Türk arkeolojisinin sağlam köklerini göstermek istedik

Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü arkeoloji alanında ezber bozan kitaplarla yayın hayatına adım attı. 12’si çeviri 15’i yerli 27 yayınla yola çıkan kurumun yayın kurulunda yer alan Fahri Aral ve Asım Erverdi sorulamızı cevapladı. Erverdi, yayınladıkları kitaplar için “Köklü bir arkeoloji bilimi geçmişimiz olduğunu bugünün okuruna göstermek istedik” diyor.

Ayşe Olgun Yeni Şafak
Fahri Aral ve Asım Enverdi

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ortaklığında, Avrupa Birliği’nin desteğiyle hayata geçirilen Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü bilimsel ve ilmi nitelikli eserlerle yayın dünyasına da oldukça iddialı girdi. Arkeoloji alanında birbirinden değerli 30’a yakın yerli ve tercüme eser ilk etapta okurla buluştu. Bu eserler arasında özellikle Müze-i Hümayun’un kurucusu Osman Hamdi Bey’in eserleri, Cumhuriyet döneminin önemli isimlerinden Ekrem Akurgan’ın kaleme aldığı kitaplarının yanında Remzi Oğuz Arık’ın ilk kez gün ışığına çıkan Kazı Defterleri dikkat çekiyor. Ayrıca Albert Gabriel’in İslam Sanatı ve Mimarisi gibi arkeoloji alanında önemli kaynak teşkil edecek eserleri de okurla buluşturuldu. Sualtı arkeolojisi ve çocuk yayıncılığının yanında bu alanda yayına başlayan bir de süreli yayın hayata geçirildi. Doğan Hızlan, Fahri Aral, Hale Ural, Hakan Tanrıöver, Prof. Dr. Nevzat Çevik, Prof. Dr. Kutalmış Görkay, Doç. Dr. Rana Özbal, Asım Onur Erverdi, Prof. Dr. Fahri Temizyürek, Mehmet Ulusel’in yayın kurulunda olduğu ve 130 ilim ve bilim adamının katkı sunduğu yayınlarla ilgili Yeni Şafak Kitap’ın sorularını Fahri Aral ve Asım Erverdi cevapladı.

-Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü arkeoloji alanında ihtisaslaşmış Türkiye ve Avrupa’dan çok sayıda kültür, sanat ve bilim insanı katkısıyla bilimsel çalışmalar ve ilmi nitelikli kapsamlı yayın faaliyetlerine başladı. Bu proje nasıl ortaya çıktı? Özellikle arkeoloji alanında yayın dünyasına katkıları ne olacak?

Fahri Aral: Arkeoloji camiası ve akademik çevrelerce, Türk arkeoloji enstitüsünün olmamasının eksikliği uzun yıllardır dile getiriliyordu. 2014 yılı haziran ayında düzenlenen 36. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu’nda, Prof. Dr. Işın Yalçınkaya’nın bu eksikliği bir kez daha hatırlatması üzerine Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Başkanı Fatma Şahin, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bir mektup göndermesiyle bu süreç başladı. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Enstitü’nün hayata geçmesi için görevlendirdiği Hale Ural ve Hakan Tanrıöver tarafından hazırlanan Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü projesi, Avrupa Birliği Bakanlığı’na sunuldu ve 2015 yılının ocak ayında kabul edildi.

Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü proje uygulaması Aralık 2018’de başladı. Kontrat Makamı, Merkezi Finans ve İhale Birimi, Ana Faydalanıcı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Proje Ortağı ise Gaziantep Büyükşehir Belediyesi. Hale Ural ve Hakan Tanrıöver liderliğinde kurulan teknik ekip, tüm gücüyle, yüz yılı aşkın süredir hayali kurulan Enstitü’nün hayata geçirilmesi için çalışmalara başladı. Teknik ekip, Enstitü’nün amaçlarına ve faaliyetlerine yönelik çalışmaları sürdürürken, Fatma Şahin tarafından Enstitü için tahsis edilen tarihi Kendirli Kilisesi ve Latin Okulunda da (Kendirli Kompleksi) restorasyon için harekete geçildi. Projenin her bölümündeki ve aşamasındaki çalışmalar, alanında kendini kanıtlamış ve tam liyakat sahibi bilim ve kültür-sanat insanları, bürokratlar, sanatçılardan oluşan toplam 430 üye tarafından yürütüldü. Arkeoloji alanında, yayın dünyasında, tek seferde 27 eserin yayınlanması zaten başlı başına oldukça önemli bir katkıdır. Bunun üzerine, bu yayınlar belirlenirken önde gelen isimlerden oluşan bir Yayın Kurulu’nun olması ve bu eserler için alanlarında uzman 130’dan fazla bilim, kültür-sanat insanının çalışmış olması bu yayınların niteliğini de üst seviyeye çıkarmıştır. Yani hem nitelik hem de nicelik olarak fayda sağlamıştır. Ayrıca bu yayınlar hem ilerleyen süreçte Enstitünün yayın faaliyetleri için hem de naçizane arkeoloji yayıncılığı için yol gösterici niteliktedir.

TÜRKÇE’YE İLK KEZ KAZANDIRILAN ESERLER

Türk arkeolojisinin ve müzeciliğinin kurucusu kabul edilen Osman Hamdi bey tarafından neredeyse 140 yıl evvel yayınlanmış, Türk arkeolojisinin başlangıç eserleri olarak kabul edilen bu kitapların kendi dilimize kazandırılması Türk arkeolojisinin temellerini ve köklü geçmişini göstermesi açısından önemli bir adımdır.

-Türk arkeolojisini ve kültürel miras çalışmaları bu yayınlarla bir anlamda kayıt altına alındı. Oluşturulan seride ilk kez basılan kitaplar dikkat çekiyor. Bu seri oluşturulurken nasıl bir yol izlediniz?

Asım Erverdi: Bu eserler 130 bilim insanının emeğiyle ortaya çıktı. Bu yayınlar, Enstitü’nün 2022 yayınları olarak aslında sadece bir başlangıç ve gelecek için yol göstericidir. Bu nedenle ilk aşamada Enstitümüz tarafından yayınlanan çeviri eserler seçilirken oldukça hassas davranılmış ve ilk kez basılan eserlerin belirlenmesinde de oldukça seçici olunmuştur. Örneğin, Osman Hamdi Bey tarafından yayınlanan “Nemrut Dağı Tümülüsü” ve “Sidon Kral Mezarı Kazısı” yayınları. Türk arkeolojinin ve müzeciliğinin kurucusu olarak kabul edilen Osman Hamdi Bey tarafından neredeyse 140 yıl evvel yayınlanmış, Türk arkeolojisinin başlangıç eserleri olarak kabul edebileceğimiz bu kitaplar, bugüne dek kendi dilimizde yayınlanmamıştı. Ya da bunun yanı sıra akademik anlamda Türk arkeolojinin ilk neslinden olan Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal hocanın “Frig Sanatı” ve “Urartu ve Eski İran Sanat Merkezleri” gibi temel referans kitapları bugüne kadar Türkçeye çevrilmemişti. Eğer Türk arkeoloji ekolünü oluşturmak istiyorsak eğer bu kitapları anadilimize kazandırmamız gerekmekteydi. Bunun yanı sıra bu kadar zengin bir coğrafyada, eksik kalmış konuları da ön plana çıkararak, gündemimize alarak, bu eksiklikleri de gidermek istedik. Örneğin, Türk ve İslâm Arkeolojisi bu noktada en öne çıkan konulardan birisiydi. “İslâm Arkeolojisi El Kitabı” adıyla Türkçeye kazandırdığımız yayın, 2020 yılında yani projemiz devam ederken “The Oxford Handbook of Islamic Archaeology” ismiyle, Oxford Üniversitesi tarafından yayınlanmıştı. Yayın kurulumuz yayın tablosunu belirlemiş olmasına rağmen, bu konudaki eksikliği bildiğimiz için hemen yayın grubumuza dahil ettik ve yayın haklarını alarak Türkçeye kazandırdık. Ya da Albert Louis Gabriel tarafından 2 cilt olarak yayınlanmış olan “Anadolu’daki Türk Anıtları” serisini Türkçeye kazandırma sebebimiz buydu. Sualtı Arkeolojisi konusunda temel referans kitabına ihtiyaç olduğunu fark ettiğimiz için “Türkiye’de Sualtı Arkeolojisi” kitabını hem Türkçe hem de İngilizce yayınladık. Ya da gelişen teknolojilerin arkeoloji alanında da kullanıldığını bildiğimiz için “Arkeolojide Bilişim Teknolojileri” kitabını yayınladık.Toplamda, 12’si çeviri 15’i Türk arkeolojisinin ihtiyaçlarına göre, alanında tam yetkinliğe sahip hocalarımız tarafından hazırlanan 27 yayının her biri sağlam nedenlere dayanılarak yayınlandı. Enstitü bu yayınlarla uluslararası bilimsel nitelikte ve vizyonda devam edeceğini göstermiştir. Türk arkeoloji ekolünün oluşması için çok önemli adımlar atmıştır. Yayın Kurulumuz ise şu şekilde; Doğan Hızlan, Fahri Aral, Hale Ural, Hakan Tanrıöver, Prof. Dr. Nevzat Çevik, Prof. Dr. Kutalmış Görkay, Doç. Dr. Rana Özbal, Asım Onur Erverdi, Prof. Dr. Fahri Temizyürek, Mehmet Ulusel.

-Sizlerin de belirttiği gibi Türk arkeolojisi ve müzeciliğinin kurucusu Osman Hamdi Bey’in Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nin heykel bölümü hocası Osgan Efendi ile birlikte 1883’de Fransızca yayınladıkları Nemrut Dağı Tümülüsü başlıklı eser gibi aslında Türk arkeolojisinin 100 yıllık hikayesine katkı sunacak eserler var bu seride. Osman Hamdi Bey’in Sidon Kral Mezarı Kazısı’na dair kaleme aldığı rapor da ilk kez bu seride dilimize kazandırıldı. Bu eserler Türk arkeolojisine nasıl bir katkı sunacaktır?

Asım Erverdi: Bu konuyu aslında birden fazla bakış açısıyla düşünmek lazım. İlki, o dönemin şartları altında, arkeoloji bilimi henüz gelişimine yeni başlamışken, Osman Hamdi Bey tarafından oldukça detaylı bir kazı raporu hazırlanmıştır. Arkeolojinin temelindeki en önemli konulardan birisi belgelemedir ve bu kitap çok çok önemli bir belgeleme faaliyetidir. İkinci konu ise biraz daha sebep sonuç ilişkileri kurmamızı gerektirmektedir. Sidon kral mezarı kazısı, Osman Hamdi Bey’in bilimsel kariyerindeki ilk önemli adımdır. Aynı yıl içerisinde yayınladığı, Nemrut Dağı Tümülüsü ismiyle Türkçe’ye kazandırdığımız yayın da bu ilk önemli adımı güçlendirmiştir. Bu 2 yayın ile Osmanlı arkeolojisinin uluslararası düzeyde meşruiyet sağladığını bile söyleyebiliriz. Hatta 2 yayın ve bu yayınların uluslararası düzeydeki geçerliliği, Âsâr-ı Attika Nizamnamesine altlık olmuştur. Bu Nizamname ile eski eserlerin korunması yolunda büyük bir adım atılmıştır. Yani Osman Hamdi Bey, Sidon Kral Mezarı kazısını gerçekleştirip, bu kazıya ait verileri yayınladıktan sonra ulaştığı en nihai sonuç ülkemizde yer alan eski eserlerin korunmasına kadar uzanmıştır. Diğer taraftan Anadolu arkeolojisine emek veren erken bilim insanlarının, Türk arkeolojisinin temellerini oluşturan çalışmalarından seçkiler, köklü bir arkeoloji bilimi geçmişimiz olduğunu göstermek ve bu çalışmaların Türkçe dilinden okunmasını sağlamak yanında kurucu duayenlerimize bir saygının da ifadesidir.

İLK BİLİMSEL ENVANTERLERİMİZ

-Atatürk’ün bizzat Türk Tarih Kongresi’ne çağırdığı Avusturyalı ünlü sanat tarihçisi Josef Strzygowski’nin (1862-1941) kaleme aldığı ve 1903’de yayımlanan Küçük Asya: Sanat Tarihinin Bakir Toprakları başlıklı kitap da seride yer alıyor. Bu eserler aynı zamanda bu topraklarda yapılan ilk kayıt çalışmaları da diyebilir miyiz?

Fahri Aral: Bu ve serimizdeki diğer eserler Anadolu’nun farklı dönemlerine ve bölgelerine ait eserlerin kalıntıların ilk bilimsel keşiflerini ve değerlendirmelerini içermekle birlikte ülkemiz adına elbette ilk bilimsel envanter çalışmaları anlamına da gelmektedir.

-Serinin dikkat çeken çalışmalarından birisi de Anadolu’yu karış karış gezerek Türk mimari eserlerini kayda alan Albert-Louis Gabriel’in çalışması. Bu önemli eserin ilk kez iki cildi de Türkçeye kazandırılıyor. Bugün Anadolu’da Türk mimarisi üzerine çalışma yapacak bir araştırmacıya katkı sunan önemli bir kaynak eser. Bugün bu eserin devamı sayacağımız başka çalışmalar da yapılmış mı diye merak ettim?

Fahri Aral: Amasya, Tokat, Sivas, Kayseri ve Niğde illeri sınırlarında kalan Türk anıtları Gabriel’in bu iki ciltlik anıtsal eserine ilk kez bir arada değerlendirilmiş ve yayınlanmıştır. Elbette bölgedeki bu anıtlar üzerine daha sonra çalışmalar ve yayınlar yapılmıştır. Gabriel bu çalışmaların öncüsü olmuştur. Anadolu’yu gezen Albert Louis-Gabriel mimar, arkeolog, tarihçi gibi çok yönlü oluşu ile karşılaştığı tüm Türk mimarisini kayda geçirmiştir. Bu süreçte oluşan 2 cilt eseri Türkçeye çevrilmiştir. Albert Louis- Gabriel’in Anadolu tutkusu, Diyarbakır, Mardin, Batman, Hasankeyf, Nusaybin, Urfa ve Bitlis’te devam etmiştir.

DEFTERLERİN DEVAMI DA GELECEK

Remzi Oğuz Arık’ın 1930 ve 40’lı yıllarda çeşitli kazı alanlarında yaptığı çalışmalara ait, bugüne kadar muhafaza edilen günceleri, yazışmaları ve görsel materyaller erken Türk arkeolojisinin önemli belgeleri olarak arkeoloji dünyasına sunulmuştur.

-Evet Remzi Oğuz Arık’ın kazı defteri de bu seride ilk kez günışığına çıktı. Çok özel bir çalışma olmuş. Bu kazı defterinin hikayesi nedir? Bu kazı defterlerinin devamı da gelecek mi?

Asım Erverdi: Arık’ın 30 ve 40’lı yıllarda Alacahöyük, Karaoğlan, Hacılar gibi çeşitli kazı alanlarındaki çalışmalarının çok değerli günceleri, yazışmaları ve görsel materyalleri bu sandıklarda korunmaktayken bu yayınla erken Türk arkeolojisinin bu önemli belgeleri arkeoloji dünyasına sunulmuş ve böylelikle de yok olmaktan da kurtarılmıştır. Çeşitli erken dönem arkeologlarına ait bunun benzeri belgelerin varlığını biliyoruz. Enstitü zaman içinde bu seriyi devam ettirecektir.

-Aynı zamanda seride denizaltındaki arkeolojik dünyaya da dikkat çeken önemli bir çalışma var. Bu eser aynı zamanda zengin sualtı mirasımızın da haritasını çıkarıyor. Hem yayıncılık hem de arkeolojik çalışma olarak denizaltı arkeolojisi pek gündeme gelmiyor. Bunun sebebi sizce nedir? Bu yayınlarla bu alanda da bir ezber bozulur mu?

Asım Erverdi: Sualtı Arkeolojisi diğer arkeolojik çalışmalara göre daha sonra başlamış ve az sayıda çalışma gerçekleştirilmiştir. Şimdilerde bu ivme yükselmektedir. Gündeme çok sık gelmese de son dönemlerde üzerinde durulmaya başlanmıştır. Bu eksikliğin giderilmesi ve geç kalmışlığa dikkat çekmek ve de bilim dünyasını genel bir yapıtla bilgilendirmek üzere bu kapsamlı çalışma sualtı arkeolojisi çalışan bilim insanlarının yazılarından oluşan bu kapsamlı eserle ilk kez bir bütün olarak Türkiye’de Sualtı çalışmaları biçiminde yayınlanmıştır. Bu tür çalışmaları artırarak ve üzerinde durarak bildiklerimizin dışına çıkmak mümkündür.

İSLAM SANATI GEÇ KALINMIŞ BİR ALANDI

-Richard Ettinghausen, Oleg Grabar ve Marilyn Jenkins-Madina’nın kaleme aldıkları 1987’de İngilizce olarak basılan İslam Sanatı ve Mimarisi (650-1250) kitabı da dikkat çekici. Bu seri aynı zamanda bu topraklarda yüzlerce yıldır Türk ve Müslümanların medeniyetlerine de ayna tutuyor. Arkeoloji dünyasında İslam sanatı üzerine çalışmalar neden geç dönemde başlanılmış? Bu konuda görüşleriniz nedir?

Fahri Aral: Aslında İslam kültürünün ve bunun olgunlaştırdığı sanatla mimarinin taşındığı farklı karakterleri çözebilmek için inanç oluşumlarının kökenlerine inmemiz gerekir. İşte tam da bu nedenle İslâm sanatını, mimarisini, yaratılan formları ve bunların yaratılma biçimlerini iyi kavramak gerekir. Bundan dolayıdır ki bu süreç biraz zaman almış ve geç dönemde başlamasına neden olmuştur. Türk İslam Sanatları üzerine çalışmalar -tam yeterli olmasa da- yapılmaktaydı ancak arkeoloji disiplininde Türk İslam sanatı ve kültürüyle ilgilenmek ayrı bir konudur. Şimdilerde bu teknikte çalışmalar çoğalmaktadır. Enstitü bu geç kalınmış mesele üzerine de dikkat çekmeyi ve yeni bir ivme kazandırmayı amaçlamıştır.

-Anadolu arkeolojisi üzerine çocuklar için Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü tarafından Arkeoloji Macerası isimli bir kitap da yayınladı. Çocuklar için nasıl bir okuma haritası belirlediniz?

Fahri Aral: Anadolu arkeolojisi üzerine çocuklara yönelik yaptığımız yayınlarda amacımız, erkenden çocuklarda tarih ve kültür bilincini oluşturmaktır. Bu amaca sadece yayınlarla değil, projemiz kapsamında gerçekleştirdiğimiz eğitim programlarımızla da ulaşmaya çalıştık.

Asım Erverdi: Enstitü’nün adında sadece “Arkeoloji” değil “Kültürel Miras” da bulunmaktadır. Bu gibi yayınlarda amacımız çocuklardan başlayarak koruma bilincini, tarih ve kültür bilincini yükseltmektir. En önemli misyonlarımızdan-işlerimizden biri de çocuklarımızı erkenden bilinçlendirmek ve eskiçağ bilimlerine heveslendirmektir. Bu amaca sadece bu yayın ile değil, projemiz kapsamında gerçekleştirdiğimiz eğitim programlarımızla da ulaşmaya çalıştık. Aynı zamanda düzenlemiş olduğumuz I. Arkeoloji Şûrası’nda da çocuklarımıza özel alanlar ve etkinlikler oluşturduk. Bu kitapta ise ilk adım olarak çocukların sorularını yanıtlamaya başladık. Hiç arkeolojinin ne olduğunu, nasıl bir bilim olduğunu düşündünüz mü? Gibi sorulara yanıt vermeye çalıştık. Daha sonra ise ; Arkeoloji Macerası kitabı çocukları yedi günlük bir arkeoloji kampına çağırdı. Bu yaklaşım ile çocukların hayal güçlerini ve araştırma yöntemlerini geliştirmeyi amaçlayan bir harita çiziyoruz.

-Aynı zamanda Doç. Dr. Rânâ Özbal’ın editörlüğünde Türkçe ve İngilizce hazırlanan uluslararası hakemli bir dergi de çıkarıyorsunuz. Arkeoloji üzerine bugün yapılan çalışmalar da bir anlamda kayıt altına alınıyor ve tartışmaya açılıyor diyebilir miyiz?

Fahri Aral: Enstitü’nün sürekli periyodik yayınının ana amacı, bilimsel bilgiyi yayacak akademik tartışmaortamı sağlamak ve bu sayede bilimsel diyalog ile bilimler arası ilişkiyi teşvik etmek. Yayını özenle hazırlayıp her makaleyi hem İngilizce hem de Türkçe yayınlamayı hedefliyoruz. İngilizce makalelerin Türkçe olarak da yayınlanması, yalnızca Türkçe’nin terminolojik açıdan zenginleşmesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda uluslararası çalışmaları yerel bağlamlara da taşıyacak. Aynı şekilde Türkçe makalelerin İngilizce yayınlanmasına katkıda bulunmak da yerel araştırmaların uluslararası görünürlüğünü artırmaya ve dolayısıyla Türk araştırmacıların çalışmalarını geniş platformlarda paylaşılabilmesine hizmet edecek. Türkçe ve İngilizce dillerinde hazırlanan derginin ilk iki sayısı (2021-1 ve 2022-2) yayınlanmıştır. Yayın Kurulu’nun biçimlendirdiği ve hakemli statüde olan bu seri aralıksız olarak devam ettirilecektir.