‘Gömleğimi kaldırırsan kendini görürsün’

“Mustafa Akar’ın şiirleri, eski zaman destanlarının günümüz şehir diline dönüşmüş halidir diyebiliriz. Türkiye’nin siyasi, sosyal, kültürel ve folklorik tarihi ancak bu kadar anlatılabilir şiirle. Bu destanın kaynağı çocukluk dönemidir kuşkusuz. Çünkü çocuğun dünyası gizemli ve masalsıdır.”

Haber Merkezi Yeni Şafak
Arşiv.

Arif Ay

Mustafa Akar’ın “Savaşa Çağrılmadığım Günler/Toplu Şiirler” (Muhit Kitap, 2022) adlı kitabı, günümüz şiirinin ne tür imkânlara sahip olduğunu görmemiz açısından örnek bir şiir toplamı. Bu öyle bir imkân ki çoğu zaman gerçeğin hayali aştığına tanık oluruz. İçinde hayat akan bir şiirde hayale yer kalır mı bilinmez. Dolaysıyla Mustafa Akar, fildişi kuleden değil, hayatın içinden seslenir. Bu ses hayatın bütün renklerini, akışını natürmort tablolar halinde değil, canlı tablolar olarak göz önüne serer. Şiirle ünsiyet kurmamızı kolaylaştıran bir yalınlık, içtenlik ve sahihlik vardır bu tablolarda. Edgar Morin’in dediği gibi “Şiirin amacı, bizi şiir haline sokmasıdır.” Akar’ın şiirlerini okurken ister istemez şiirin bir parçası da biz oluveririz. “Şiir herkesçe yaratılmalıdır. Tek kişi tarafından değil” diyen Lautreamont’a hak vermemek elde değil. Paul Eluard’ın şu sözlerine kulak verelim: “Tüm fildişi kuleler yıkılacak, tüm sözler kutsallaşacak ve sonunda kendi gerçekliğiyle uzlaşan insan, doğaüstünün kapılarını gözleri kapalı açabilecek.” Eluard, şiirin insana dair en önemli işlevini dile getirirken, “Ozan esinlenenden çok esinleyendir” sözünü de hatırlatır bize.

ÇOCUKLUK DÜNYASINA DOĞRU

Türkiye’nin siyasi, sosyal, kültürel ve folklorik tarihi ancak bu kadar anlatılabilir şiirle. Dolaysıyla Mustafa Akar’ın şiirleri, eski zaman destanlarının günümüz şehir diline dönüşmüş halidir diyebiliriz. Bu destanın kaynağı çocukluk dönemidir kuşkusuz. Çünkü çocuğun dünyası gizemli ve masalsıdır. O dönemde yaşanan her ayrıntı belleğe öyle bir yerleşir ki ömür boyu yitirmez canlılığı. Özellikle de düş kırıklıkları ve acı anılar… Hiç eskimeyen bir giysi gibi hep üzerimizdedir çocukluk dönemi.

Mustafa Akar, çocukluk dünyasından derlediği anıları bugüne taşır ve nelerin değiştiğini, nelerin değişmediğini bu anılar sayesinde fark ederiz. Şiirin beslendiği kaynak çocukluk dönemi olunca, haliyle şiirin öznesi de şairin kendisi oluyor. Her şey, her algı, her gözlem, her duyum, her hatırlayış şairin dünyasında dönüp duran bir galaksi oluşturur adeta: “Nehirler toprağa giydirilmiş bir yelekken daha / Bir atlıkarıncaya atlayıp kaçardım atlaslara / Tığıyla ninni ören, gökkumaşı dokuyan / Bahçesine solgun çocuklar ekleyen / Sebahat teyzeler, Saadet yengeler / Ve rengi atmış karton evimizin / Uçarı gelini Gönül hanımlar / Eğri çizilmiş küçük gökadamın / Kadife masallarda uçan kuşlarıydılar daha”

Şairin çocukluk dünyasında öne çıkan pek çok isim var. Sözgelimi, anneler, babalar, Sebahat teyzeler, Saadet yengeler, Gönül hanımlar, Deli Halalar, ablalar, baldızlar, dayılar, İslâmcı ağabeyler, sepet ören amcalar, güngörmüş dedeler, nineler, Sherloc Holmes, Karındeşen Jack, Clark Gable, Çizmeli Kedi vs. Öyle ya “Her insan kendi içinde / Hatıraların nergis çiçeklerini yaşatırdı” diyen Mustafa Akar da hatıraların bin bir çiçekli dünyasına götürür bizi, seksenlere, iki binlere… “Gömleğimi kaldırırsan kendini görürsün / Tanış onunla, o senin ikizindir / Gülüşünün büyüttüğü çiçeklerden sun ona / Daha olmazsa tut ellerinden / Eylülle ekim arasında bir yere götürür / Şaşırma, gideceğiniz yeri o çok iyi bilir”

HAYATA DAİR ŞİİRLER

Mustafa Akar’da çocukluk bitmeyen bir öyküdür; bazen bir umudun, bazen de geçmişin acı anılarının simgesidir: “Ben perçemi uzak yollara değen çocuk / Göğsüme bahçeler seren uçurumları aşıp / Göğün savruk mavisini / Bir iplik gibi iğnelerden geçirdim / Dağlardan tomruklar yuvarlamak kadar / Süpürdüm takvimlerden yorgun günleri”

Şair “Bir zamanlar çokmuşum, çocukmuşum ben / Moby Dick’ten geçilmezmiş arka arsalar” der ve sonra o çocuk birden büyür ve şimdiki zamanın aynasını tutar yüzümüze: “Ben 35’imde çılgın şiirler yazarken / Belki de sen taksitleri ödeyip az önce eve döndün / Çayı sürdün ocağa, çocukların karnını doyurdun / Karacaoğlan okuyarak ülkemizi düşündün / Ülkemiz işte, adı Yunus, soyadı Emre olan” (…) “Doksanlarda kalbimize / Tüm Ortadoğu’yu sığdırırdık Türkiye’yle birlikte / En başta ezilen günlerin oğlu olmak / Yenilmişlerden sayılmanın kederiydi / Giden başındaki ağrıyı arkadaşına devredip giderdi / Beyler bize küserdi, Ankara bize küserdi / Sanki ölmezmiş gibi hayatta hiçbir avcı/ Kendi kurduğu tuzağa düşüp de”

Mustafa Akar’ın şiirleri, tahkiye unsurunun öne çıktığı şiirlerdir. Şair, şiirin poetik kurallarını önemsemez bir rahatlıkla anlatmaya başlar önce. İlk anda bir nesir metni okuyormuşsunuz gibi bir intiba bırakacağı sırada birden kallavi bir dize düşüverir şiirin tam ortasına. Şair, ‘Hazır ol!’ komutu vermişçesine tüm sözcükler şiirin dalları, yaprakları, çiçekleri oluverir birden. “Dibek Dövücüsünün Hınk Deyicisi” şiirinde olduğu gibi:

“Biz seninle sevgili Türkiye / Üsküdar’la Beşiktaş arasında süresiz geçişmekle meşhuruz /

Gecelerin durgunlaştığı, ev kiralarının birden arttığı / Devletin bile ansızın üzüldüğü zamanlar / Sokakları camiler ve babaların işten dönüşü şekillendirirdi / Çünkü her eve dönüşte ayakkaplarının altını yıkardı babam / Gündelik ilişkilerin tozunu silip atardı kapımızdan / Sadece bir kapımız vardı bizim hayata açılan / Şu deyyus Mozart ve günlerden Pazar / Öğretmedi bana / Cuma çarşılara aptessiz inilmez / Bir besmele kapsar bir besmeleyle içimin hünerlerini”

  • Savaşa Çağrılmadığım Günler
  • Mustafa Akar
  • Muhit Kitap
  • 2022
  • 214 sayfa

Bu şiir baştan sona tam bir Türkiye panoraması sanki: “Nasıl senelerdi onlar ki / İyicil ve sağcı bir düzen altında yaşamak / Vazife icabı yaşayan babamın acayip kararlarını tetiklerdi / Muzip göğüs çarpıntılarının / Sütbeyazı gökleri gelir bulurdu beni / Ben şimdi aşk ve beyaza yetmek için şiir yazıyorum ya.”

Mustafa Akar’ın şiirlerinde, şiir ve şair sözcüğü o kadar sık geçer ki… Şiiri, şiirle anlatma çabasına tanık oluruz adeta. Bu çabaya, şairin dediği gibi ‘Şiir yazma sanatı’ da diyebiliriz: “Bu şiir yazılır / Güpegündüz Türkçe yazılır”, “Bu şiir görülür / Gör bu şiiri”, “Bu şiir okunur / Çünkü her şiir dokunulmak ister okunmak”, “Bu şiiri dinle n’olursun / Akan zamanlarda aka dursun bırak keder de”

“İstanbul’da Aksak Doğaçlama” başlıklı şiire, şairin poetikasını ortaya koyduğu bir metin olarak da bakılabilir. Şiirden bazı bölümler: “Şiir yazıyorum çünkü Ahmet Haşim ‘serbest müstezat’ı denedi ve Yahya Kemal ‘dize dili’ni kurdu” (…) “Şiir yazıyorum çünkü Hacı Taşan dinledim radyoda sene / Turgut Özal, Çernobil patlamış, bürümcek, oyaçiçek / mah- çiçek, pürçek; Abdülhak Hamit’ten civelek şiirler gelecek” (…) “Şiir yazıyorum çünkü Ahmet Haşim çok kederli bir adamdı / Annesi Fırat kenarında gezdirirdi, veremli annesi şairi / Modern şiiri başlatmak için Bağdat’tan o, Üsküp’ten Yahya Kemal geldi, şiirimizi gurbetten getirdi ikisi. Ve bunu çok düşündüm.” (…) “Şiir yazıyorum çünkü kırmızıyı kırmızı olarak, yeşili ayıp / kahverengiyi severek, bu arada kahve gözlüyüm, Zühre, çok sever beni, ben de Fener’i severim. Fuzuli yaşasa Fenerbahçeli olurdu ve bu sözümde postmodernizme gönderme yapmadım. Ne haddim!” (…) “Şiir yazıyorum çünkü başka türlüsü de mümkün ama böyle söyleyince daha iyi oluyor. Ben Türk Şairi Mustafa Akar, sene 2011, çok ciddiyim. Yazıyorum şiiri miri. Kekeme ve Koma sesli.”

“Berhayat” adlı kitabı da yine şiire dair mülahazalarla başlar: “Gerçekçi bir şiir yazmak istiyorum, gerçek bir şiir / Yazdıklarım kimseyi ipten almasın.” (…) “Şiirler yazdım aşklardan kovuldum” (…) “Büyük Türk şiiri haklıdır, büyüktür, haklı ve büyüktür / geceye ışıl ışıl şiir düşer Türk gecesinde.”

Mustafa Akar’ın şiirinin fonunu aşk süsler. Şiire sıcaklık katan unsurlardan biri de bu aşk coşkusudur: “Çünkü ben seni sevdim, ne kadar içlendim, umdum ki / Ellerin güzel böyle uzakları çizmeye yormasan / Çünkü ben seni sevdim, bozdum rengini, ne akisler vardı sende / Yok öyle pek umurumda değil yazıp ezberlediğin güzelliğin / Çünkü ben seni sevdim, ne kadar içlendim, gördüm ki / Ekmeğin ve kanın haklılığını kullanırsın halklara / Gecikmiş bekleyişleri dindiren bir yanın var senin”

Kısacası, Mustafa Akar hayatı anlatır şiirlerinde; yaşadıklarını, duyduklarını, gördüklerini, gözlemlediklerini, retlerini, kabullerini, çocukluğunu, gençliğini, şairliğini, dostlarını, arkadaşlarını, çevresini, tutkularını, tarihten damıttıklarını, hastalıkları, çılgınlıkları, amcaları, ablaları, yengeleri, teyzeleri, nineleri, mevsimleri… Hepsini de şiir formuna sokmasını bilerek anlatır. Şiirleri okurken bir film izliyormuşçasına bir hisse kapılırsınız. Bazen bir aksiyon filmi, bazen romantik bir aşk filmi…Ve hepsinden de şiir tadı alarak…