Freud'un rüya kuramını Tarkovski, Bergman, Sokurov, Wong Kar-Wai ve Kubrick sinemasına uygulayan Thorsten Bortz-Bornstein, çalışmasını Filmler ve Rüyalar başlığı altında Metis Yayınları aracılığıyla dili-mize kazandırdı
Thorsten Botz-Bornstein'in çalışması 'Filmler ve Rüyalar', Freud'un rüya kuramını Andrey Tarkovski'den Wong Kar-Wai'ya sinema tarihinin önemli yönetmenlerinin filmleri üzerine uyguluyor. Metis Yayınları tarafından yayınlanan kitap Cem Soydemir çevirisiyle okura sunuluyor.
“Film bir rüyadır - peki ama kimin rüyasıdır?” sorusunu soruyor Bruce F. Kawin, Bergman sinemasını incelediği kitabında. Bu soru, okuduğumuz çalışmaya da temel oluyor. İzlediğimiz bir film kimin rüyasıdır merak ediyor muyuz? Orhan Pamuk bir konuşmasında şöyle diyordu: “Rüyamızı anlatırken zaten romancı oluyoruz.” İnsanlar her devirde bir şeyler anlatmıştı ve bu anlatılanlar çok kere zihinde resimleniyordu. İlerleyen zaman ise dimağda hareketlenen resimleri perdeye aktarmaya yardım etti ve sonra büyük yönetmenlerin rüyalarını izledik, dinlemekle yetinmeyip.
Sinemanın klişe tabirle 'yedinci sanat' olduğu artık reddedilemez bir gerçek. Sinemadan kastımız, günlük hayatın niteliksiz taleplerini karşılayan, bayağı ürünlerinden ayrılan -ki bu ayrım bütün sanat alanlarında mevcuttur- anlatılanın ardında, gösterilmeyen; fakat belirli vasıtalarla görülmesinin istendiği, derinlikli görsel eserlerdir. Sinemanın sanatın bir dalı oluşu, her geçen gün yapılan çalışmalarla, film okumalarıyla, akım haline gelen anlayışlarla ve kişisel sinema dilinin oluşturulmasıyla ispatlanmış oluyor. Sinema sanatının belirli bir boyutunu konu alan 'Filmler ve Rüyalar', Freud'un, akıl yürütmenin önemli mantıksal bağlantılarının imajlarla nasıl temsil edilebildiği, sorusuyla şekillenen ve sinema anlayışlarına göre, verilen 'şey'lerin ifade yetisinin zeminini oluşturan 'rüya' algısının açıklanmasına çalışıyor.
Belirli bir sırayla ilerleyen çalışma Tarkovski'nin 'olguları' temsil etme şekilleri üzerinden başlıyor ve yönetmenin 'rüya mantığı'nı sorguluyor. Bu konu çerçevesinde Tarkovski'nin nesneleri gösterme değil temsil etme aracı olarak çekimin önemini vurguladığı üzerinde duruyor. “Tarkovski'ye göre rüya, gündelik hayatın yadırgatıcı hali değildir. 'Rüya mantığı' bir yaratıcının her şeye rağmen açıkça 'mantıklı düşünme' olarak, yaratma söyleminin düşünsel çerçevesine iyice yerleşmiş, kendisine uygun bir düşünüş kabul ettiği şeyi 'yadırgatıcı kılarak' öne sürdüğü bir karşıt-mantık değildir.” Cümleleri yazarın 'Tarkovski rüyası'na bakış açısı. Tarkovski'nin gerçekliği rüyaya dönüştürmesini sağlayan sanatsal bir araç olarak suyu kullanmasını ise rüya kuramının zaman kavramıyla bağdaşlaştırıldığına işaret ediyor yazar. Bu akışkan unsurun zamanın akışıyla ilgili oluğuysa başka bir anekdot.
Bazen gerçekliği ifade etmenin en iyi yolu gerçekdışıdır, diyen Tarkovski sinemasından yeni Tarkovski olarak nitelendirilen Sokurov sinemasında 'çizgilerin bulanıklaşması'nı irdeleyen Thorsten Bortz-Bornstein, Sessizlik'in kendi rüyası olduğunu belirten Bergman'ın filmlerinde kime ait olduğu saptanmaya rüya söylemine geçiyor. I. Bergman'a dair söylenen sözleri İskandinav kültürüyle de değerlendiren yazar, ardından Kubrick'in 'Gözü Tamamen Kapalı' filmine ve Wong Kar-Wai sinemasıyla Uzak Doğu'ya uzanıyor. Çalışmanın son bölümü ise 'film-rüya ile ilgili on anahtar sözcük'ü açıklıyor. Gerçeküstücülük, dışavurumculuk, üst üste bindirme, hülya, tekinsiz, rüya aktarımları, rüya, renkleri, rüya gerçekliği, rüya ritüelleri, rüya keskinlikleri...Rüyaları estetik ifadeler olarak ele alan Botz-Bornstein, çalışması genelinde, farklı şekillerde kullanabildikleri bir “rüya zamanı”na sahip olan yönetmenleri, onların rüyalarını ve filmlerini sinema okuyucusuna önemli bir kaynak ve nitelikli bir çalışma olarak sunuyor.