Kürt siyasal hareketi ne yapıyor?

Türk Kemalizmi 19 Mayıs gösterilerinde sahnenin orta yerine çarşaflı ve zincire vurulmuş bir kadını getirir, sonra da modern giyimli beyaz Türkler o kadını zincirlerinden kurtarırdı. Türkiye’nin yedi düvelden kurtuluşunu anmak üzere toplanan ahali de, “Vay be! Meğer bizi kimden kurtarmışlar” diye kara kara düşünerek çarşaflı eşlerinin, annelerinin kendilerini beklediği evlerine dönerlerdi. Kürt Kemalistler çarşaflı ve zincire vurulmuş kadınları Silopi gibi bir Kürt kasabasının merkezinde gezdirip arzı endam ederken, Kürtlerin de onları kendilerini Kemalizm’in zulmünden kurtaran kahramanlar gibi göreceklerini düşünmüyorlardır umarım.

Haber Merkezi Diğer

Vahdettin İnce - Yazar 

Barış süreci başladığı günden itibaren hükümet cenahından bir stratejik aklın ürünü olduğu, bir program dahilinde bir hedefe yönelik olarak gerçekleştirildiği belli olan son derece önemli, psikolojik etkisi büyük adımlara tanık oluyoruz.  Barış sürecinin başladığı günden ve hatta öncesinden itibaren çözüme odaklı olarak atılan bu adımları genel bir değerlendirmeye tabi tuttuğumuz zaman hiçbir adımın konjonktürün etkisiyle, bazı odakların baskısıyla atıldıklarını kesinlikle söyleyemeyiz. O kadar sağlam, o kadar birbirini tamamlayıcı adımlardır bunlar.

Mesela barış sürecinin resmen başlatılmasından önce de olsa TRT Şeş’in yayına başlaması böylesine stratejik bir etki yaratmıştır. Kürtçe yasağının resmen kalkmış olması seksen senelik yasakçı zihniyetin oluşturduğu psikolojik bariyeri aşmaya yetmiyordu. Ama TRT şeş yirmi dört saat Kürtçenin iki lehçesiyle Kurmancî ve Kirdkî /Zazakî (sonradan bunlara Soranî de eklendi) yayına başlaması bir anda bu psikolojik bariyeri tuz buz etti. Artık TRT şeşin yetkin yayınları sayesinde Kürtçe bilmeyenler bile kulaklarına çalınan aşina kelimeler aracılığıyla en ağır siyasal ve sosyal mevzuların dahi Kürtçe tartışılabildiğini, konuşulduğunu görüyorlar. “Kürtçe diye bir dil yoktur” savı TRT Şeş sayesinde tarihin çöplüğüne atılmıştır. Kürtlere ise Kürtçe konuşma, yazma hususunda bir özgüven sağlamıştır. Düne kadar konuşurken etrafını da tedirgin bakışlarla kontrol eden Kürtler devletin kanalında Kürtçe yayınların yapılması sayesinde itibarı iade edilmiş bir dille konuşmanın rahatlığı içinde hareket ediyorlar. TRT Şeş Kürt televizyonculuğunun mektebi işlevini görüyor. Kürtçe diziler, gezi programları, spor saati, magazin programları Kürtçenin sosyal hayatı karşılama kabiliyetini gözler önüne seriyorlar. Kürt aydınlarının katıldıkları toplum ve siyaset (Civak û Siyaset) tarzı programlar ise Türkçe ulusal kanalların ayarında analizler sunabilmektedirler.
Başbakan’ın Dersim ziyareti
Belki TRT şeşin açılmasından daha büyük etkiye sahip bir diğer adım da hiç kuşkusuz “andımız”ın kaldırılmış olmasıdır. Böylece “Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı…”gibi faşizmin zirve söylem ve zihniyeti de tarihteki hak ettiği dipleri boylamıştır.
Orta öğretimde Kürtçe’nin seçmeli ders olması, Üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin açılması elbette genel bir Kürtçe eğitime yönelik anlamlı adımlardır.
Bugünlerde üzerinde önemle durulması gereken, ayrıca en az yukarıdaki örnekler kadar sembolik değeri olan bir olay da başbakanın Dersim ziyaretidir. Burada verilen mesajlar, cemevi ziyareti Kürt-Türk ittifakı duvarına konulan sağlam tuğlalar mesabesindedir. Bu ziyaret ve burada atılan adımların Dersim adının iade edilmesiyle taçlandırılacağı görülüyor. Bir başbakan Dersim’de “artık devlet kimseye diz çöktürmeyecektir. devlet el öptürmez, el öper. Millet amirdir, devlet memurdur” diyorsa Türkiye’de isim müsemmasıyla, eşya hakikatiyle buluşuyor demektir.
Hükümet bu adımları atarken Kürt siyasal hareketi de Kürt mahallesinde “tek parti”cilik oynuyor maalesef.

Kemalizm’in zulmü
Bir yanda Kürt sorunu bağlamında bu türden adımlarla Kürt-Türk kardeşliği ilmek ilmek örülürken, öbür yanda Kürt siyasal hareketi olarak sahne alan zihniyet hala yirminci yüzyıl devrimciliği, kurtarıcılığı, modernleştiriciliği ile oyalanmakta, Kürt toplumunu modernleştirmek gibi bir role bürünmektedir. Türkiye’de kat edilen mesafeleri kavrayamamanın ifadesidir bu. Kürt siyasal hareketi hükümetin bu iyileştirici, rehabilite edici adımlarına katkı sunmak yerine zaman zaman (bir şekilde sebebiyet verdiği 6-8 Ekim sürecinde olduğu gibi) şiddetin en alasını da içeren köstekleyici bir tavırlara malzeme sunabilmektedir. Bu kadar olsa gene iyi. Devrimci ve dönüştürücü rolü o kadar benimsemiştir ki mesela Silopi’de kadına yönelik şiddeti protesto adı altında Kürt kadınlarını çarşaftan kurtarmak gibi müsamerelere imza atabilmektedir. Eşya bazen zıddına kalbeder, diye bir tabir var, bu günkü dilde “karşıtına dönüşür” deniyor herhalde.
Türk Kemalizmi 19 Mayıs gösterilerinde sahnenin orta yerine çarşaflı ve zincire vurulmuş bir kadını getirir, sonra da modern giyimli beyaz Türkler o kadını zincirlerinden kurtarırdı. Türkiye’nin yedi düvelden kurtuluşunu anmak üzere toplanan ahali de, “Vay be! Meğer bizi kimden kurtarmışlar” diye kara kara düşünerek çarşaflı eşlerinin, annelerinin kendilerini beklediği evlerine dönerlerdi. Kürt Kemalistler çarşaflı ve zincire vurulmuş kadınları Silopi gibi bir Kürt kasabasının merkezinde gezdirip arzı endam ederken, Kürtlerin de onları kendilerini Kemalizm’in zulmünden kurtaran kahramanlar gibi göreceklerini düşünmüyorlardır umarım. Öyle düşünüyorlarsa fena halde yanılıyorlar. Eğer yine de meseleyi anlamak istiyorlarsa kötü birer kopyası oldukları Kemalist zihniyetin tek partisinin akıbetine baksınlar. O zaman halkın, özellikle Kürt halkının nasıl keskin bir ferasete sahip olduğunu görürler. Asıl önemlisi, evlerine döndüklerinde çarşaflı “dayîk”lerinin yüzüne bakabildiler mi onu merak ediyorum?
Kürtçe’de güzel bir deyim var: “ ji devê gurê birçî filitî kete devê hirçê birçî” (Aç kurdun ağzından kurtuldu aç ayının ağzına düştü-yağmurdan kaçarken doluya tutuldu-). Umarım Kürtler böyle bir pişmanlığı yaşamazlar.