Kötülüğü tanı iyilikle yaşa

Ülkemizde yaşanan depremler sürecinde kötülüğün kaostan beslendiğini daha iyi anladık. Tüm dünyada iyiler seferber olmuşken, sayıları az da olsa fitneci, yağmacı, dolandırıcı insanların ortaya çıkması, herkesi düşündürdü. Ketebe Yayınları’ndan çıkan “Küreselleşen Karanlık” kitabının yazarı Yaylagül Ceran Karataş’a kötülüğün ne olduğunu ve nasıl ortaya çıktığını sorduk. Karataş, kötülüğü konuşmaktan kaçınmayıp, ne olduğunu bilmemiz gerektiğini söyledi.

Sevda Dursun Yeni Şafak
Yaylagül Ceran Karataş

Deprem olduğu ilk günden itibaren onca iyiliğin yanı sıra sayıları az da olsa dolandırıcısından yağmacısına, yalancısından fitne çıkarıcısına kadar birçok insan gördük. Başkasının acısı henüz tazeyken, bütün insanlık iyilik üzerine seferber olmuşken, nasıl bazı insanların kötülük yapabildiğine bir türlü aklımız ermedi. Enkazın altında kalan bir bebek, belki de yarım saat öncelikle sağ çıkabilecekken, yalan bir bilgiyi dolaşıma sokarak ölümüne sebep olmak hangi vicdana sığardı? İşte tam biz bu sorularla boğuşurken, Yaylagül Ceran Karataş’ın Ketebe Yayınları’ndan “Küreselleşen Karanlık, Kötülük Felsefelerine Giriş” isimli kitabı çıktı. Uzun yıllar üzerinde çalıştığı “kötülük” meselesini, tarihsel süreç içerisinde yapılagelen tartışmalar bağlamında etraflıca masaya yatıran Karataş’a, kafamızda dolanan bu soruları sorduk.

KİŞİSEL ÇIKARLARI BÜTÜN KUTSALLARIN ÜSTÜNDE

Kötülüğün olgu ve olayları duyumsama biçimi olduğunu söyleyen Karataş, kötünün kaostan, savaştan, çatışmadan, ikircikli hallerden beslendiğini anlattı. Kötülük üzerine düşünülmediği için böyle durumlarda şaşa kaldığımızı belirten Karataş, “neden” sorusuna ise şu şekilde cevap verdi: “Dolandırıcılar, yağmacılar, tacizciler ve diğerleri bize kötü görünen olgu ve olayları gündelik yaşamlarının bir parçası haline getirmişlerdir ya da olağanüstü durumlarda ahlaki zaaflar kolaylıkla görünür oluyor. Bu gibi durumlarda kötülük bir varolma imkanıdır ve aslında kötülük olarak değil zaafların açığa çıkmasıyla fırsat olarak düşünülüyor. Bu gibi durumlarda başkasının duygu durumlarını, kayıplarını, acılarını düşünerek, diğerkâm bir yaklaşım sergilemezler, kendi kişisel çıkarları ve fırsatları bütün kutsalların üzerindedir maalesef. O nedenle, ‘bu insanlar nasıl oluyor da kötülük yapabiliyor?’ sorusunu sormak yerine ahlaki zaafların nedenleri üzerinde düşünmek gerekir.”

KÖTÜLÜKLER DE SIRADANLAŞIYOR

  1. Kilometrelerce uzağımızda meydana gelen savaşlardan, hırsızlıklardan, katliamlardan çayımızı yudumlarken haberdar olduğumuz için acılar gibi kötülükler de sıradanlaşıyor. Peki kötülüğü durdurmanın bir yolu yok mu? Karataş, “Kötülük hakkında engellemek, durdurmak üzerine düşünmeden önce belki ne olduğu, hangi kisvede görünür olduğu ve nereden geldiği üzerine derin bir tefekkür etmek iyi olur. Kötülüğü konuşmaktan kaçındığımız sürece olgu ve olayları kavrayışımız eksik kalacaktır. Bu elbette kötücül olmayı, her şeyde kötüyü görmeyi öncelemek anlamına gelmiyor. Kötülüğün ne olduğunu bilmek, insana eylemlerini, sözlerini her defasında çok daha incelikli düşünmesine, zarafetini, letafetini genişletmesine yardımcı oluyor” diye açıklıyor.

KUZU POSTUNDA TİLKİ

Sosyal medyadaki organize kötülükten de bahseden Karataş, sanal gerçekliğin insanı ve bilgiyi özel şartlarda çıkar merkezli olarak anonimleştirdiğini belirterek şunları ekliyor: “Bu sürecin meşru olabileceği anlamına gelmemelidir. Sanal ortam bireysel varoluşun, ırkın, cinsiyetin, sınıfın, etnik kodların ve bedenin bir filtreyle kolaylıkla manipüle edilebilmesiyle, avatarlar oluşturulabilmesiyle eylemlerinin ve sonuçlarının yüklerinden ‘insanı arındırmaktadır.’ Kişi böylece anonim olduğu için utanç ve linç durumlarından kaçınabilecek bir ortam da kurmuş olur sanallık içinde. Bu süreçte de kötülük farklı derecelerde, hiç umulmayan formlarda, derler ya ‘kuzu postunda tilki’ gibi açığa çıkar.”


Bir taşı bile zayi etmeyiz: Antakya’daki tescilli 800 eserin üçte biri ağır hasarlı

Osmanlı taşı israf etmezdi