'NATO ile ilişkileri yeniden tanımlamak demek'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Mehmet Acet köşesinde Rusya'yla ilişkileri analiz etti. Aydın Ünal, Fatma Barbarosoğlu, Yusuf Kaplan ve Erdal Tanas Karagöl de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Yusuf Kaplan, ​ Erdal Tanas Karagöl, Fatma Barbarosoğlu, Aydın Ünal, Mehmet Acet.

Aydın Ünal, Mehmet Acet, Fatma Barbarosoğlu, Yusuf Kaplan ve Erdal Tanas Karagöl'ün yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

0. 'Acilen' ifadesi Savunma Bakanı Fikri Işık’a ait

3  Mayıs 2017… Cumhurbaşkanı Erdoğan ve heyetini taşıyan uçak, F-16’ların Türkiye hava sahası bitene kadar süren eskortluğuyla 1 saat 20 dakikalık bir yolculuğun ardından Soçi/Rusya’ya iniş yaptı.

Önemli bir gezi olacaktı.Nereden mi çıkartıyorum? Rusya Devlet Başkanı Putin, Cumhurbaşkanı Ankara’dan daha yola çıkmadan önce “Soçi’de Erdoğan ile çok önemli kararlar alacağız” diye açıklama yapmıştı. Günün ilerleyen saatlerinde, Putin/Erdoğan zirvesi devam ederken, Erdoğan’ın gezisine eşlik eden gazeteciler olarak dönüş için Soçi’deki havaalanına getirildik. Bu sırada iki liderin basın toplantısı başlamıştı. Gazeteciler olarak, maç öncesi galibiyet yemini eden futbolcuların oluşturduğuna benzer bir çember oluşturduk, bir kişinin cep telefonundan neler söylendiğini dinlemeye başladık. Putin’in gündeminde neredeyse tek bir konu vardı.

Mehmet Acet'in yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

1. Ceza kadar ıslaha da kafa yorulmalı

12 Eylül 1980 Darbesi milliyetçi ve solcu gençleri Metris ve Mamak Cezaevlerinde toplarken, muhalif Kürt hareketini de Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi’nde topladı.

Mahkumlar arasında sadece “Apocular” yoktu; dönemin tüm Kürt muhalifleri, şiddet eylemlerine katılanlar, dergi sahipleri, yazarlar, örgüt yönetici ve üyeleri, sempatizanlar ve tamamen ilgisiz olanlar da tutuklanmıştı. Genç erkekler kadar kadınlar, çocuklar, yaşlılar da cezaevindeydi.Mahkumlar yıllar boyunca insanlık dışı sistematik işkenceye maruz bırakıldılar. Kimileri dayanamadı öldü, kimileri kalıcı hasarlar aldı.   Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi’nde adalet yoktu, merhamet yoktu, insaf ve vicdan yoktu. Peki “akıl” var mıydı?


Aydın Ünal'ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

2. Ramazan'ın sırrı

Hüznünü yitirme, kalbin kararır. Kararan kalp, hayatını da karartır. Hüzün, bitmemiş bir şarkıdır; tamamlanmamış bir hikâye Bitmemişlik, tamamlanmamışlık hâlidir hüzün.

Hüzün, umutların bittiği anlamına gelmez. Aksine hüzün varsa, umut da vardır.Hüzün, kişinin acziyetini kabul etmesiyle ortaya çıkar. Ama insan, ancak acziyetini farkettiği an, azmanlaşmaktan kurtulur, insanlaşmaya -başkalarının acısını duymaya- başlar

Özlenen bir ay olmasıdır. Her dem özlenilecek olaylar, unutulmayacak tadlar, kokular, yaşanamayacak anlar, anılar yaşanıyor ve yaşatıyor olması. Hüznün bütün boyutlarıyla, enlemesine ve boylamasına yaşanabiliyor olması, Ramazan’ın sırrı bu. Ramazan bir hüzün mevsimidir: Yaz, kış demeden, bildik mevsimleri aşan, insanı aşkınlaştıran, aşkınla buluşturan bir hüzün fütûhâtı mevsimi.

Yusuf Kaplan'ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

3. Fevziye Nuroğlu başını örten ilk üniversiteli kuşaktan

Perşembe günü “Eczacı Fevziye abla”nın ölüm haberini aldığımda kitlenen belim henüz açılmamıştı. Cenazesine katılmak nasip olmadı. Bir merak sordum gidenlere, görüp görebileceğimiz en  kalabalık kadın cemaati idi dediler. Bundan doğal ne var. Bir şekilde yolunuz merhume ile kesişmiştir, çünkü o “mümin kardeş” ifadesinin ete kemiğe bürünmüş hali olarak yaşadı aramızda.

Cuma günü, sabahtan akşama kadar   Cumhuriyet’in Dindar Kadınları’nda Fevziye Nuroğlu’nun olup olmadığını soran telefonlara muhatap oldum. Kitap açılacak, Fevziye Nuroğlu ile ilgili bahis okunup acelesinden bir gazete yazısı kotarılacaktı.Acelesinden diye sitem etmemin sebebi var. Gün boyunca merhume Fevziye Nuroğlu’nun adı Allah selamet versin Dr. Hümeyra Ökten’in fotoğrafının altına yazıldı. Hayattayken hizmeti ile ön planda, isim olarak daima geri planda olmayı tercih etmişti Fevziye Hanım. Tercihi,  ölümü  haber olduğunda  bile devam etti adeta. Cumhuriyet’in Dindar Kadınları’nda bir başlık olarak Fevziye Nuroğlu yok. Çünkü kendisi kabul etmedi. Ama diğer taraftan hem Gülsen Ataseven’in hem Meliha Yalçıntaş’ın anılarında her bahis Fevziye Hanım’a çıkıyordu. Yapılsın denilen her işe canla başla dört elle sarılıyordu merhume.

Fatma Barbarosoğlu'nun yazısının tamamını okumak için tıklayınız:

4. Türkiye için ne ifade ediyor?

195 ülkenin 2015 yılında imzaladığı Paris iklim anlaşmasında ABD Başkanı Trump’ın çekilme kararı almasıyla, Paris iklim anlaşması ile ilgili tartışmalar  artarak devam edecek gibi. Çünkü bu  tartışmalar  dünya ekonomisini, fosil enerji tüketimini ve yenilenebilir enerji yatırımlarını derinden etkileyen  bir  sürecin de  başlangıcı. Peki bu kadar üzerinde tartışma yapılan Paris iklim anlaşması nedir? İçeriğinde neler var?

Paris iklim anlaşması, sera gazı emisyonlarının azaltılarak küresel ısınmanın engellenmesini amaçlıyor. Yalnız, anlaşmanın tek amacı bu değil. Sera gazı emisyon oranları düşürülürken aynı zamanda ekonomik kalkınmanın da gerçekleşmesi hedefleniyor. Yani anlaşma, hem gezegenimizi korumak hem de ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek ve ikisi arasında bir tercihin yapılmadığı tezi üzerine kurulu.

Erdal Tanas Karagöl'ün yazısının tamamını okumak için tıklayınız: