarak) yine tüm hesaplarını Türkiye üzerine ve Türkiye üzerinden yapıyorlar ve Türkiye''nin sonsuza dek bir "hindi" olarak kalması için vargüçleriyle çaba gösteriyorlar. Biliyorlar ki, Türkiye''nin "geçici/arızi hindiliği"nin bir an bile olsa sona ermesi, Türkiye''nin emperyal hinterlandındaki "hindi"lerin de bir anda avuçlarının içinden uçup gitmesi anlamına gelecek. Ama bilmiyorlar ki, bugüne kadar, "Türkiye", hiçbir zaman hindi olmamıştı; bugünden sonra da hindi olarak kalabilmesi biraz zor!