İnsanın maddesine şiirin nazmına dair

Hasan Boztaş İnsanın Madde Olmayan Kısmı Dergah Yayınları arasında okurla buluştu. Hasan Bozdaş’ın söylediği “yeni şeyler” de kimilerine “eski” görünebilecek ve fakat eskimez ve eskimeyecek şeyleri hatırlatan ve deneyim temelli olmakla birlikte bilgiye ve bilgeliğe de kapı aralayan sözler.

Haber Merkezi Yeni Şafak
İnsanın Madde Olmayan Kısmı /Hasan Boztaş.

İBRAHİM DEMİRCİ

Hasan Bozdaş’ın ilk şiir kitabı Adil Bir Akşam, bundan beş yıl önce Hece Yayınları tarafından okura sunulmuştu. O eser hakkında Yeni Şafak Kitap’ta kısa bir tanıtım ve değerlendirme yazısı yazmıştım. Şairin ikinci şiir kitabı İnsanın Madde Olmayan Kısmı, Dergâh Yayınları’ndan çıktı. 106 sayfalık kitap, üç bölüme ayrılmış: Çizgi, Tanrı’yla Buluşmalar, Logos. Her bölümde beşer şiir, toplam on beş şiir.

Şiirin ne olduğuna ve ne olmadığına, neleri içerdiğine ve neleri dışardığına ilişkin bugüne kadar söylenen sözlerin çokluğuna ve çeşitliliğine bakarak bundan sonra da çok ve çeşitli şeyler söyleneceğini öngörebiliriz. Hattâ benzer bir durumun Tanrı, insan, doğa, aşk, bilgi, madde, ışık pek çok varlık ve kavram için de söz konusu olduğunu uygarlık ve düşünce tarihi bize gösteriyor. Bize kesinti ve kopuş gibi görünen sarsıcı dönüşümlere rağmen, insanlığın serüveninde değişerek devam etme, devam ederek değişme kuralının işlemekte olduğunu söyleyebiliriz. Bu olgu sayesinde hem “Güneşin altında yeni bir şey yok!” hem de “Şimdi yeni şeyler söylemek lazım!” diyebiliyoruz.

“GERÇEKLERİ İKİ KERE ÇİZDİM”

Hasan Bozdaş’ın söylediği “yeni şeyler” de kimilerine “eski” görünebilecek ve fakat eskimez ve eskimeyecek şeyleri hatırlatan ve deneyim temelli olmakla birlikte bilgiye ve bilgeliğe de kapı aralayan sözler.

Kitabın ilk şiiri “Çizgiye Dair Her Şey”in “çizgi” başlıklı bölümü şöyle:

çizgi hakkında çok düşündüm

gerçekleri iki kere çizdim

insan olmak istemeyen dağlar çizdim

gerçek bugünlerde hepimize dokunuyor.

Her biri bir cümle olan bu dört dizeye bakarken ben de “çok düşündüm”. Şairin “çizgi”den muradı nedir? Hat mı, istikamet mi? Sadece bir geometri terimi mi bu çizgi? İki kere çizilen gerçekler, realite denen olgulardan mı ibaret, yoksa onların ardında duran hakikat mi? Burada saydığım, saymadığım, belki hiç aklıma düşmeyecek olasılıkların biri, birkaçı, belki hepsi aynı anda söz konusu olamaz mı? Neden olmasın? Şiir bu, dölleyen söz!

Üçüncü dizeye yaklaşmak daha kolay göründü gözüme: “insan olmayan dağlar çizdim” cümlesi bana hemencecik o ayeti hatırlattı çünkü: “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab suresi, 72. Ayet) Bu ayet de akşam ve sabah namazlarından sonra aşır olarak okunagelen Haşir suresinin son ayetlerinden birini, 21. Âyeti hatrlattı: “Eğer biz bu Kur›an›ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.”

Bu iki ayete bakarken öğrendiğim bir bilgiyi paylaşayım: Kur’an-ı Kerim’de “cebel” (dağ” kelimesi altı kez, “cibâl” (dağlar) kelimesi otuz üç kez geçiyor.

“BOŞLUK EV SAHİBİ GİBİ DAVRANIYOR”

Bölümün son cümlesi: “gerçek bugünlerde hepimize dokunuyor.” Buradaki çift anlamlılık zihnimize de dokunuyor olmalı: A) Rahatsız oluyoruz. B) Uyarılıyoruz. Birileri de çıkıp büyük bir gönül rahatlığıyla itiraz edebilir: “Gerçek, ne bugünlerde, ne geçmişte, ne gelecekte hepimize, yani herkese dokunmamıştır, dokunmaz, dokunmayacaktır. Hele sanal gerçeğin somut gerçeği unutturayazdığı, post-truth çağında gerçek, hepimize değil ancak onu algılamaya açık olan sınırlı sayıda kişiye dokunur; onları etkileyerek olumlu davranışlara yöneltir yahut tam tersine bulantılara yahut mide spazmlarına yol açar.

insanın günden güne değişen çizgisi çizgi, taraf değil iyi kötü arasında bir işaretin yokluğunda boşluk ev sahibi gibi davranıyor.

Hasan Bozdaş, bu dizeleriyle tam da gerçeğin ötesine geçildiği sanılan bu sanallık çağına tanıklık ediyor gibi. Onun sözünü ettiği “işaret”, rahmetli Cahit Zarifoğlu’nun ilk şiir kitabı “İşaret Çocukları”nda sözünü etmiş olduğu işaret değil mi? Boşluğun ev sahibi gibi davranmasına rıza göstermek de, bunu görmezden gelmek de insanlık bilincimizi kemiren, sorumluğumuzu çürüten, onur kırıcı ve yakışıksız tutumlar değil mi? Şu dizeler, bu tuhaf olumsuzluğa karşı bir çıkış yolu gösteriyor sanki:

ne anlama geldiğini bilen bir çizginin itibarı ve ağrıları olur kapattığı bir boşluk.

Sırat-ı müstakim (doğru yol) ve Sebilü’r-reşad hattı, ne anlama geldiğini bilen bir çizgiydi, itibarı da vardı, ağrıları da vardı, bir boşluğu kapatıyordu. Hasan Bozdaş’ın o çizginin süreği olduğunu düşünüyorum.

zamanda tek çizgi isa kalıyor isa’ya sandalet ve çiçek çiziyorum.

Bu iki cümle, İsa peygamberi “çarmıh”a mahkûm ederek, Tarı’nın oğlu” ilan ederek gerçek konumundan saptıran Hristiyan dünyasına karşı hakikatin, sıhhatin, selametin sağlam ve güzel cevabı gibi göründü.

Hasan Bozdaş’ın şiirinde buna benzeyen/benzemeyen pek çok güzellik buldum. Elbette nüfuz edemediğim sözleri de var. Fakat anladığımı sandığım dizeleri, yeterince heyecan verici. Meselâ şu dizeler bana hemşehrisi rahmetli Sezai Karakoç için söylenmiş gibi geldi:

şair ipten değildi rüzgârda eğilmedi öldükten sonra da koşan bir at çizmişti.

yanaklarına tanıdık bir koku ve saadet gözlerine çiçek çekildi.