Sokak hayvanının sesi: Kedici Hacı Ali

Esenler semtinde “Kedici” olarak nam salan Mehmet Ali Kazan, kendini hayvanlara adamış biri. Sokak hayvanlarından tutun yaralı güvercine, kargaya, atmacaya bile kol kanat germeye çalışıyor.

Mehmet Ali Kazan sokak hayvanlarının yaşadığı sorunları şöyle sıralıyor: Önce insanları eğitmek gerekir. Aldıkları hayvanları mamalar pahalanınca son zamanlarda sokağa terkeden çok kişi var. Hayvan barınaklarının şartlarının düzeltilmesi gerekir. Veterinerde bir kedinin tedavisi benim tedavimden daha pahalı.

Latife Beyza Turgut Yeni Şafak
Mehmet Ali Kazan

Esenler semtinde “Hacı Ali” ya da “Kedici” olarak nam salan Mehmet Ali Kazan, okula hiç gitmemiş ancak kendi kendine okuma yazma öğrenmiş. Kendini kitaplara ve hayvanlara adamış. Üç bin kitaplık bir kütüphanesi var. Kazancını kitaplar dışında sokak hayvanlarına harcayan Kazan’ın en büyük destekçisi ise eşi. O kelimenin tam anlamıyla bir hayvansever. Sokak hayvanlarından tutun yaralı güvercine, kargaya, atmacaya bile kol kanat germeye çalışıyor. Çok önceleri başladığı bu çalışmalarına emekli olunca tam mesaisini vermiş. Kazan, “Hayvanlarla ilgili yayınlanan kitapların çoğunu okudum” diyor. Ali Kazan, geçtiğimiz hafta sonu hasta bir yavrusunu kaybetti. “Günüm haram oldu” diyen Kazan’ın tek arzusu ise şu an kurtardığından daha fazla sokak hayvanının hayatını kurtarabilmek.Bir hayvansever olarak Kazan’ın anlattıklarını dinleyince sokak hayvanlarına bakışınızı bir kez daha gözden geçireceksiniz.

- Semtinizde nam salmış bir hayvanseversiniz Mehmet Ali Bey, biraz sizi tanıyalım mı?

Aslen Diyarbakırlıyım. Beni burada üç isimle tanırlar; “Hacı Ali”, “Kedici” ve “Kedici aile”. Kedi yavrularından tutun da karga yavrusuna atmacaya kadar ne hayvan bulurlarsa bana getirirler bakmam için. Çok hayvanı iyileştirdim, iyileşince de ya doğaya saldım ya belediyeye teslim ettim. Tabiatı, hayvanları çok seviyorum, bu yüzden uzun yıllardır hayvanlara bakmayı, özellikle sokak hayvanlarıyla ilgilenmeyi kendime mesai edindim. Akşamları kedilerimin sayısı 70-80’i buluyor. Hergün 3 kutu sosis, 3 tane pişmiş tavuk, bir tane çiğ tavuk tüm bunların yanında ekstra kemik ve tabi kuru ve yaş mama dağıtıyorum. Akşam oldu mu beni beklerler. Burada beslediklerim de var ama özellikle köpekler, evimin önünde bekler onları orada beslerim. Her gün elimde yiyecek torbaları sokak sokak geziyorum ne iznim var ne tatilim. Düğünlere gitmeyi bıraktım da bir tek cenaze olursa memlekete gidiyorum.

YARI CAHİLLER TEHLİKELİDİR

- Duyduğuma göre hiç okula gitmediniz. Peki bu bilince eriştiniz, nasıl başladı bu hayvanseverlik serüveni?

Evet, hiç okula gidemedim. Bu nedenle anne-babamı hiç affetmiyorum, onları sadece biyolojik olarak görüyorum. Kendi çabamla okumayı öğrendim, görece büyük bir kütüphane kurdum kendime. Ben hep öğrenmeye aday biriydim. İlber Ortaylı söyler, yarı cahiller çok tehlikelidir her şeyi bildiğini iddia eder diye. Ben bilmediğimi iddia etmekten çok korkarım. O yüzden hep öğrenciyim. Epey de okumuşluğum var. Ama hiç okula kayıt yaptıramadım, çalışmak zorunda kaldım. Burada tekstil atölyesi çalıştırıyordum. O zaman da hayvanlarım vardı. Sonra işlerim ters gitti, farklı işlerle uğraşıp sonunda emekli oldum. Ama burası bana ait olduğu için burada hayvanlara bakmaya devam ettim.

- Şehir hayatı sokak hayvanları için günden güne daha tehlikeli hale geliyor değil mi?

Hasta ve bakıma muhtaç tüm kedilere yardım etmeye çalışıyorum ama kimi zaman sayıları çok fazla oluyor. Böyle olunca da bakımını yaptığım, iyileştirdiğim ve kısırlaştırdığım kedileri ya Yıldız Parkı’na ya da Bakırköy Hastanesinin oraya bırakıyorum. Vedalaştıktan sonra da tekrar tekrar gidip baktığım çok oluyor. Onları öyle bırakmak bana çok acı veriyor ama imkanlarım bu kadarına yetiyor. Kışın kaportaya giren kediler ne yazık ki korkunç şekilde can veriyor. Hele damda, yükseklerde mahsur kalan kediler… İtfaiyeyi polisi çağırsak da dolaşan hayvan olduğu için gelmiyorlar. Eşim iki kez 6. kattan düşme tehlikesi yaşadı, bende de yükseklik korkusu var ama yine de korka korka çıkıp alıyorum onları.

CAMIM ÇERÇEVEM KIRIK

- Peki hiç kurumsallaşmayı düşünmediniz mi?

Benim camım çerçevem kırık… Bir kedi yavrumu götürüp öldürdüler. Ve ben çok sertleştim babamdan kalan bir silah vardı, kaptım gittim adamı vuracaktım. Vurmadım ama yanlış olduğunu bile bile şiddet uyguladım. Üç sene 19 gün ceza yedim, tutuksuz yargılandım. Hakimin bana sorduğu soru şu, “Neden şikayet etmedin?” Kime edeyim? O hayvan benim gözümde, benim evladım gibiydi bende doğum yapmıştı, avuçlarımda büyümüştü. Ben kötü bir şey yapmadım “Hayvanlarıma zarar vermeyin” dedim bu sebeple saldırıya uğradım. Onlarca kez kavga ettim, üzerime geldiler. Bu şartlarda kurumsallaşmak mümkün mü?

- Neden vazgeçmediniz, sizi sokak hayvanlarına bu kadar bağlayan neydi?

Benim ciddi sağlık problemlerim vardı, sekiz kez ameliyat geçirdim. İki dizimden, iki elimden ayrı ayrı ameliyat oldum. Bir takım sorunlarım oldu. Psikiyatride yıllarca tedavi gördüm, raporluyum. Ben bu hayvanların sayesinde bütünüyle şifa buldum. İlaçlardan kurtuldum, kötü alışkanlıklarımdan kurtuldum. Önce Allah sonra bu hayvanlar sayesinde. Hayvanlar öyle akıllılar ki doğum yaptıktan sonra yavrusunu bana getiren kediler var. Kahvede oturuyorum, yavrularını doğurdu geldi mır mır beni aldı götürdü yavrularının başına. Hayvanlar gelip ayağına teşekkür ediyor, yüzünü öpüyor, yalıyor. İnsanlar bu teşekkürü bilmiyor. Mesela, ben hayvanların evcilleşmesini hiç istemiyorum. Çünkü zalim insanların eline düşüyorlar. Kulağı kesilen, gözüne naylon damlatılan, kuyruğu kopartılan… Susuzluktan deterjanlı suyu içip zehirlenen, içinden poşet parçacıkları çıkarttığım kedilerim oldu. Zeynom vardı, Raşhanım vardı, Fadiğim vardı, Hasanım, Osmanım vardı… Hepsini kaybettim.

Evcil hayvanını terk eden çok

Sosyal bilimcilerin kitaplarını çok karıştırdığını söyleyen Mehmet Ali Kazan, elinden geldiğince okuyup anlamaya çalıştığını söylüyor: “Bizden gülümsememizi bile almışlar. Kapitalist sistemde ne şehirleşebildik ne köylü kalabildik. Arada bir formdayız. Merhametimiz yok, vicdanımız yok. Kapımın önünden geçenler “Of hayvan kokusu geldi” diyip duruyor. Çok nadir “Allah senden razı olsun, tuttuğunu altın etsin” diyen oluyor. Bu son çıkan hayvan yasası bana göre yetersiz. Çünkü şimdi de insanlar bakımını sağlayamadıkları için daha çok hayvanı sokağa bırakacaklar. Özellikle artan mama fiyatlarından sonra evcil hayvanını getirip benim kapıma bırakan o kadar çok kişi oldu ki.

Saldırgan cins tedavi edilebilir

Son günlerde yaşanan olaylarla ilgili Cumhurbaşkanının sözlerini okuduğunu söyleyen Mehmet Ali Kazan, “O çocuğun başına gelen bizim çocuğumuzun başına gelmiştir. Ama burada asıl suçlu o hayvan değil, o insanlardır. Benim de başıma geldi. Köpekleri kışkırtan sokak serserileri benim kedilerimi parçalattılar. Ancak saldırgan cins tedavi edilebilir. Yapılan araştırmalar da bu hayvanların saldırgan olmasının sebebinin insanlar olduğunu ortaya koyuyor. Saldırganlaşmaları için günlerce karanlıkta aç ve susuz bırakılan hayvanlar, bahis oyunlarında dövüştürülüyor. Bu hayvanlar barınaklara alıp iyi şartlarda beslenebilse bunun sonuçları çok daha başka olur. Elbette barınaklarda iyileştirilmeli. Etrafı çit ve tellerle kapalı barınaklar şartları açısından çok yetersiz. Barınaklarda özellikle hayvan seven istihdam edilmeli. Cumhurbaşkanımız, bir başlık altında bu barınaklara davet edilmeli. Kendisi merhametli bir insandır, onun ağzından çıkacak iki kelime bir çok canı kurtarır.

Bir kedinin hastane masrafı benim masrafımdan daha yüksek

“Bana en çok dokunan, ellerimde can veren yavrular” diyen Mehmet Ali Kazan’ın geçtiğimiz günlerde bir yavrusu elinde can çekişerek ölmüş: “Gece geç saatte hiçbir belediyenin nöbetçi veterineri yok. Eve gidemedim, eşimi çağırıp başında bekledim. Daha önce rica etmiştim gece bir asistan bile olsa mesai yapsın. Hayvanlara acil müdahale gerektiği zaman alıp götürelim. Ne kadar istesem dillendirsem de sesimi duyuramadım. Nasıl söylesem, dua etsem Rabbim duyar ama bu konuda bürokrasiyi aşmak çok zor. En son başımdan bir olay geçti. Elime can çekişen bir kedi geldi. Video çek, resim çek her bilgisini paylaştım. Ama müdahale ekibi gelene kadar kedi öldü. Arayıp artık gelmeyin dedim. Bir de şöyle bir husus var ki tedavi masrafları çok yüksek. Ben kendim muayene olsam 80-100 lira olan ücret evcil hayvanlara 100-200 lira. Tüm maddi varlığımla birlikte borç harç dünden bugüne tahmini binin üzerinde kediye bakım yapmışımdır. Ameliyatlı hayvanlarım var, sıcak su torbası koyuyorum, battaniye koyuyorum. Evde yatak yorgan bırakmadım bir eksik olunca eşimden istiyorum. Bu hayvanlar ameliyat oluyor ama sonrasında da bakılmaları lazım. Ben onların altlarını alıp, ellerimle besliyorum. Bana, “Başka işin yok mu?” diyenler oluyor. Aslında okullarda “Hayvan sevgisi” diye bir ders okutulmalı. 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü ama sadece reklam panolarında kutlanıyor. Bu iş “dostlar alışverişte görsün”e benzemez, tüm belediyelerin, muhtarlıkların bu konuyu canla başla ele alması lazım.İşte o zaman çok şey değişir.”

Tarihi Yarımada’nın ünlü kedileri