Orta Avrupa’nın tarihi ülkesi Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’ın gecesi ayrı gündüzü ayrı güzel. Bozulmamış tarihi arasında gezerken, sanki zaman makinesinde yolculuk yapıyormuş gibi hissediyorsunuz. Mimarisi, atmosferi ve tarihiyle karşalayan kentte farklı bir zaman dilimine ayak basıyorsunuz. Turistik olarak çok ziyaret edildiği için şehirde işlek bir havalimanı bulunuyor. Dört mevsimin en güzel şekilde yaşandığı Prag’ı gezmek isteyenlere üç günlerini bu nadide şehire ayırmalı. Mekânları, müzeleri, geleneksel lezzetleri ve Nazım Hikmet’in şiirlerine konu olan Slavia Cafe ile dikkat çeken şehir, Avrupa’nın kalbi olarak görülüyor.
TİCARETİN MERKEZİ
Prag’da bulunan iki önemli meydandan biri olan “Old Town” mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. Mekâna ayak bastığınız anda sizi mis gibi tarçın kokularıyla “Trdelník” yapan seyyar satıcılar karşılıyor. Prag’ın simgelerinden biri haline gelen bu tatlı hamuru ”trdlo” adını verdikleri kalın şişler etrafına sarıp kokusu yayılıncaya kadar fırında pişiriyorlar. Şişten çıkarıldığındaysa tarçın, şeker ve fındık karışımına bulanarak çeşitli meyveler, çikolata, bal, dondurma veya reçelle servis ediliyor. Meydanı çevreleyen rengârenk sokaklarda kaybolmadan önce “Jan Hus Anıtı”, “Aziz Nikolas kilisesi” ve “Eski Belediye Sarayı” gibi sembol yapılarını ziyaret edebilirsiniz. Eski Belediye Sarayı’nın üzerinde yer alan “Astronomik Saat”in her saat başı sergilediği birer dakikalık animasyon turistler tarafından oldukça ilgi görüyor. Tarihsel olarak oldukça önemli olan bu mekân Orta Çağ’dan beri ticaret merkezi olarak kullanılıyor. Meydanda sağlı sollu restoranlarda farklı tatlar deneyebilir ve şehre özgü eşyalardan biri olan kuklalardan sevdiklerinize hediye alabilirsiniz.
TARİH VE SANAT İÇ İÇE
Vlatna Nehri üzerinde bulunan “Karl Köprüsü”, “Old Town” ile “Prag Kalesi”ni birbirine bağlıyor. Şu an sadece yaya geçidi olarak kullanılan köprü oldukça ihtişamlı görüntüsüyle üzerinde 30 tane heykeli barındırıyor. Köprünün iki tarafında konumlandırılmış olan heykeller muhteşem Prag manzarası, tarihin sanatla birleştiği bir görüntü sunuyor. Köprüde kendi müziğini üreten sanatçılar ve portrenizi çizmek için bulunan ressamlar seyahatinizi unutulmaz bir anıya dönüştürüyor. Köprünün ardından Arnavut kaldırımı yollardan tırmanarak çıktığınız Prag Kalesi’nde Bohemya Kral ve Kraliçelerinin yaşadığı Eski Kraliyet Sarayı yer alıyor. 9. yüzyılda yapılmış olan bu saray şimdilerde başbakanların göreve başlama yeri olarak kullanılıyor. Sarayın ihtişamlı yapısını arkanızda bırakıp kalenin içerisinde bulunan rengârenk evlerin yer aldığı “Altın Yol”dan geçerek dışı kahverengi, iç kısmı bal rengi olan güzel “Aziz George Bazilikası”nı ziyaret edebilirsiniz. Prag’daki en iyi korunmuş binalardan olan Aziz George Bazilikası devasa ikiz kuleleriyle hemen dikkat çekiyor. Bazilika günümüzde dini amaçlar yerine tarihi kalıntı ve eserleri sergilemek için kullanılıyor.
- Edebiyatseverler için cennet
- “Prag Kalesi”nin aşağı kısmında konumlanan Çek asıllı ünlü yazarın evi “Franz Kafka Müzesi” edebiyatseverlerin en uğrak mekânları arasında. Neredeyse her kısmı karanlık olan müzenin farklı bölümlerinde değişik fon müzikleri sizi Kafka’nın yaşadığı dönemlere götürüyor. Edebiyatseverler için bir cennet niteliği taşıyan müzede ünlü yazarın tüm yaşamıyla ilgili bilgilerin yanı sıra eserleriyle ilgili çok önemli ipuçları bulunuyor. Her ziyaret edeni etkisi altına alan kentten Nazım Hikmet’te nasibini alanlar arasında. Sokaklarını dolaştığı şehirde hayaller kurmuş ve kurduğu hayallerle şiirler yazmış. Hikmet’in bu şehirde gitmeyi en çok sevdiği ve şiirlerini orada kaleme aldığı “Kavarna Slavia” (Slavia Cafe) gün batımı ve nehir manzarasının eşliğinde kahvenizi yudumlayabileceğiniz sessiz bir yer