Gazze’de yaşanan dram, binlerce Filistinlinin ülkelerinden kilometrelerce uzakta yaşamasına neden oluyor. Şanslı olanlardan bazıları kendilerine Türkiye’de bir hayat kurmuş. Her biri İstanbul aşığı olan Filistinliler’in yaşamları burada; akılları ve kalpleri ise Gazze’de. Gurbeti onlara unutturan şey ise Türk halkının misafirperverliği.
Edward Said, “Göç bir insan ile doğup büyüdüğü yer arasında, benlik ve benliğin gerçek yuvası arasında açılmış bir gediktir: Özündeki kederin üstesinden gelmek mümkün değildir" sözleriyle Filistin'den göç etmek zorunda kalan milyonların yaşadığı acıyı dile getiriyor. Çünkü Gazze'de yaşanan dram nedeniyle ülkelerinden ayrılanların sonu ya mülteci kampları ya da farklı ülkelerdeki derme çatma yaşamlar oluyor. Ancak şanslı olan çok azının yolu yeni bir hayatla kesişiyor. İstanbul'daki Gazzeliler de onlardan sadece birkaçı. Burada bir hayat kurup, bizden biri olsalar da akılları ve kalpleri Gazze'de. Gurbeti onlara unutturan şey ise Türkiye'deki misafirperverlik. Aslında hepsinin hikayesi çok tanıdık, nasıl denir senin, benim gibi. Savaş, acı, ölüm ve yıkıntılarla anılan Gazze'den bu sefer umutla bahsedelim istedik. Onların İstanbul'daki hikayesine tanık olduk.
Gazze'den çıkmak gibi bir niyeti olmadığını anlatan Fuat Badawi için, 2008-2009 savaşı bir milat olmuş. Ülkesinde kendi şirketi ve üniversitede bir işi olan Badawi verdiği kararın zorluğunu şöyle anlatıyor: “2008 savaşı ciddi bir yıkım oldu hepimiz için. Bir an geldi ve gitmem gerektiğini hissettim. Biliyorum ki orada kalarak Gazze'ye yardım edemezdim. Eşim ve kardeşlerim önce karşı çıktı. Annem ve babam çok gönüllü olmasa da 'Biz seni tanıyoruz, nasıl istersen öyle olsun' dediler. 6 ay boyunca hemen her gün sınıra gittim gerdi döndüm. Gazze'den çıkabilmek aklınızın almayacağı ölçüde zor bir trajedi." Önce Ukrayna'da yatırım yapma fikri olduğunu anlatan Badawi, daha havalimanında aldığı 'Sen terörist olabilirsin' suçlamasıyla geri çevrildiğini anlatıyor.
Fuad Badawi'ye, Gazze'yi hatırlatınca aklı ve kalbi arasındaki mesafeyi işaret ediyor: “Gazze'den çıkarken kalbimi bıraktım, onu kullanamıyorum. Biliyorum ki kullanırsam Gazze'ye aileme geri döner ve annemle beraber ağlarım. Ama burada olmalıyım ki sevdiklerime ve Filistin davasına yardım edebileyim." Fuad Badawi, imkan tanınırsa çifte vatandaş olma isteğini söylüyor. "13 ve 12 yaşındaki iki kızım İmam Hatip Lisesi'nde okuyorlar. Oğlum Abdurraman ilkokula gidiyor. Gelecekleri burada" derken Fuad'ın mutluluğuna diyecek yok . Kağıthane'de yaşayan aile İstanbul'un her köşesini ayrı seviyor, Bursa ve Yalova'dan ise vazgeçemiyor. Türkiye'ye geldiğinde hiçbir şeyi olmadığını anlatan Badawi, “İstanbul'a her yolu düşen gibi önce dolandırıldım. Ama bazı zorluklar dışından inanın hiç yabancılık çekmedim. Buradaki misafirperverlik sayesinde birçok sorunu daha kolay aştım" diyor. Web tasarım ve yönetimi mezunu Fuad Badawi'ye İstanbul'da tanıştığı birçok kişi, burada iş bulamayacağını söylemiş, hikayesinin kalanını dinliyoruz: “Belki de son şansımdı bir berbere girdim ve iş istedim. İnanır mısınız onlar sayesinde bilgisayar şirketinde işe başladım. Aslında benim hayatım da o an başladı diyebilirim. 8 ay 700 lira ücretle başladım ama kısa bir süre sonra şirkette birçok işi üstlenir oldum. Sonra şans, kader ne derseniz deyin adımlarım beni TRT'ye getirdi. Burada Arapça servisinde editör olarak başladım."
1998 yılında tıp eğitimi için Türkiye'ye gelen ve 8 yıl Edirne'de okuduğunu anlatan İmad Abuabdou, “90'larda Gazze'de tıp fakültesi yoktu, Yolum Türkiye'ye düştü" diyor. Edirne'de öğrenci dernekleri, rehberlik, tercümanlık, ticaret gibi onlarca işte çalışmış. İmad Abuabdou, özellikle çalışma ve oturma izni ile ilgili aşırı bürokrasinin kendilerini yorduğunu şöyle anlatıyor: “Her yıl ağır bürokratik işlemler,inanın yorucu. En azından bu konuda daha farklı alternatifler denenebilir. Kolaylık sağlanabilir." Abuabdou, “Biz bu memleketin bir parçasıyız, buradaki hayattan farklı bir şey yaşamıyoruz. Ben doktorum ve inanın bugün 'Mecburi hizmet' çıksa bir an düşünmeden giderim" diyor.
Türkiye'nin hemen tüm şehirlerine giden İmad Abuabdou'ya soruyoruz ve en çok Van'ı ve Akdamar Kilisesi'ni beğendiğini söylüyor. Osmanlı kültürüne ait birçok yeri keşfetmeyi sevdiğini anlatan İmad, Üsküdar sahili, Feriköy, Bebek isimlerini ilk anda sıralıyor. En sevdiği şarkıcılar Ebru Gündeş ve Sezen Aksu iken; "En son Tarkan konserine gittim" diyor. İmad artık öyle Türkiyeli olmuş ki Filistinli ve Türk arkadaşları için birçok defa kız istemeye gittiklerini paylaşıyor. İmad'ın herkese selamı var: “Tüm bunlar olurken, her geçen yıl daha güçlü bir bağ gelişiyor aramızda. Hedeflerim ve hayallerim hep sizinle ilgili. Ama Gazze'ye aitim ve bir gün mutlaka oraya döneceğim."
1 buçuk yıldır Türkiye'de yaşayan Bilgisayar Mühendisi Shaaban Sahmoud evli ve 3 çocuk sahibi. Gazze'den çıkmak için çok uzun zaman beklediklerini anlatan Sahmoud, herkes gibi ilk zamanlarda Türkiye'deki hayatında zorluklar çekmiş. Özellikle, yanlış bindiği otobüsleri, derdini anlatamadığı esnafla olan anılarını unutamıyor. Anlayacağınız üzere, Sahmoud, kaybola kaybola öğrendiği mega kenti şöyle tarif ediyor: “Gerçekten inanılmaz bir şehir. Camileri ve Osmanlı kültürünü keşfetmek gibisi yok. En sevdiğim yerler ise; Fatih Sultan Mehmet Camii, Belgrad Ormanı, İstanbul'un Fethi ve Panorama 1453 Tarih Müzesi , Üsküdar ve Kadıköy sahili. Bu çekici şehirde bir kaç yıl kalmak düşünüyorum ama sonunda kesinlikle Gazze'ye döneceğim."
Araştırmacı Sadeq Alshaıkheid, iki yıl önce geldiği İstanbul'u “Şehrin kalabalığıyla gürültünün şiddetinin akıl almaz derecede arttığını görünce inanamadım" sözleriyle anlatıyor. "Türk medeniyetinin özeti İstanbul en sevdiğim oluverdi" diyen Alshaıkheid, şu sıra Sakarya'da doktorasını tamamlamaya çalışıyor. Kurduğu hayatı şöyle özetliyor: "Türk halkı Filistinlileri adeta doğuştan seviyor. Ben ve ailem, Türkiye'ye çok çabuk alıştık. Geleneklerinize çok hızlı bir adaptasyon sağladık. En sevdiğimiz yerler ise, müze ve camiler."