|

Hollywood'un en ünlü faşistleri Türkiye'de!

John Milius ve Mario Kassar... "İstanbul'un fethi", "Hz. Nuh'un gemisi", ve "Hz. İbrahim'in hayatı" gibi ilk anda hamâsi duygularımızı alabildiğine okşayan projelerden söz ederek Türkiye'de kapsamlı bir keşif gezisine çıkan ve ulusal medyamızın bir kısmını da abartılı bir heyecana sürükleyen bu ünlü ikili, tüm dünyada ise Hollywood tarihindeki en ırkçı, en saldırgan ve üçüncü dünya kültürlerine karşı en saygısız filmlerin baş mimarları olarak tanınıyorlar. Ama tanıyanlara elbette!

Yeni Şafak
00:00 - 26/10/2004 Salı
Güncelleme: 09:53 - 26/05/2017 Cuma
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
---------------------------------- manset -------------------------------------------
Hollywood'un en ünlü

faşistleri Türkiye'de!

ALİ MURAT GÜVEN / HABER MERKEZİ

Sinema çevreleri, geçtiğimiz hafta boyunca, bir grup "ünlü" Amerikalı yapımcı, oyuncu ve yönetmenin Türkiye'de film çekme olanaklarını araştırmak amacıyla Kültür Bakanlığı'na yaptığı ziyareti konuştu. Hattâ bu durumu "ulusal sinema endüstrimizin geleceği adına umut verici bir gelişme" olarak gösteren yayın organları dahi çıktı.

Ancak, yapılan bütün bu yorumlarda hiçbir biçimde dikkate alınmayan hassas bir nokta vardı. O da konuk ekibin lideri John Milius başta olmak üzere, Bakan Erkan Mumcu'yu ziyarete gelenlerin istisnasız tamamının Amerikan "yeni sağ" akımının ateşli birer üyesi oluşu... Hâl böyle olunca, bu sinemacıların "Doğu dünyasına" yönelik mesafeli bakışları, onların Türkiye'de yapacakları yeni filmler hakkında da derin kuşkular uyandırıyor.

Tartışmalı filmlerin değişmez mimarları

Türkiye'de film çekme olanaklarını araştırmak üzere geçtiğimiz haftalarda ülkemizi ziyaret eden ve bu kapsamda Kültür Bakanı Erkan Mumcu ile de görüşmeler gerçekleştiren Amerikalı sinemacılar, medyanın ve sinema sektörünün bir bölümü tarafından büyük bir heyecanla karşılandılar. Ellerinde "İstanbul'un fethi", "Hz. İbrahim'in hayatı", "Hz. Nuh'un Gemisi" gibi projeleri olduğu ve bunlar için uygun doğal setler aradıkları belirtilen konuk sinemacılar arasında Hollywood'un iki ünlü yapımcısı John Milius ve Mario Kassar da yer alıyordu. Her iki yapımcı, Türkiye ziyaretleri boyunca medyaya -her nedense- kariyerlerinin politik açıdan en "zararsız" filmleriyle konu oldular ve kamuoyuna da sürekli bu yönleriyle tanıtıldılar. Oysa ki bu isimler Amerikan sinema endüstrisinde 1970'lerden itibaren kök salan ve günümüzde de artık iyice çığırından çıkan "yeni sağ akımı"nın önde gelen birer temsilcisi olarak bilinmekteler. Sinema dünyasında özellikle "Rambo" filmlerinin yapımcısı olarak ün kazanan, ayrıca "Basic Instinct"(Temel İçgüdü), "Lolita" ve "Showgirls" (Gösteri Kızları) gibi yakın yıllarda büyük gürültü koparmış erotik filmlerde de imzası bulunan Kassar, Türkiye ziyareti sırasında daha çok Schwarzenegger'li "Terminator" (Yokedici) filmleriyle anılırken, Hollywood'un gelmiş geçmiş en ateşli milliyetçisi olarak bilinen Milius ise Türkiye kamuoyuna kariyerinin artık iyice tozla kaplanmış filmlerinden "Conan the Barbarian" (Barbar Conan) ile tanıtıldı. Oysa şimdiye dek bir çok ortak yapıma imza atmış olan bu ikili, sıkı birer Cumhuriyetçi olmalarının yanısıra, Irak Savaşı, ABD'deki göçmenlerin durumu, bireysel silahlanma ve başta İslâm dünyası olmak üzere üçüncü dünya ülkelerine bakışlarındaki olumsuz tutumla tanınmaktalar.


Bakanlığın büyük bir iyi niyetle hayata geçirmeye çalıştığı "Türkiye'yi yabancı filmler için popüler bir platoya dönüştürme projesi" kapsamında konuk edilen bu sinemacılar, George W. Bush iktidarı döneminde iyice su yüzüne çıkan şiddet yanlısı görüşleriyle ABD'de dahi barışçı grupların büyük alerjisini toplamaktalar. Özellikle Milius keskin siyasal görüşlerini açıkça ortaya koymaktan çekinmeyen bir aktivist olarak işi, Hollywood çalışanlarını -ABD'nin saldırgan politikaları karşısındaki tavırlarına göre- "vatansever" ve "vatansever olmayanlar" şeklinde ayırmaya kadar götürüyor. Başkan Clinton'un ardarda iki başkanlık döneminde sinema sektöründe esen Demokrat rüzgarlar nedeniyle iyiden iyiye gözden düşen Milius'un yıldızı Bush'un 2000 yılı seçimlerini kazanmasıyla birlikte ansızın tekrar parladı. Hollywood'da aralarında Robert Redford, Robert De Niro, Clint Eastwood, Arnold Schwarzenegger, Ben Affleck ve Mario Kassar'ın da bulunduğu kalabalık bir oyuncu, yapımcı ve yönetmen grubuyla birlikte "sağcı kanat"ı temsil eden Milius, Tim Robbins, Sean Penn, Susan Sarandon ve Dennis Hopper gibi Demokrat Partili ve savaş karşıtı yıldızları ise "yanlış yoldakiler" olarak görüyor.

Bu arada, Amerikan ordusunun üst yönetim kademelerinin de yönetmen Milius'a öteden beri derin bir hayranlık duyduğu biliniyor. Pentagon, Saddam'ın geçen yıl 4. Piyade Tümeni tarafından Tikrit kentinde yakalanmasını sağlayan operasyona "Red Dawn" (Kızıl Şafak) adını vermişti. Bu ise Milius'un en ünlü ve aynı zamanda da en faşizan filminin adı...

Nuh'un Gemisi... Ama hangisi?

Dinsel olarak da koyu birer Evangelist Hıristiyan olan John Milius ve Mario Kassar'ın Türkiye'de "Hz. Nuh'un Gemisi"ni çekmeye niyetlenmeleri ise bir başka muammayı akıllara getirdi. "Hz. Nuh'un gemisi" sözkonusu olduğunda İslâm ve Hıristiyan yaklaşımlarının özellikle bu dinsel öykünün finali konusunda birbirini hiç tutmadığı dikkate alınırsa, her iki sinemacının elinden çıkacak bir Hollywood yapımının bütün dünyaya Hıristiyanlığın bilinen mesajlarını bir kez daha yaymaktan başka bir işlevi olmayacağı da açıkta ortada.

Öte yandan, aynı kuşkulu durum Milius'un yazıp Kassar'ın çekeceği olası bir "İstanbul'un fethi" öyküsü için de geçerli. Hıristiyan Batı dünyasının İstanbul'un 1453'deki fethini "Roma İmparatorluğu"nun ve onunla birlikte Küçük Asya'daki Hıristiyan kültürünün çöküşü" olarak gördüğü, aradan geçen koskoca bir 551 yıla rağmen kente hâlâ "Constantinople" demekte direndiği gözönüne alınırsa, Amerikan yeni sağcılarının çekeceği bir "fetih" filminin ne kadar "fetih" ne kadar "işgal" temalı olacağı da haklı olarak derin bir merak uyandırıyor.

Ve elbette, sorulması gereken en önemli soru ise şu... Üçüncü dünya ülkeleri ve kültürlerine yönelik mesafeli ve hattâ düşmanca yaklaşımları şimdiye kadar Hollywood'da ürettikleri filmlerle iyice tescillenmiş olan bu mantalitedeki bir yapımcı grubunun Türkiye'ye akın etmesiyle, ülkemiz dört mevsimin birarada yaşandığı ideal bir plato ve ucuz emek cenneti olmasının ötesinde, ulusal sinema endüstrisi adına kalıcı nitelikte ne gibi bir artı değer kazanmış olacak?



----------------- imza------------------

----------------- imza------------------



#Arşiv
#Yeni Şafak Arşiv
19 yıl önce