Dünya Psikiyatri Birliği(WPA) tarafından Türkiye Psikiyatri Derneği ve Türk Nöropsikiyatri Derneği işbirliği ile düzenlenen "Dünya Psikiyatri Birliği Tematik Konferansı" İstanbul'da başladı.
12 Haziran Pazar gününe kadar devam edecek Konferans kapsamında basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısına Dünya Psikiyatri Birliği(WPA) Başkanı Prof. Dr. Mario Maj, Dünya Psikiyatri Birliği(WPA) Gelecek Dönem Başkanı Prof. Dr. Pedro Ruiz ve Dünya Psikiyatri Birliği Genel Sekreteri Doç. Dr. Levent Küey katıldı.
Dünya üzerinde ruh sağlığı problemi yaşayan kişi sayısının 500 milyon civarında olduğunu dile getiren Doç. Dr. Levent Küey, her 7 kişiden 1'i her yıl ruh sağlığı problemi yaşadığını, her 4 kişiden 1'inin de yaşamı boyunca ruh sağlığı problemleriyle karşı karşıya kaldığını belirtti. Depresyon sözcüğünün üzüntülü bir ruh durumunu tanımlamak üzere yaygın olarak kullanılmakta olduğunu belirten Doç. Dr. Küey şöyle devat etti: "Ancak, günlük yaşamda, "hayatın cilvesi" de diyebileceğimiz, üzüntü, keder, hayal kırıklığı, moral bozukluğu gibi yaşantılar ile bir psikiyatrik bozukluk olarak klinik düzeyde tedavi gerektiren depresyon durumları aynı olguya işaret etmemektedir. Bir ruhsal bozukluk olarak depresyonda, uyku, iştah ve cinsel istek bozuklukları yanında, derin keder, çaresizlik, ümitsizlik, karamsarlık egemendir; yaşama sevinci ve isteği ciddi biçimde yitirilmiştir. Bu değişimler, kişinin iradi çabasıyla zaman zaman hafifletilebilse de, süreklilik gösterir. İşte, bu tür belirtiler ağırlık ve süreklilik kazandığında ya da sosyal, aile, iş vb. işlevlerde bozulmaya yol açtığında psikiyatri uzmanına başvurulmalıdır" dedi.
Depresyonun en yaygın ruhsal bozukluk olduğunun altını çizen Doç. Dr. Levent Küey: "Depresif bozukluklar toplum içinde yaygınlıkları ve yol açtığı yeti yitimleri nedeniyle ciddi bir toplum sağlığı sorunu konumundadır. Toplumun yaklaşık dörtte biri, yaşam boyu en az bir kez depresyon geçirmektedir. Tüm dünyada, kadınlarda erkeklere göre yaklaşık 2-3 kat daha yaygın görülmektedir. Araştırmalar, bu bozukluğu bulunanların yaklaşık yarısının tedavi için başvurmadığını; başvuranların da yaklaşık yarısında eksik tedavi uygulandığını göstermektedir. Uygun ve düzenli tedavi olmayanlarda, süreğenleşme riski artmaktadır. Hem bedensel hem de diğer ruhsal bozukluklarla sıklıkla birlikte görülmektedir. Depresif bozukluklar, yaklaşık yüzde 15 oranında yol açtıkları intihar ile ölüm riski yanında, kalp ve şeker hastalıkları gibi bedensel hastalıklarının gelişme olasılığını ve alkol-madde bağımlılığı riskini de arttırır. Günümüzde, dünyada en fazla yeti yitimine neden olan hastalıklar sıralamasında dördüncü sıradadır; önümüzdeki on yıl içinde ikinci sıraya çıkması beklenmektedir" dedi.
Depresif bozukluklar için etkinliği kanıtlanmış ilaç ve psikoterapiyi kapsayan tedavi yöntemleri olduğunu ifade eden Doç. Dr. Küey, "İlaç tedavisi ve psikoterapi birlikte uygulandığında tedavi başarı oranları %80'lere dek yükselmektedir. Depresyon tedavisinde, günümüzde kullanılan antidepresan ilaçlar bir psikiyatr denetiminde kullanılmalıdır. Her ilaç gibi bu ilaçların da genellikle tahammül edilebilir yan etkileri vardır. Bu ilaçlar bağımlılık yapmaz. Beyinde depresyonla ilişkili, nörokimyasal
düzensizleri etkiler. Her türlü duygu ve düşüncemizin, çevre ile etkileşim içinde olan beynimizin ürünleri olduğu hatırlanmalıdır. Antidepresan ilaçlarla yapılan tedavi geçici rahatlama, olumsuz düşünceleri bastırma aracı değil etkin tedavi yöntemidir. Tedavilerin yaklaşık 6-8 ay sürdürülmesi gerekmektedir. Özellikle, yarım bırakılan tedavilerde hastalığın alevlenme ya da yineleme riski yüksektir" diye konuştu.
WPA ve Konferansa dair bilgi veren Doç. Dr. Küey, Dünya Psikiyatri Birliği'nin 117 ülkeden 135 ulusal psikiyatri meslek örgütünü ve 200 bin psikiyatr uzmanını barındıran uluslararası düzeyde en güçlü tıp kuruluşlarından biri olduğunu ifade etti. Küey şöyle devam etti; "Konferansa, dünyadan 60'ın üzerinde ülkeden, bine yakın bilim insanı katılıyor. Bilimsel programda, "yeme bozuklukları", "antidepresan ilaçların depresyon tedavisindeki tartışmaları", "hamilelik ve doğum sonrası depresyon", "toplumsal eşitsizlikler ve ruh sağlığı ilişkileri", "savaş ve çatışma ortamında ruh sağlığı", "kentleşme ve ruh sağlığı ilişkileri", "göç ve ruh sağlığı", "intihar yaygınlığı ve önlenmesi" gibi önemli ve güncel birçok konu tartışmaya açılıyor" dedi.
Dünya Psikiyatri Birliği (WPA) Başkanı Prof. Dr. Mario Maj de doğal afetler sonrası toplum sağlığının korunmasına yönelik, Dünya Psikiyatri Birliğinin 2008'de bir çalışma başlattığını ve bu konuda temel olarak iki stratejinin benimsendiğini vurguladı.
Maj, bunlardan birinin "eğiticilerin eğitimi", diğerinin bu konuda uzmanların duyarlılığını artırmak olduğunu aktardı. 2009'da Cenevre'de, Dünya Sağlık Örgütünün katkılarıyla bir eğitim kursu düzenlendiğini anlatan Maj, bu eğitimi alanların afet gibi durumlarda toplum sağlığına yönelik çalışmalar yapmak üzere ülkelerinde meslektaşlarının eğitim verdiklerini ifade etti.
En son Japonya'da deprem, tsunami ve nükleer felaket olmak üzere peşi sıra 3 büyük afetin yaşandığını anımsatan Maj, globalleşmenin sonucu olarak bir ülkede yaşanan felaketin dakikalar sonra o ülkeye en uzak noktadaki insanlar tarafından bile duyulduğunu söyledi.
Nükleer felaketlerin ne kadar uzak da olsa insanlar açısından travmatize edici olduğuna işaret eden Maj, örneğin Çernobil felaketinden sonra İtalya'da kürtaj oranlarının çok arttığını kaydetti.
Afet durumlarında toplumun ruh sağlığına yönelik çalışmaların o bölgenin özellikleri göz önüne alınarak düzenlenmesi gerektiğine dikkati çeken Maj, sözlerini şöyle tamamladı: "Bir çok yardım kuruluşunun içine düştüğü hata, afet bölgesine apar topar gitmek. Bunlardan bir kısmı ya geri döner bir kısmı da bakım gerektiren bir duruma düşer. Örneğin Haiti depreminde oranın lokal dillerini iyi bilen uzman çalışması örgütledik. Japonya'da ise başta nükleer afetlerde, Çernobil'de çalışmış bir uzman görevlendirildi. Deprem gibi doğal afetler, kadınları ve çocukları daha çok etkiler. Bu nedenle Japonya'da pratisyen hekim, çocuk doktoru, kadın doğum doktoru gibi birçok alandaki uzmanlar nükleer afetlerin ruh sağlığı üzerindeki etkileri konusunda eğitilmektedir. Japon devleti de bu konuya çok ciddi destek veriyor. "
Prof. Pedro Ruiz de seçim gibi dönemlerde psikiyatri ve ruh sağlığı uzmanlarının politikacılara sükunetin yanı sıra dürüst olmaları ve doğru söylemelerini önermeleri gerektiğini vurguladı.
Ruiz, "Politikacılar, seçimlerden önce ileride yerine getiremeyecekleri ve yapamayacakları vaatleri vermemelidirler. Çünkü bunlar toplumda güvensizlik duygusu yaratır. Farklı toplumsal kesimlerin katılımını engellemeyecek tutum içinde olmalıdır" diye konuştu.
Dünya Psikiyatri Birliği Genel Sekreteri Doç. Dr. Levent Küey ise aynı konuda, önemli olanın toplum içinde "günah keçisi" gruplar yaratmamak olduğunu belirterek, "Bu durum, kültürel ayrımcılıkla doğrudan bağlantılı bir durumdur. Toplumda eğer belli gruplar damgalanır, ayrımcılığa tabi tutulur ve genel sürece katılımı sağlanmazsa bu kuşkusuz gerilimi artıracak bir durumdur" dedi.