Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 8 ve 9 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen NATO Varşova Liderler Zirvesi'nden dönüş yolunda uçakta gezisini takip eden gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.
Bize o türden bir talep gelmedi. Bizler genelde biliyorsunuz, Afganistan örneğinde de görüldüğü üzere, genelde lojistik destek sağlıyoruz. Şu anda mesela, Kabil'deki havalimanının işletilmesini biz üstlenmiş durumdayız. 2017'nin sonuna kadar biz bu işi uzatabiliriz dedik. Bu teklifimize olumlu bakılıyor. Farklı yerlerde de lojistik destek talepleri olursa, gündeme gelmesi halinde değerlendirilir.
Özellikle ikili görüşmelerde bu konuyu da konuştuk. Terörizmin ve teröristin, uluslararası tanımının netleştirilmesi yapılması lazım. İsteyen istediği gibi bir terörizm, terörist tanımı yapmamalı, yapamamalı. Uluslararası hukuk literatürüne de oturtulursa, o zaman Türkiye'deki terör tanımıyla Almanya'daki farklı olamaz. 20 yıl önce tanımlama girişimi olmuş ama, şartlar çok değiştiği için mutlaka güncelleme yapılmalı. Biz terörle mücadele yasamızı, son 14 yıl zarfında, uluslararası yasaları da göz önünde bulundurarak hazırladık.
Şimdi bizden tekrar gözden geçirmemizi isteyenlere, mevcut şartların dikkate alınması gerektiğini söylüyoruz. İstanbul'da hava limanındaki saldırının yaşandığı, daha öncesinde Vezneciler'de, Ankara Garı'nda, Gaziantep'te, Diyarbakır'da terör saldırılarının yaşandığı bir süreçte, yasanın esnetilmesi tabii ki doğru olmaz. Brüksel, Paris, Lahor, dünyanın her yerinde terör saldırılarının yaşanabildiği bir süreçteyiz. Tüm bunları kapsayacak bir terörizm ve terörist tanımının yapılması, bunun uluslararası hukuk literatürüne girmesi lazım.
İkili görüşmelerde hepsi bizi destekleyeceklerini söylüyorlar. Ancak Varşova'da daha çok küresel sınamalar karşısında NATO'nun neler yapılabileceği, Ukrayna, Afganistan gibi meseleler üzerinde duruldu.
Geldi. Ben Suriye konusunu gündeme çok getirdim. DAİŞ, üzerinde ısrarla durulan bir konu, adeta bütün terör noktasında hedefe konulan şey DAİŞ. Ama ben, DAİŞ'in yanında, PKK'yı, PYD'yi, YPG'yi, DHKP-C'yi bunları özellikle gündeme getirdim. İkili görüşmelerimde dedim ki, ABD'nin Irak'a girişinde DAİŞ diye bir örgüt var mıydı? O zaman sadece El-Kaide vardı. Ama DAİŞ, El-Kaide'nin çocuğudur. Oradan çıktı. Nitekim şimdi ne oldu? El-Kaide eridi, ortalıkta artık DAİŞ var. Bazı küçük terör örgütleri de DAİŞ'te bütünleşmeye başladılar. DAİŞ güç topluyor, güç devşiriyor.
Bize ulaşan bilgiler de bu yönde. Suriye tarafında, 14 kişilik bir ekiple birlikteyken öldürüldüğü biçiminde bilgiler söz konusu. Bu yöndeki haberlerin teyidine yönelik çalışmalar halen devam ediyor.
Bizdeki bilgiler, iddia değil gerçek olduğu yönünde. Örgütün ciddi sıkıntılar yaşadığı ortada. Bu sıkıntıyı artık gizleyemez hale geldiler. Örgütten kaçmalar, terk etmeler de bundan kaynaklanıyor. Bunu, terörle mücadelede başarımızın etkisi olarak da yorumlamak mümkün.
Suriyelilerle ilgili bir vatandaşlık açıklaması yapmıştınız. Çok konuşuldu, bu konuyla alakalı bir şey söylemek ister misiniz?
Şimdi ben şunu çok açık net söyleyeyim: Bazı siyasilerin vatandaşlık konusunda ileri geri konuşmaları beni ciddi manada üzüyor. Yani bir insanoğlu, herhangi bir ülkeye vatandaşlık müracaatında bulunsa, o başvuruya, “Hayır ben seni almam" ya da “Almıyorum" şeklinde bir yaklaşımla peşinen karşı çıkılması doğru olur mu?
Bugün bir Türk, Almanya'ya gidiyor Alman vatandaşı oluyor da, Amerika'ya gidip Amerikan vatandaşı oluyor da, benzer durumlar bizim ülkemizde yaşayanlar için neden mümkün olmasın? Kaldı ki bizler, burada bu insanlarla yıllardır arkadaşlık kardeşlik hukuku içerisinde akrabalık hukuku içerisinde yaşamışız. Şu anda vatanlarından hicret ederek, ensar olarak bizi görmüş bize sığınmışlar. Biz bu mültecileri yıllarca kamplarda barınmaya mı mahkûm edeceğiz? Yıllarca, boş buldukları apartmanların bodrum katlarına mı mahkûm edeceğiz? Belediyelerimiz bana neler anlatıyorlar neler.
Bakıyorsunuz bir bodrumda, dokuz, on, on beş kişi tıkış tıkış kalıyor. Biz böyle olacağına, ilgili bakanlıklarımız, içişleri bakanlığımız, sosyal güvenlik ve çalışma bakanlığımız, öbür tarafta istihbarat teşkilatımız, öbür tarafta aile ve sosyal politikalar bakanlığımız bir dayanışma içerisinde bir çalışma yapsınlar, kamplar, evler buralardaki insanlar bir gözden geçirilsin ve bu gelmiş olan Suriyelileri biz ülkemizin belli yerlerine yerleştirelim.
Hatta hatta, gerekirse, TOKİ'nin elinde boş konutlar var. Biz nasıl Ahıska Türklerine Erzincan'da konutlar verdiysek, ki onlar bunu taksitlendirdiler ve ödeyecekler, biz bunlara da belirli bir iskan ve istihdam politikası uygulamak suretiyle aynı şeyi yapabiliriz. Mesela bu insanların çoğu şu an kaçak çalıştırılıyor. Biz diyoruz ki tüm bunlara bir çözüm üretilmeli. Bu insanların içinde doktoru var, mühendisi var, avukatı var, sağlık elemanları, öğretmenleri var, bütün bunlardan ülkemiz istifade edebilir; bunlara vatandaşlık verilebilir.
Çifte vatandaşlık esas alınır. Çifte vatandaş olanların, vatandaşlık alanların, dönmesi şart mı? Amerika'da vatandaşlık alanlardan kendi ülkelerine dönen de oluyor, dönmeyen de oluyor. Almanya'dan vatandaşlık alan Türklerin tümü ülkelerine dönüyor mu? 1963'te gittikleri zaman kimse onlara dönecek misin dönmeyecek misin demedi ki. Hiç çekinmeye gerek yok, bu millet şu anda 79 milyonuyla 780 bin kilometrekarede yaşıyor. Bizim yarı yüz ölçümüzdeki Almanya şu an 85 milyon. Biz tüm bu meselelere çözüm üretebilecek, bunların rahatlıkla üstesinden gelebilecek bir ülkeyiz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kasım ayında, İstanbul'da NATO Parlamenterler Asamblesi'nin toplanacağını hatırlatarak, "NATO'nun bundan sonraki liderler zirvesine ev sahipliği yapmaya talip olduğumuzu da ifade ettik. İlgililer, yetkililer gerekli değerlendirmeyi yapacaklar, kabul ederlerse sonraki liderler zirvesi İstanbul'da yapılacak" dedi.
NATO liderler zirvesinde ağırlıklı olarak, özellikle çok yönlü, çok boyutlu tehditler, küresel sınamalar, bunlara karşı alınması gereken kritik tedbirlerin ele alındığını belirten Erdoğan, AB'nin, bilhassa, Brexit kararından sonra NATO'nun desteğine olan ihtiyacının daha da arttığını belirtti.Erdoğan, Ukrayna'daki durumun da ele alınan konular arasında olduğunu söyledi. Afganistan'da istikrarın sağlanması için Türkiye'nin 60 milyon dolarlık yardım yaptığını belirten Erdoğan, bunun şu ana kadar 34 milyon dolarlık kısmının yerine getirildiğini, geri kalanının da 2017 sonuna kadar ödenmiş olacağını açıkladı.
Cumhurbaşkanı, 2020'ye kadar 60 milyon dolarlık bir yardım paketi daha açacaklarını söyledi. Gürcistan için 2014'te kabul edilen kapsamlı paketin uygulanması gözden geçirildiğini belirten Erdoğan, Gürcistan'la birlikte Bosna-Hersek ve Makedonya'nın da NATO'ya alınmasını desteklediklerini ifade etti.
ABD teslimatı, maalesef bize verdiği tarihte gerçekleştiremedi. Ta Mayıs için söz vermişlerdi, birer ay birer ay ertelediler. Tabii onunla bizim Fırtına obüslerimizle arasındaki fark sadece menzilden kaynaklanıyor. Bizim Fırtına obüslerimiz de gayet iyi, ama bizimki 40 kilometreyi vuruyor o 90 kilometreyi vuruyor. Kendileriyle konuştuğumuzda, gönderecekleri, vereceklerini söylüyorlar. Arkadaşlarımız da muhataplarıyla konunun takibini yapıyorlar.
Hayra alamet bir gelişme değil. Yedi ay içerisinde sivil ölümleri, 560'ı aşmış. Terörist ile sivili ciddi bir şekilde ayırt etmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Güvenlik güçleri birçok yetkilerle donatılmalı, onların da geleceğini düşünmek lazım elbet. Ama böylesi sınırsız yetki tabii ki olamaz. Siz bir insanı yere yatırıyorsunuz, ondan ehliyetini göstermesini istiyorsunuz, o da silahının cebinde olduğunu söylüyor, buna rağmen kalkıyorsunuz onu hemen yerde yatarken elleri kelepçeli halde öldürüyorsunuz. Bunun izahı olmaz. Daha sonra yine yaşanan olaylar, bunların izahı olmaz. Bana göre savunmasız insanların öldürülmesi kategorisine girer. Mesela, bir diğer olayda direksiyonda elinin yanında, çekiyorsun direksiyon başındaki vatandaşı öldürüyorsun. Bu tür eylemlerin izahı olmaz.
Bayramlaşmada Halid Meşal'le bir görüşmem oldu. Teşekkürlerini bildirdi. Tabii, o esnada, 14 bin tonluk bir gemi var. Bir sıralama yaptılar, önce oyuncak, giyim, gıdaya doğru gidelim dendi. Bugün bile dağıtım devam ediyor. İbrahim Kalın Bey benim adıma bu işi takip ediyor. Hedefimiz ilk etapta her ay en az bir gemi gönderelim istiyoruz. İsrail tarafının olumsuz yaklaşımı yok. Görüşme zinciri güçlendikçe inşaata girmeyi planlıyoruz. Ki burada, sağlık sektöründe, hastaneler, okullar.. Zaten şu anda, bitmiş 200 yataklı hastane var. İnşallah onun açılışını da yapacağız. Almanlar tarafından yapılmış olan 450 megawatt'lık çevrim santrali var. Orası için rahatlıkla yetebilecek bir santral. Denizden gemiyle enerji almak mümkün olursa orada alternatif olarak bakılacak. Deniz suyu arıtma tesisi, sondaj yapılacak. İsrail de biz de yılda 50 milyon metreküp su verebiliriz dedik. Fiyat tekliflerini falan da istedik. Orada Türk-İsrail ortaklığında bir enerji santrali var, oradan da enerji alma şansımız var.
Söz vermiş üç dört ülke var. Beraberce memnuniyetle koordine edebiliriz dediler. Yıllık maliyetinin ne olacağını çıkaralım, sonrasında ona göre paylaşıma gideceğiz.