Kepenekler ne yana uçar?

Bir kelebekti Şükrü Karaca. Dünyasını oluşturan kiraz ağacının tepesinde şöyle bir göründü, zarif kanatlarını çırptı ve uçtu gitti. Bize Kepenek’i bıraktı, dokuz yaşındaki o delişmen böceği.

Hakkı Yanık Yeni Şafak
Dünyayı Dolduran Kiraz

Kütüphanemde bir kitap ararken Dünyayı Dolduran Kiraz’la karşılaştım. Merhum şair Şükrü Karaca’nın ‘90’lı yıllarda okuduğum bu eserini tekrar okumak varmış. Hemen o gün.

Rüya ile gerçekliğin iç içe geçtiği ve romanla masalın harmanlandığı bu otobiyografik eser, bir dönemi ve o dönemin köyünü anlatıyor. (Tokat’ın Reşadiye ilçesinin Kabala köyü). ‘60’lı yılların Türkiye’sine bir çocuğun bakışıyla bakmak isteyenlerin, ‘köy nedir?’ ve ‘bir çocuk köyü nasıl yaşar?’ suallerine cevap arayanların okuması gereken bir kitap.

Hikâyede, beş yaşında bir kahraman var: Kepenek (Şükrü Karaca yani). ‘Kepenek’e bir açıklık getirelim. Ordulu eğitimci Kadir Aksu’nun, ‘Diyorlar Bizde’ başlıklı uzun şiirinde, “Kısa yola kese, çalı setine çit / Sedyeye geçgere, et suyuna tirit / Dantele tentene, meşeye pelit / Kelebeğe kepenek derler bizde” şeklinde tarif edilen kepenek, romanın geçtiği yörede uçan bir böceğe verilen isimdir. Kelebek anlamına da gelir.

Kahramanımız kalabalık bir aileye sahip. Anne ve baba, kardeşler.. Baba ölür ve bu ölüm roman boyunca onun yakasını hiç bırakmaz.

İlk merakım romanda ‘köy’ün değil de ‘şehir’in nasıl anlatıldığıydı. Şöyleymiş: Büyük ve ışıklı yerlerdi (şehir) Oranın adamları, tertemiz ve yeni elbiseler giyerlerdi. ..dil kırarak konuşurlardı. (s.18).

İlk bölümü, “Hiçbir şeyin gölgesi yoktu. Zaten kendisi gölgeydi her şeyin” (s. 14), cümlesi özetliyor. İkinci bölümle birlikte yaşayan bir köye adım atıyoruz: Aşağıda yemyeşil ekin tarlaları uzanıyordu. Havada ekşi bir papatya kokusu vardı. Önünden ‘vuvvv’ diye bir serçe sürüsü geçti.” (s. 17). ‘Köy nedir?’ sualini şu cümle de özetliyor aslında: Feramil’in türküsü, ırgadın gürültüsü, cırcır böceklerinin cırıltısı birbirine karışıp dere boyunca yuvarlandı gitti. (s. 41).

“İshak kuşları, sabahlara kadar ilâhiler okurdu cevizlere” (s. 40). Cümlesini okuyunca güldüm sebepsiz. Şimdi bu cümleyi gel de ‘Z Kuşağı’na anlat!

“Silgisini iple boynuna astı annesi” (s. 59). Evet, silgi boyna asılır, siyah önlük giyilip üstüne beyaz yaka takılırdı. Kitap ve defterler çimento çuvalı kağıdıyla kaplanırdı. Ayakta kara lastik yola çıkılırdı. Bir de öğretmen vardı, ‘eli çubuklu adam!’

Ders kitaplarındaki hayat ile yaşadığı hayat arasındaki tezatlık okula başladığı ilk günlerde dikkatini çeker Kepenek’in: Tuhaf tuhaf isimleri vardı oradaki çocukların. Kısa pantolonları, ..taranmış uzun saçları vardı. ..hiçbiri lastik giymiyorlardı. Bahçe içindeki evleri ahırsızdı. (s. 62).

Heykel başlıklı bölüme dair bir çift laf etmeden geçmek olmaz. Köydeki okulun önüne bir Atatürk büstü dikilmesi karalaştırılır. Karar köyü böler: Büstü isteyenler, istemeyenler. Büstçü müdüre ‘Şeytan Hoca’, büst karşıtı öğretmene ‘Sofu’ lakabı takılır. Al sana ‘ikilik!’ İş çatallaşsa da zafer Şeytan Hoca’nın olur. Büst tamamlanır ve törenle açılır. Çocukları şaşırtan bir büyüklüğü vardır bu yeni şeyin çünkü büyük adamın başı büyük olur! Peki neden karadır Atatürk? Cevap bulamazlar. Kepenek ‘içi’ni merak eder, kimse yokken elini içeri sokar. Kafanın içi boştur! Aldatıldıkları kanatine varır. Beraberinde köye ‘su’ da getirmiştir büst; ziyaretleri, andımızı, düzeni ve büst selâmlamayı.

Şiir tadına varan cümleler çok romanda: Güneş, yolun bittiği noktaya çenesini dayamış, onlara bakıyordu. (s. 18), Kavakların bütün işi, akşama kadar rüzgârı dinlemekti. (s. 40), Kış geceleri, yatmadan önce, ocağın son ateşiyle bir çörek pişirilir, kokusu, tok olanları bile acıktırırdı. (s. 47).

Bir kelebekti Şükrü Karaca. Dünyasını ‘dolduran’ kirazın tepesinde şöyle bir göründü, 58 yıl kanat çırptı ve uçtu gitti. Bize Kepenek’i bıraktı, dokuz yaşındaki o delişmen böceği.. Kızı Gamze Karaca’nın, “Babamın yüreğini dolduran o kirazları gördüm” (s. 144), cümlesine bir ilaveyle mimleyelim bahsi. O kirazın bir benzeri de benim köyümde vardı. Büyüktü, çok büyük

Bir şiir:

  • Süt dişi
  • Gözünü aç ve gölgeye bak /
  • Renkler içinde yeri nerede
  • İnsan ruhunun köpeğidir
  • Duygular boğazda tasma
  • Birlikten doğan kuvvet
  • Değildir, büsbütün keyfiyet
  • Mesela çorabı önce hangi
  • Ayağına giymekle
  • İnancın arasındaki bağ
  • Söylenmiş midir bir bebeğe
  • Ölünün ardından tutulan
  • Yasta, süt dişi vardır
  • Yaşamın devamı, yeni ayna
  • Gözyaşı akıtmak
  • Bir yokuşta duraksamaya benzer
  • Çünkü nefes oraya kadar
  • Her şeyin üzerine bir hayal
  • Yarının dokunulmamış yerini ayartmak
  • Halbuki insan nedir
  • İki toprak arasında devinen su
  • Bir de şu:
  • En beyaz giydiği gün dünyaya ait olmayan
  • Zeynep Karaca

Şiir kelebeği

Avanos’taydım. Pekmez kaynatmak için üzüm eziyordum. Radyoda Neşet Ertaş. Bir ara dilimden, “Üzümdür ezildikçe renk pompalayan” dizesi döküldü. Zeynep Karaca’nın ‘Söylenmiş İlk Hece’ şiirinden.Avanos yolculuğundan bir gün önce Ketebe Yayınları’nın yeni yayımlanmış kitaplarına baktım. Gözüm tanıdık bir isme takıldı: Zeynep Karaca. Hemen arkadaşımız Güner Demircan’a gidip rica ettim kitabı.

Kırmızı kapaklı bir çalışma. Yazar isminin altında, Gövdesi Hakkında Konuşan Kelebek yazıyor. Biraz üste kayıyor bakışım: ‘Şİ/İR’ ibaresini görüyorum. Ketebe’nin genç şairlere verdiği desteği dikkatle takip ediyorum. Alkışı hak eden bir gayretleri var.

Karaca, Yeni Şafak’a da emek vermiş bir kardeşimiz. Aynı zamanda Sezai (Karakoç) Bey’in öğrencilerinden. 14 yıl devam etmiş ‘diriliş’ yürüyüşü. 15 yıl önce başladığı şiir sevdası ise, ‘kitaba' dönüşüvermiş. Geçen ayki ‘kitap eki’mizde yayımlanan söyleşide, çocukluktan beri şiir yazdığını belirterek, 20’li yaşlarda bu işi ‘ciddi bir uğraş’ haline getirdiğini söylüyor Karaca.

Kitabın ismi ve şiir başlıkları hikâyeye çağırıyor muhatabını. Mesela, Şeyin Her Şey Olarak İkiye Ayrılışı, Biri Sizinle Yolculuk Yapıyor, Dilenen Bir Çingeneye Özenen Şiir, Elleriyle Konuşan Biri, Dolanmış Ayaklar Adım Atmak Mümkün Değil, Zaman Bir Tik Bir Tak Her Şeye, Uzun Yaşayan Fotoğraf gibi. Şairin hikâye yazacağı günü merakla bekliyorum doğrusu.

Gözlem(e) gücü çok yüksek Karaca’nın, hafızası berrak. Bunu gösteren onlarca dize var. Basitten karmaşığa uzanmasını başarabiliyor. Sorgulayan, sorularla ilerleyen yapıda şiiri. Kitaptaki son şiirin son dizesini alıntılayalım: Bir bebek önce hangi heceyi söyler? Felsefî bakışı güçlü. Basit ve fakat usta tahlillerden kaçınmıyor: (İnsan nedir?) En beyaz giydiği gün dünyaya ait olmayan (s. 34). Ve ölümle ilgili şu tespit: Ölümün sesini duydun mu avluda / Çocuğun ağlayışına yakın olan o sesi (s. 42).

Elleriyle Konuşan Biri ve Yakarış şiiri başta olmak üzere, Babaannemin Ejderhası, Dilenen Bir Çingeneye Özenen Şiir, Vagonların Taşıdığı Hüzün, Piksel Uzaklığı, İki Kanat Fazla ve Ölü Doğmak şiirlerini severek okudum.

Altı çizelecek dizelerle bitirelim: Babaannem mezar taşında / Bir fatiha bekliyor (s. 15), Kara bataçıka yapılan bir yolculuktu çocukluk (s. 18), Bir ağrıyı büyütmüş gelecek gün diye (s. 24), Bir hüznü büyütmek içinde / Kalbin çıkış kapısıdır (s. 30), Anlamı burada değil yalnızlığın / ..ağaç kovuğuna gizlenmiş (s. 31), Ben değilim ipe hevesli / Başkasının boynu yakınlaştığım (s. 45) ve Sokak bir türküden yapılmış (s. 49).