Herkes içinde bir göç taşır

Göç kavramı etrafında farklı hikayeleri farklı duyguları tablolarına yansıtan sanatçılar, “GÖÇ” adlı sergide bir araya geldi. Ailesinden duyduğu göç hikayeleriyle fırçasını line alan sanatçı Zeliha Aksoylar, “Göç denince kimisi asker babasıyla şehirden şehre gitmesini, kimisi mülteci sorununu yansıtabilir. Sergiyi dolaşan insanlar kendisinden bir parça bulabilir. Ben kendi içimde bu kavramın ne anlama geldiğini, nelerle bağdaştırdığımı aradım. Böylece herkesin içinde taşıdığı göç kavramının nelere dayandığını ortaya çıkartmaya çalıştım” diyor.

İlker Nuri Öztürk Yeni Şafak
Suna Doğruyol'un eseri

İnsanlık tarihinin en eski olaylarından olan göç, 28 sanatçının gözünden resmedildi. “GÖÇ” adlı sergide evlerini yeri terk etmek zorunda kalan insanların yaşadıkları kayıplar, acılar ve olaylar sanat sayesinde görünür hâle gelmiş oluyor. Trump Art Gallery’de başlayan sergi, 31 Ağustos’a kadar görülebilir. Sergide yer alan on sanatçıyla eserlerinin çıkış noktasını ve göç konusunda sanatın rolünü konuştuk.

DÖRT ÇOCUKLA YUNANİSTAN’DAN BURSA’YA

Geçmişinde göç izi olan sanatçı Zeliha Aksoylar’ın eserinde büyükannesinin 4 çocukla Bursa’ya gelişi yer alıyor. Hikayeyi Aksoylar’dan dinliyoruz: “Eşinin yaşadığı sıkıntılardan dolayı tek başına kalmış büyük anneannem. Hepsini sırtlayıp Yunanistan’dan Bursa’ya gönderilmiş. Küçüklüğümde büyük anneannemin dizinde bu hikayelerini dinlerdim hep. Yakın zamanda vefat ettikleri için onları bir şekilde onurlandırmak istedim ve sergide kullanılan bu kavram benim için çok uygundu. Umarım hedefim gerçekleşmiştir ve büyük anneannem ile anneannem beni bir yerlerden görebiliyorlardır.”

Her insanın yaşanmışlıkları ve tecrübeleri çok farklı olduğu için göç üzerine düşünürken çıkartılan anlamın da çok farklı olabildiğine vurgu yapan sanatçı, “Göç denince kimisi asker babasıyla şehirden şehre gitmesini, kimisi mülteci sorununu yansıtabilir. Sergiyi dolaşan insanlar kendilerinden bir parça bulabilirler bu eserlerde. Ben kendi içimde bu kavramın ne anlama geldiğini, nelerle bağdaştırdığımı aradım. Böylece herkesin içinde taşıdığı göç kavramının nelere dayandığını ortaya çıkartmaya çalıştım” diyor.

EMPATİ ŞANSI VERİYOR

Anne babası göçmen ailelerden gelen sanatçı Gülçin Uzun da göç hikayeleriyle büyümüş: “Dedem ve babaannemin sadece üç parça eşya ile Meriç üzerinden Türkiye’ye geçişi, aylarca mülteci kampında kaldıktan sonra tanıştıkları bir köylünün onları eşek ahırında kalmaya davet etmesi, orayı bir süreliğine yuvaya çevirişlerini düşünerek eserimi hazırladım.” Sanatın dokunduğu hayatların mülteci meselesine olumsuz bakamayacağını belirten Uzun, “Unutmamak gerekir ki çocuklar için ırklar, etnik kökenler, duvarlar yoktur. Onlar sadece çocuktur. Göçün travmatik etkisine dikkat çeken Başak Heval Tonger Yazıcı, sanatın toplumsal olaylar karşısında farkındalık yaratma gücünü kullandıklarını ve bu sayede herkesin empati kurma şansı yakaladığını ifade ediyor.

ÖLÜM KESİŞİM NOKTAMIZ

Göç kavramını ölüm olarak ele aldığını belirten Ömer Faruk Erçetin, “Dedemin kanser sebebiyle ölmesi benim için ağır bir olaydı. Çalışmayı her ne kadar dedem için yapsam da açık uçlu bırakıp herkesin ortak paydası haline getirmeye çalıştım. Ölümün her kesimin kesiştiği bir nokta olması empati kurmamızda düşünme fırsatı sunar” şeklinde konuşuyor. Kitlesel sonuçlar kadar bireysel sonuçların da işlendiği eserlerde hayvanlar da unutulmamış. Göç konusuna hayvanların dünyasından bakan Eda Çağıl Çağlarırmak, farklı bir bakış sunuyor: “İnsanlar gibi hayvanlar da göç ederken zorluk yaşıyor ve canlarını kaybediyorlar. Buna dikkat çekmek için her sene büyük göçü gerçekleştiren Afrika antiloplarını resmettim. Yaptığımız işlerle bu sorunlara dikkat çekip farkındalık oluşturabileceğimize inanıyorum. Göç, hayvan hakları, kadın hakları gibi konularda işler üretmek ve bu sorunları hatırlatmak çözüme giden yolda bir katkı sağlamaktır diye düşünüyorum.” 2016 yılında yaptığı çalışmayla sergiye katılan Serdal Kesgin, geçen 3 yılda hiçbir şeyin değişmediğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Hepimiz göç etme zorunluluğu ile karşılaşabiliriz. Savaşlar, doğal afetler, salgın hastalıklar buna etken olabilir. Gerçek sanat sadece mülteci veya savaşlar ve göç meselesinde değil hayatın her alanında ilerlemenin ve gelişmişliğin göstergesidir. Bu açıdan sanat insanların ruhunu estetik açıdan doyururken akılların da daha sağlıklı gelişmesine vesile olmaktadır.”

ZORAKİ HAYATI KİMSE İSTEMEZ

Sanatın aktarmak olduğunu ve sanatın her renginde mutluluk olduğunu belirten ressam Muzaffer Gençer, “Göçü tetikleyen en önemli olay ruhların beslenmemesi ve zorlanmasıdır. Ruhların beslenmesi mutluluktur. İnsanlar hep mutlu olmak ister. Güneşin doğması ile yeni başlangıçlar meydana gelir” diyor. Suna Doğruyol ise medyada yer alan haberlerden esinlendiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Göçe mecbur kalan insanların haberlerine bakarken dikkatimi en çok çocuklar ve onların besledikleri, yanlarında götürdükleri evcil hayvanları çekti. Böylece gönüllü çalıştığım bir barınak ve beslediğim evcil kedilerim çok olduğu için kendimi onların yerine koyarak eserimi düşündüm. Sevdiklerinizden ve alışkanlıklarınızdan vazgeçip bilinmez bir diyara giderek zoraki yeniden bir hayat kurmayı kimse gönülden istemez.”

PARÇALAR GERÇEĞE GÖTÜRÜYOR

Toplumsal olayları sosyolojik açıdan ele aldığına değinen Seren Ceren Asyalı, kolaj sanatçısı olarak parçaları bir araya getirerek gerçekliği yansıtmaya çalıştığını söylüyor. Eserinde modern hayatın rahatlık ve yokluk arasındaki insanlardan oluştuğunu belirten sanatçı, “Göç etmek durumunda kalan insanların özellikle kadın ve çocukların bu durumdan daha da fazla zarar gördüğü durumu az da olsa gözler önüne sermekti. Aslına bakarsanız “göç” kavramı çok açık bir kavram, insan göçü, beyin göçü, doğa göçü gibi geniş yelpazesi var. Ben de ağırlıklı olarak uyandırdığı duygu ve gözlemlerim doğrultusunda yapmış olduğum çalışmalarımda da özellikle çocukların mecburi göçünü ele aldım” diyor. Sanatın dünyada ortak konuşabildiğimiz tek dil olduğunu söyleyen Asyalı, göçe mecbur bırakılanlar ile göç edilen ülkedeki insanlar arasında çıkan toplumsal sorunların doğru adımlarla çözülebileceğini vurguluyor: “Dünyada her ülke ve toplumun başına gelebilecek bir durum bu. Bizim de zaman içerisinde ne yaşayacağımızı bu hayatın bizleri nereye götüreceğini bilemeyiz. İnsan olarak olaylara zaten şöyle bakılmalı, bir gün ben de bunu yaşayabilirim. Benim felsefem zaten ‘kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma’dır.”

  • Belgeselden etkilendim
  • Eski futbolcu Eric Cantona’nın da bir mülteci olduğunu hatırlatan sanatçı Barış Şehri, “Çalışmayı hazırlarken göç ederken birçok tehlikeyi göze almak zorunda kalanları düşündüm. Göç konusu ülke gündeminde bu kadar yer etmiyorken Almanya’ya ulaşmaya çalışan Suriyelilerle beraber yolculuk edip başlarından geçenleri anlatan bir mini belgesel beni çok etkilemişti” diyor.
  • Anlamaya çalışmalıyız
  • Eserinde beyin göçüne dikkat çeken sanatçı Hakan Arslan ise sanatın önemi için şunları söylüyor: “Sanat insanlara empati kurma ve farklı açıdan düşünme-bakma fırsatı verir. Tabi bu kişilerin algıladığı, kendini bu konuda ne kadar geliştirdiğiyle alakalıdır. Algısını dış dünyaya tamamen kapatmış, sadece kendi düşündüğünün doğru olduğunu ve kendinin üstün bir birey olduğunu düşünen insana, bu eserler hiç bir şey anlatamaz. Bu yüzden insanların bir şeyleri anlamaya çalışmasını sadece ümit edebiliriz.
  • Kalanlara sarılıyorlar
  • Yaşadığımız yerden ayrılmayı, enkaz altında kalmaya benzeten sanatçı Aslı Ekim, şöyle konuşuyor: “Başkalarının kararları yüzünden sürgün edilen, kaçmak zorunda olan yüzlerce insanın ellerinde kalanlara sıkı sıkı sarılmasını konu aldım. Çünkü hayatı boyunca istekleri ve hayalleri olan insanın ördüğü duvarların başına yıkılması ve enkazdan bir şeyler kurtarmaya çalışmak günlük hayatta da hafif dozlarda yaşadığımız durumlar arasında bence en etkileyici kısmı da devamlı içinde bulunduğumuz göç haline yalnızca devasa örnekler olunca uzaktan bakabiliyor olmamız. Sanat göç, mültecilik gibi konularda ders de verebilir kutuplaştırabilir de eserin izleyici ile etkileşimi çok önemli bir tarafı suçlayarak ve ya mağdur göstererek anlatımı kuvvetlendirmek yanlış olur hayatın içinde diğer insanların acılarını düşünebilmemiz için ortak noktaları vurgulamak gerekir ben bu anlamda maddi ve manevi bağlılıkları konu aldım ve bir etki yaratma ihtimaline inanıyorum.”