Maddie Mortimer’ın Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası adlı ilk romanı 2022 Booker Edebiyat Ödülü ile Goldsmith Ödülü’ne aday gösterilip, ardından Desmond Elliott-Erken Başarı Ödülü’ne layık görüldü. Böylece henüz 26 yaşındaki yazar ilk romanıyla edebiyat dünyasına muhteşem bir giriş yapmış oldu.
Bazı romanlar kendilerini isimleriyle okutmaya başlar. Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası da bu tür romanlardan. Kitabın adını okur okumaz oluşan beklentinizde herhangi bir hayal kırıklığı yaşamamanız hatta roman bittiğinde okur dimağınızda oluşan iyi bir roman okuma hazzı da okur şansı olarak görülebilir. Maddie Mortimer’ın Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası (Timaş Yayınları – 2022) bir ilk roman. Yazarının henüz 26 yaşında oluşu ve bu ilk romanının yayınlanır yayınlanmaz 2022 Booker Edebiyat Ödülü ile Goldsmith Ödülü’ne aday gösterilip, ardından Desmond Elliott - Erken Başarı Ödülü’ne layık görülmesi dünya edebiyat literatürünün dikkatini Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası üzerine çekmeye yetti. Bu ödül adaylıklarından kaynaklı genel geçer bir dikkat çekiş değildi. Romanı okumaya başladığınızda anlıyorsunuz bunu ve işte bu noktadan sonrasında, anlatı, yapı, biçim, dil ve tür özellikleriyle performatif yenilikçi bir çağdaş romanla karşı karşıya olduğunuzu kavrıyorsunuz.
HASTALIĞIN ELE GEÇİRDİĞİ BEDEN
Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası’nda bir eş ve bir anne olan ve ölümcül de bir kanser teşhisi konan illüstratör Lia’nın hikayesini okuyoruz. Romanın önemli bir kısmının bedeni ve zihni yavaş yavaş ele geçiren hastalığın perspektifinden yazılması sürecin gerçekten nasıl ilerlediği ile ilgili Lia’nın hissettiği duygulara eş duygular hissetmemizi sağlamasının ötesinde uzun süre aklımızdan çıkaramayacağımız bir metin ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor bizlere.
Kanserin kendi ağzından çıkan, kendi ifadeleri doğrultusunda yazıldığı suretiyle okuduğumuz romanın bu ilk başlangıç paragrafı gerçekten de çok etkili. Hastalığın bedende yarattığı güçlü kuşatmanın etkisinin okuyucuya aktarıldığı böyle bir ilk adımla romana giriş yapmak çarpma etkisi yaratıyor neredeyse ki zaten Lia’yı da şimdiki anın içerisinde onu bir trafik kazasına şahitlik ederken tanımaya başlıyoruz. Harry’nin karısı, minik İris’in annesi olan Lia, gördüğü kazayı sonun başlangıcı olarak algılar, çünkü doktor randevusuna gitmektedir. Halbuki birkaç ay önce bedenindeki kansere dair yaptırdığı tüm tetkikler temiz çıkmıştır ama sadece birkaç ay sonra nasıl her şey yeniden tersine dönebilmiştir?
Kimse henüz ölmemiştir evet, fakat bir kanser teşhisi vardır ortada ve Lia ile ilgili ailesi tüm gerçeği kabullenmiş, Harry ile olan evliliği artık bunun üzerine şeklini değiştirmiş, kızı İris ile ilişkisi hastalıkla ilgili her yeni bilgi ile her defasında yeniden güncellenmeye başlamıştır. Aile içindeki her bir kişi kendine göre deneyimlemeye başlamıştır hayatlarına başlı başına bir karakter gibi giren kanser ile ilişkisini. Harry ve İris’in aksine sonun başlangıcından ziyade ölüme yaklaşan Lia, o zamana kadarki yaşam seçimlerini sorgulamaya başlar ve bu durum bizi roman içerisindeki ikinci önemli olay örgüsüne doğru götürür. Lia’nın geçmişine, yani çocukluğuna.
Lia bir papaz evinde büyümüştür. Bir gün aile Matthew adında bir yetimi evlerine getirir. Zamanla Lia ve Matthew arasında başlayan cinsel ilişki evin en gizli sırrına dönüşür. Romanın bu ikincil olay örgüsü hikâye içerisinde bu gizli sır ile ilgili her şeyi bilen lirik bir anlatı ile kendi “Ben”ine sahip olan bir üçüncü kişi tarafından anlatılıyor. Böylelikle -Lia’nın geçmişinden gelen bir hikâye anlatılmasına rağmen- sadece yeni bir olay örgüsü okumuyor roman boyunca anlatılan tüm hikâyeye dair üst bir katman oluşması ve asıl olarak bu katman ile romanın bütünü adına ciddi bir etki yaratılması sağlanmış oluyor.
Araya geçmişten gelen bir “Ben”in daha girmesiyle lirik anlatım en üst noktaya çıkıyor Lia’nın hikâyesinde fakat aynı zamanda hastalıktan kaynaklı olarak tüm olay örgüsünü yaratan ve sürükleyen kurban ile fail olay örgüsü de mevzu bahis ki bu da hastalığın bedeni ve zihni adım adım ele geçirdiği üçüncü kısma tekabül ediyor. Bu kısımda adım adım ilerlemek bir korku hikâyesinin içinde ilerleme hissini de beraberinde getiriyor. Odağa yerleştirilerek yazılan ister şimdiki anda bir trafik kazası ile başlayan süreç, ister bir kemoterapi sahnesi, isterse de cinsel içerikli sırların tüm önemli detayları cezbedici bir bütünlük yaratıyor sonun başlangıcının yaşandığı Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası’nda.
ANNESİNİ ERKEN YAŞTA KAYBEDER
Şimdiki zamanın/anın gerçekliği ile başlayan hikâye, lirik bir anlatı ile geçmişe Lia’nın çocukluğuna döndükten sonra, kanserin baş karakter gibi kendini gösterdiği sahnelerde hastalığın zihni ve bedeni tamamıyla ele geçirdiği üç kısma yayılan romanda okuyucunun nabzını son ana kadar elinde tutan Mortimer, okuyucuyu tamamıyla cezbetmiş de oluyor böylelikle. Bedenin, zihnin ve ruhların muhteşem coğrafyasında gezinmek, bu coğrafyanın topografik yapısının her detayına özenle inebilmek ve bir bütünlüğe ulaşmak adına anlatı dilini en iyi noktada yakalamak ve kurgulamak romanın 411 sayfa olduğunu da düşünürsek bir hayli zor. Fakat bu noktada genç yazar Maddie Mortimer’in özel hayatıyla ilgili şu detayları da vermek gerekiyor:
Mortimer’in annesi, yazar henüz çok gençken meme kanserinden vefat etmiş. Bu kişisel arka plan, roman içerisinde temsil edilen her bir detay için anlatılan hikâyeyi doğru noktalardan besliyor. Bazı okurlar bu durumun hikâyeyi soyutlandırmak adına, soyut bir açıyla değerlendirebilmeyi olumsuz etkileyeceğini söyleyebilir fakat Mortimer edebiyatın tüm yansımalarını, dil, anlatım ve kurgu düzeyinde iyi şekilde kullanarak hikâyesini bir edebiyat metnine dönüştürebilmiş.
Ara ara grafiklerin, kutu içi dilbilgisi açıklamaların, çeşitli illüstrasyonların devreye girdiği 411 sayfalık bu romanın çevirisini önemli detaylarıyla gayet iyi gerçekleştiren Rabia Elif Özcan’a da teşekkürlerimi belirtmek isterim.