Hollywood'un en ünlü faşistleri Türkiye'de!

John Milius ve Mario Kassar... "İstanbul'un fethi", "Hz. Nuh'un gemisi", ve "Hz. İbrahim'in hayatı" gibi ilk anda hamâsi duygularımızı alabildiğine okşayan projelerden söz ederek Türkiye'de kapsamlı bir keşif gezisine çıkan ve ulusal medyamızın bir kısmını da abartılı bir heyecana sürükleyen bu ünlü ikili, tüm dünyada ise Hollywood tarihindeki en ırkçı, en saldırgan ve üçüncü dünya kültürlerine karşı en saygısız filmlerin baş mimarları olarak tanınıyorlar. Ama tanıyanlara elbette!

Haber Merkezi Yeni Şafak
Arşiv
Hollywood'un en ünlü
faşistleri Türkiye'de!


Türkiye'de film çekmeye hazırlanan yapımcı Mario Kassar'ın kariyeri boyunca sinema sanatına yaptığı en ünlü hizmet (!), kaba-saba bir Amerikan propagandasının bayraktarlığını üstlenen "Rambo serisi" oldu.

ALİ MURAT GÜVEN / HABER MERKEZİSinema çevreleri, geçtiğimiz hafta boyunca, bir grup "ünlü" Amerikalı yapımcı, oyuncu ve yönetmenin Türkiye'de film çekme olanaklarını araştırmak amacıyla Kültür Bakanlığı'na yaptığı ziyareti konuştu. Hattâ bu durumu "ulusal sinema endüstrimizin geleceği adına umut verici bir gelişme" olarak gösteren yayın organları dahi çıktı.Ancak, yapılan bütün bu yorumlarda hiçbir biçimde dikkate alınmayan hassas bir nokta vardı. O da konuk ekibin lideri John Milius başta olmak üzere, Bakan Erkan Mumcu'yu ziyarete gelenlerin istisnasız tamamının Amerikan "yeni sağ" akımının ateşli birer üyesi oluşu Hâl böyle olunca, bu sinemacıların "Doğu dünyasına" yönelik mesafeli bakışları, onların Türkiye'de yapacakları yeni filmler hakkında da derin kuşkular uyandırıyor.Tartışmalı filmlerin değişmez mimarları Sinema dünyasına "Rambo 1-2-3" ve "Temel İçgüdü" gibi oldukça "hayırlı" filmler armağan eden yapımcı Mario Kassar da Türkiye'de keşfe çıkanlar arasındaydı.Türkiye'de film çekme olanaklarını araştırmak üzere geçtiğimiz haftalarda ülkemizi ziyaret eden ve bu kapsamda Kültür Bakanı Erkan Mumcu ile de görüşmeler gerçekleştiren Amerikalı sinemacılar, medyanın ve sinema sektörünün bir bölümü tarafından büyük bir heyecanla karşılandılar. Ellerinde "İstanbul'un fethi", "Hz. İbrahim'in hayatı", "Hz. Nuh'un Gemisi" gibi projeleri olduğu ve bunlar için uygun doğal setler aradıkları belirtilen konuk sinemacılar arasında Hollywood'un iki ünlü yapımcısı John Milius ve Mario Kassar da yer alıyordu. Her iki yapımcı, Türkiye ziyaretleri boyunca medyaya -her nedense- kariyerlerinin politik açıdan en "zararsız" filmleriyle konu oldular ve kamuoyuna da sürekli bu yönleriyle tanıtıldılar. Oysa ki bu isimler Amerikan sinema endüstrisinde 1970'lerden itibaren kök salan ve günümüzde de artık iyice çığırından çıkan "yeni sağ akımı"nın önde gelen birer temsilcisi olarak bilinmekteler. Sinema dünyasında özellikle "Rambo" filmlerinin yapımcısı olarak ün kazanan, ayrıca "Basic Instinct"(Temel İçgüdü), "Lolita" ve "Showgirls" (Gösteri Kızları) gibi yakın yıllarda büyük gürültü koparmış erotik filmlerde de imzası bulunan Kassar, Türkiye ziyareti sırasında daha çok Schwarzenegger'li "Terminator" (Yokedici) filmleriyle anılırken, Hollywood'un gelmiş geçmiş en ateşli milliyetçisi olarak bilinen Milius ise Türkiye kamuoyuna kariyerinin artık iyice tozla kaplanmış filmlerinden "Conan the Barbarian" (Barbar Conan) ile tanıtıldı. Oysa şimdiye dek bir çok ortak yapıma imza atmış olan bu ikili, sıkı birer Cumhuriyetçi olmalarının yanısıra, Irak Savaşı, ABD'deki göçmenlerin durumu, bireysel silahlanma ve başta İslâm dünyası olmak üzere üçüncü dünya ülkelerine bakışlarındaki olumsuz tutumla tanınmaktalar. 1984 yapımı "Kızıl Şafak", Milius'un faşizan ideolojisini en açık biçimde yansıttığı filmlerden biriydi. Bu filmin, "bir grup Amerikalı vatansever gencin, ülkelerini işgal edip Amerikan yaşam tarzını ortadan kaldıran Rus birliklerine karşı kahramanca çarpışması" gibi akıllara zarar bir öyküsü vardı.Bakanlığın büyük bir iyi niyetle hayata geçirmeye çalıştığı "Türkiye'yi yabancı filmler için popüler bir platoya dönüştürme projesi" kapsamında konuk edilen bu sinemacılar, George W. Bush iktidarı döneminde iyice su yüzüne çıkan şiddet yanlısı görüşleriyle ABD'de dahi barışçı grupların büyük alerjisini toplamaktalar. Özellikle Milius keskin siyasal görüşlerini açıkça ortaya koymaktan çekinmeyen bir aktivist olarak işi, Hollywood çalışanlarını -ABD'nin saldırgan politikaları karşısındaki tavırlarına göre- "vatansever" ve "vatansever olmayanlar" şeklinde ayırmaya kadar götürüyor. Başkan Clinton'un ardarda iki başkanlık döneminde sinema sektöründe esen Demokrat rüzgarlar nedeniyle iyiden iyiye gözden düşen Milius'un yıldızı Bush'un 2000 yılı seçimlerini kazanmasıyla birlikte ansızın tekrar parladı. Hollywood'da aralarında Robert Redford, Robert De Niro, Clint Eastwood, Arnold Schwarzenegger, Ben Affleck ve Mario Kassar'ın da bulunduğu kalabalık bir oyuncu, yapımcı ve yönetmen grubuyla birlikte "sağcı kanat"ı temsil eden Milius, Tim Robbins, Sean Penn, Susan Sarandon ve Dennis Hopper gibi Demokrat Partili ve savaş karşıtı yıldızları ise "yanlış yoldakiler" olarak görüyor.Bu arada, Amerikan ordusunun üst yönetim kademelerinin de yönetmen Milius'a öteden beri derin bir hayranlık duyduğu biliniyor. Pentagon, Saddam'ın geçen yıl 4. Piyade Tümeni tarafından Tikrit kentinde yakalanmasını sağlayan operasyona "Red Dawn" (Kızıl Şafak) adını vermişti. Bu ise Milius'un en ünlü ve aynı zamanda da en faşizan filminin adıNuh'un Gemisi Ama hangisi?Dinsel olarak da koyu birer Evangelist Hıristiyan olan John Milius ve Mario Kassar'ın Türkiye'de "Hz. Nuh'un Gemisi"ni çekmeye niyetlenmeleri ise bir başka muammayı akıllara getirdi. "Hz. Nuh'un gemisi" sözkonusu olduğunda İslâm ve Hıristiyan yaklaşımlarının özellikle bu dinsel öykünün finali konusunda birbirini hiç tutmadığı dikkate alınırsa, her iki sinemacının elinden çıkacak bir Hollywood yapımının bütün dünyaya Hıristiyanlığın bilinen mesajlarını bir kez daha yaymaktan başka bir işlevi olmayacağı da açıkta ortada.Öte yandan, aynı kuşkulu durum Milius'un yazıp Kassar'ın çekeceği olası bir "İstanbul'un fethi" öyküsü için de geçerli. Hıristiyan Batı dünyasının İstanbul'un 1453'deki fethini "Roma İmparatorluğu"nun ve onunla birlikte Küçük Asya'daki Hıristiyan kültürünün çöküşü" olarak gördüğü, aradan geçen koskoca bir 551 yıla rağmen kente hâlâ "Constantinople" demekte direndiği gözönüne alınırsa, Amerikan yeni sağcılarının çekeceği bir "fetih" filminin ne kadar "fetih" ne kadar "işgal" temalı olacağı da haklı olarak derin bir merak uyandırıyor.Ve elbette, sorulması gereken en önemli soru ise şu Üçüncü dünya ülkeleri ve kültürlerine yönelik mesafeli ve hattâ düşmanca yaklaşımları şimdiye kadar Hollywood'da ürettikleri filmlerle iyice tescillenmiş olan bu mantalitedeki bir yapımcı grubunun Türkiye'ye akın etmesiyle, ülkemiz dört mevsimin birarada yaşandığı ideal bir plato ve ucuz emek cenneti olmasının ötesinde, ulusal sinema endüstrisi adına kalıcı nitelikte ne gibi bir artı değer kazanmış olacak? Hollywood'un bir numaralı faşisti John Milius'un Türkiye'de "kendi meşrebine göre" çekeceği bir filmin Türklere ve Doğu dünyasına ne hayrının dokunacağı şimdiden merak konusu oldu.Hollywood'un militan şiddet savunucusu: John MiliusKültür Bakanı Erkan Mumcu'ya "özellikle KDV muafiyeti gibi konularda uygun koşullar sağlanabilirse Türkiye'de film çekebileceğini" bildiren Amerikalı yapımcı, yönetmen ve senarist John Milius, 1970'li yıllardan bu yana Hollywood'da faaliyet gösteren aşırı milliyetçi sinemacıların tartışmasız en ünlüsü. Kendisini her platformda açıkça "ödünsüz bir Cumhuriyetçi" (Başkan George W. Bush'un partisi) olarak tanımlayan Milius, ABD'deki mevcut iktidarın vahşi Irak politikasını da en başından bu yana hararetle destekliyor. Öyle ki ünlü yönetmen bu yıl siyasal rengini iyice belli eden bir TV belgeselinde bile boy gösterdi. "Republicans in Hollywood" (Hollywood'daki Cumhuriyetçiler) adını taşıyan 2004 yapımı bu belgeselde Demokratlar'ın ve diğer barış yanlılarının son derece antipatik bulduğu görüşlerini uzun uzadıya sıralayan Milius, ABD'nin, çıkarları gerektirdiğinde dünyanın her yerinde tereddütsüz savaşa girmesine açık destek veriyor.Ünlü internet sitesi ImdB'in biyografisinde "tutucu siyasal görüşlerini çoğunlukla filmlerine de yansıtır" cümlesiyle tanıttığı bu tartışmalı sinemacı, Türkiye ziyareti sırasında onun filmografisini yeterince tanımayan Türk gazetecileri tarafından ne yazık ki meslek hayatının politik açıdan en yüzeysel çalışması olan "Barbar Conan" filmleriyle tanıtıldı. Halbuki Milius'un, Amerikan yeni sağı içinde anılmasına neden olan çok daha politik ve "sert" filmleri var. Bunların en ünlüsü ise 1984 yapımı "Red Dawn" (Kızıl Şafak). Vaktiyle Türk video piyasasında da uzun süre liste başında kalan bu film, "bir grup milliyetçi Amerikan gencinin Ruslar tarafından işgale uğrayan ABD'yi kurtarmak için vatanseverce mücadele etmesi"gibi mantık ötesi bir konuyu hamâsi bir söylem içinde anlatıyordu. 1975'de yönettiği "Wind and the Lion" (Rüzgâr ve Arslan) ise yönetmenin Doğu toplumlarına Oryantalist bakışının filmografisindeki en ünlü yansıması olarak biliniyor. Bu filmde 20'nci yüzyılın başlarında Fas'ta Berberîler tarafından kaçırılıp esir edilen Amerikalı bir kadının serüvenleri anlatılmaktaydı. Kızılderili soykırımını öteden beri beyazların perspektifinden değerlendiren ve bu trajik süreci filmlerinde de fazla suya sabuna dokunmadan anlatan Milius, bu yöndeki yaklaşımını 1971 yılında çekip başrolünü kendisi gibi sıkı bir Cumhuriyetçi olan Robert Redford'a verdiği "Jeremiah Johnson"da açıkça sergiledi. Milius'un Hollywood'daki vukuatları araasında "tek kişilik adalet" kavramını ortaya atarak kişisel şiddeti alabildiğine yücelttiği Clint Eastwood'lu ünlü "Dirty Harry" (Kirli Harry) polisiyeleri de var. İki "Kirli Harry" filminin senaristliğini yapan yönetmen, bu filmlerde de bir başka ünlü Amerikan sağcısı olarak bilinen Clint Eastwood ile çalışmıştı.Şiddet temalı öykülere ayrı bir düşkünlüğü olan Milius, özel hayatında da bu doğrultuda toplumsal aktivitelerde bulunuyor. Kişisel silahlanmayı savunan kesimin Hollyood'daki sözcüsü durumundaki yönetmen, aynı zamanda ünlü bir silah koleksiyoncusu ve ABD'nin bu alandaki en büyük sivil toplum örgütü olan "Ulusal Tüfek Derneği"nin de yönetim kurulunda görev yapıyor.