Demokratikleşmenin sonu 'Sivil Anayasa'dır

Türkiye tarihi günler yaşıyor ve demokratikleşiyor. Sadece Türkiye değil, AK Parti de aynı derecede demokratikleşiyor ve sivilleşiyor. Bu sürecin kaçınılmaz sonu 'sivil anayasa' olmak zorundadır

Murat Aksoy Yeni Şafak
Demokratikleşmenin sonu 'Sivil Anayasa'dır
Bu satırları okuduğunuzda TBMM'de önemli gün geride kalmış olacak. Salı günü başlayan ve dün devam eden oturumda “Demokratik Açılım” tartışılmış olacak. Ve gerek Salı gerekse dün yapılan konuşmlar bakıldığında konunun Türkiye için ne kadar önemli olduğunu göreceksiniz. Kürt sorunu, Türkiye için artık kabul edilmesi güç olan sorun. Hem maddi olarak hem de manevi olarak. Türkiye Kürt sorununu artık geride bırakmalı. Hükümetin de hedefi bu. Ancak, Salı günü yapılan toplantıda açılımın koordinatörü olan İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın konu ile bilgilendirme konuşmasına CHP sıralarında verilen tepki ve ardından muhalefet partilerin yapmış oldukları açıklamaları dinlediğinizde, gerçekten Türkiye'de hükümet ile muhalefet arasındaki her açıdan büyük bir makas farkı olduğunu açık biçimde görmüş olacaksınız.

Demokratik açılım, eksik, hatalı olsa da 25 yıldır süren savaşı sona erdirmeyi hadefleyen bir süreç. Bu sürece muhalefetin, siyaseten bir rant devşirme uslubuyla yaklaşılması gerçekten bu Türkiye'ye yazık. AK Parti, bu süreci başlatan parti olarak öncelikle “iyi niyetli ve gerçekten çözüm isteyen” bir parti. Hatalar yapmadı mı? Yaptı. Hükümet süreci başlangıcında daha yapıcı yol izleyebilirdi.

LİDERLER GÖRÜŞEBİLSEYDİ

Keşke Başbakan Erdoğan DTP Lideri Ahmet Türk ile görüşmesini çok daha önce yapabilse idi. Yine keşke geç yapılan görüşmenin ardından Başbakan hemen muhalefet liderleri ile direk kendisi görüşme iradesini ortaya koyabilse idi. AK Parti tarafından yapılan bu ve benzeri siyasal eksiklikler, muhalafetin şu anda takınmış olduğu tutumu haklı kılmaya yetmez. Çünkü muhalefet, çözüm sürecininin parçası değil, sorunun devamının ve sorundan siyasal olarak beslenmenin peşinde.

Muhalefet içinde MHP-CHP ayrımı yaparak; MHP'yi izlediği politika yönünde daha rasyonel bir yere oturtma çabası dahi; bu partinin izlediği siyaseti haklı kılmaz ancak anlamaya açık bir kapı bırakır o kadar. Peki ya CHP'nin izlediği politika? Kendine ısrarla “sosyal demokrat” diyen bir partinin izlediği politikayı Türkiye hakediyor mu?

DERSİM GAF DEĞİL TERCİH

Mesela geçen Salı günü yapılan oturumda CHP adına konuşan Onur Öymen'in şu sözlerine ne demeli: “Maalesef bu ülkenin anaları çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale Savaşı'nda 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı. Kimse çıkıp 'bu savaşı bitirelim' demedi. Kurtuluş Savaşı'nda, Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs'ta analar ağlamadı mı? Kimse 'analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım' dedi mi? İlk siz diyorsunuz. Çünkü sizin terörle mücadele cesaretiniz yok.”

Bu sözleri kimin söylediğini bir kenara bırakıp; bunların hangi parti tarafından söylenmiş olduğunu düşündüğünüzde vereceğiniz fazla cevap kalmaz. Bu sözler, ancak faşist bir iktidar tarafından ortaya konulabilecek bir anlayışın ifadesidir. 1930'larda Mahmut Esat Bozkurt tarafından ifade edilebilecek sözlerdir. Kendine sosyal demokrat diyen, hâlâ Sosyalist Enternasyol'e üye olan bir partinin söyleyebileceği sözler bunlar olmaz.

Bu sözler üzerine başta Dersimlilerin, Alevilerin verdikleri tapkiler haksız tepkiler değil. Belki az bile. Bu sözler üzerine hâlâ o parti içinde kalabilen ve kendine “sosyal demokrat” diyenleri nereye koyacağız. Yok mu CHP'de vicdanı olan hiç kimse?

BAYKAL HAGİ RAPORU SAHİPLENİYOR?

Ama tepki verenlere, bu tepkileri haklı bulanlara şunu da sormak gerekmiyor mu? Yıllarca, hatta son seçimde dahi bu parti size gelip AK Parti'ye karşı oy istedi. Sizlerde verdiniz. Oy verdiğiniz başka parti değildi. O zamanda aynı anlayışı taşıyordu. Aynı CHP'ye oy verdiniz son iki seçimde. İki kutuplu dünyada kalan devlet partisinin “sol” yarısı. Siyaseti, Schmittyen yorumla dost-düşman olarak gören parti. Bugünde yapılan her olumlu şeyi, sırf rakip parti yapıyor diye kötüleyen bir siyasi anlayış. Üstelik Öymen'in konuşmasında görüyoruz ki, şiddeti fetişleştirmiş ve yok edene kadar “savaş” anlayışının hakim olduğu bir “sosyal demokrat” parti CHP. Peki ya CHP'den umutlu olan sosyal demokratlar acaba ne düşünüyor?

Mesela dünkü meclis oturumunda CHP Lideri Deniz Baykal süreci, “yeni millet yaratma süreci” olarak okuyarak “sosyal demokrat”lığını bir kez daha kanıtlamıştır. Baykal; “Biz 20 yıl önce bir raporla kamuoyunun önüne çıktık. 20 yıl önce bir insanan Kürdüm demesi mümkün değildi. Kürtçe'nin önündeki yasal engelin kaldırılması için teklifte bulunduk. … Şimdi bazıları diyorlar ki etnik kimliği ayrı bir millete dönüştüreceğiz. Bu yanlıştır. Irak'a bakınız. Etnik kimliğe saygı göstereceğiz ama milli ayrılığa izin veremeyiz. Devletimizin adı Türk, milletimizin adı Türk milleti. Araplar, Kürt hissetmiyor PKK hissetmiyor diye biz de hissetmek zorunda mıyız. Dünyanın bize verdiği addır, bize Türk deniyor. Türk milleti kavramı etnik bir anlam taşımıyor. Herkesin etnik kimliğine herkes saygılı olmak zorundadır. Ayrı bir millet kuralım olmaz. Arnavut Türk milletinin Arnavutudur. Çerkes, Türk milletinin Çerkesi'dir. Türkiye'de yaşayan Kürt de Türk milletinin Kürt'üdür. Ayrı bir milli devleti kurmak kimsenin yararına olmaz. Demokraside milli devlet içindeki insanların ayrışmasına izin verilmez” şeklinde konuşuyor ve ısrarla 1989 yılında SHP'nin hazırladığı ama kendisinin asla sahip çıkmadığı ve 1991 kongresinde genel başkanlık yarışında Erdal İnönü'ye karşı kullandığını unutuyor. Şunu ifade etmek gerekiyor ki; MHP'nin ve CHP'nin dünkü meclis performansı “siyasetin sıfır noktasıdır”.

HERKES İÇİN DEMOKRASİ

İzlediğimiz kadarıyla AK Parti, “Demokratik Açılım” ya da daha geniş adı ile “Milli Birlik ve Beraberlik Projesi” ile sadece Kürt sorunun çözmek istemiyor. Aynı anda Alevilerin, azınlıkların yaşadıkları sorunları da çözmek istiyor. Kısaca bu proje aslında büyük bir demokratikleşme ve sivilleşme projesi.

Aslında bu proje 2007 seçimlerinden sonra, altı değerli üyeden oluşan “Bilim Kurulu” tarafından hazırlanan “sivil anayasa” taslağı ile başlayabilirdi. Ama AK Parti o zaman bugün gösterdiği iradeyi gösterebilmiş olsa idi, bugün süreç daha farklı bir yerde olabilirdik. O zaman yarım kalan “sivil anayasa”, şu anda sürdürülen “açılım” projelerinin kaçınılmaz olarak son noktadır. Bundan daha fazla kaçma şansı yoktur. Nitekim dünkü oturumda Bakan Atalay bu projeyi şu sözlerle özetledi: “Herkes için daha fazla hak, daha fazla özgürlük”tür.

Bunu şuradan çıkarmak mümkün. Geçtiğimiz Çarşamba günü 5.'sinde medya mensubu olarak katıldığım “Alevi Çalıştay”ında Alevilerin yaşadıkları sorunlarının çözülmesinde izlenecek yol haritasını hükümete sunacak olan ve bu çalıştayların koordinatörü Yard. Doç. Dr. Necdet Subaşı ile geçtiğimiz hafta yaptığım söyleşide nasıl bir rapor sunacaksınız mealindeki soruma; “Bu konuyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı'nın Tunceli'de yaptığı konuşmaya atıfta bıulunmakta fayda var. Tek tek duyarlılıklara indirgenen bir duyarlılık yerine hepimiz için geçerli bir demokratik gelişime ihtiyacımız olduğuna vurgu yaptı. Böyle bir demokratik standart sadece Alevilerin değil, Kürtlerin de, azınlıkların da tekil sorunlarını büyük ölçüde çözecektir. Yine Cumhurbaşkanı'na atıfla, belki bu tekil talepler bizim dünyamızı daraltıyor. Neden daha fazla özgürlük değil de, sadece din dersi ya da sadece Diyanet'le ilgili talep.

SİVİL ANAYASA KAÇINILMAZ

Peki ne olacak bu metinde, laiklikle ilgili bir düzenleme mi mesela?

Demokrasi ve laikliği yeniden tanımlayabilir ve hayata geçirebilirsek Alevi taleplerinin, birbirinden farklı olsa da pekçoğu giderek anlamını yitirecektir.” şeklinde cevap verdi.

Yani Alevi çalıştaylarında hükümete sunulacak olan yol haritası, Alevilerin yaşadıkları sorunları tekil talepler hapsetmek yerine daha geniş toplumsal kesimlerin sorunlarınada ilaç olacak mesela “laikliği” yeniden tanımlanması ve daha özgürlükçü bir yorumunu içerecek bir öneri olması daha anlamlı bir bir öneri olacağına kuşku yoktur. Bu çalıştayda ilginç bir nokta daha gözüme çarptı. Bu çalıştaylardan sorumlu Devlet Bakanı, bazı katılamcıların bile tam gün katılmadığı toplantıya gün boyu izledi ne not aldı. Zaman zaman katılımcılara sorular sordu, açıklamalar yaptı. Bu az şey değil.

Evet AK Parti, Türkiye'nin demokratikleşme sivilleşmesinde önemli hamleler atıyor. Belki içinde geçtiğimniz için çok farkında değiliz ama tarihi günler yaşıyoruz. Bunun değerine belki bir on sene sonra daha fazla hissedeceğiz.

Son nokta olarak da şunu ifade etmekte fayda var. Bu süreç sadece Türkiye'yi demokratikleştirip sivilleştirmiyor, AK Parti'nin başta merkez yönetimi olmak üzere demokratikleştirip sivilleştiriyor. Bunun basit bir takiye olduğunu düşünmek anlamsız. Çünkü yaptıkları şeyleri olduktan sonra geri döndürülmesi mümkün olmayan yapısal değişiklikler.

Bir süre önce bu sayfa yazdığım bu yazıda; “2002'den sonra hem siyaset sahnesinin hem de siyaset yapanların değiştiğini ifade etmiş, bu sürecin tamalanması ile birlikte yeni bir siyaset yeplazesi oluşacağına ifade etmiştim”. Evet, şu anda olan bu. Ve bu yeni tabloda, CHP ve MHP'ye fazla yer düşmüyor. Marjinal varlıklarından fazla.