Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti ve Türkiye-Cezayir ilişkisi

Türkiye Cezayir’i sömürecek diyenler tarih konusunda aşırı cahil ve gerçekten çok utanç vericiler. O cahillere diyorum ki Barbaros Hayrettin’i veya Komutan Aruj’u araştırsınlar belki biraz anlarlar. Endülüs’ün düşüşünden sonra Türkiye müdahale etmeseydi Cezayir’in de düşeceğini belki o zaman anlarlar. Ne yazık ki bugün biz artık dünün Cezayirlileri gibi değiliz.

Haber Merkezi Yeni Şafak

DR. ANDURREZZAK MUKRİ - BARIŞ TOPLUMU HAREKETİ LİDERİ

Bu makalede Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın Cezayir ziyaretinden ve samimiyetinden doğan tartışmalar ele alınacak. Dolayısıyla bu makalede birçok soruya cevap verilecek. Bilinmelidir ki, Türkiye’ye karşı ideolojik tavır sergileyenlerin, Cezayir halkının hissiyatını bilmeyen ve Cezayir’in tarihi hakkında cahil, Cezayir Arap İslam milletinin menfaatlerini gözetmeyen, hatta yabancı güçlere hizmet eden bir grup olduklarını belirtmekte fayda var.

Vatanseverlik, fedakârlık isteyen bir duygu olup ispatlanması ve kanıtlanması uzun seneler alır. Ancak vatanseverlik adı altında atıp tutmalar fedakârlık istemez, hatta onu ispatlayacak tarih dahi yokdur. Anlamsız hareketlerden ibaret bu tavırlar hakiki vatanseverleri engelleyemez. Onlar bu ülkenin geleceği için dış ilişkiler kuruyor. Şükürler olsun ki bu ülkeye hizmetlerimiz hem ses hem görüntü ile ispatlanmış olup her şekilde kaydedilmiştir. (Cezayir’de şüphe ve kargaşa zamanlarında 1994 yılında Şikago’da gerçekleşen İslami Konferans’ta Şeyh Mahfuz ile seminer kayıtlarıma bakabilirsiniz.) Ümmet bilinci ile hareket eden ile aşiret (kabile) bilinci (asabiyet) ile hareket eden arasında dağlar kadar fark var. Vatan bilinci ile insanlığa hizmet eden ile vatanseverliği bahane edip her gün vatanını sırtından vuran arasında dağlar kadar fark var. Bilhassa kamuoyu tarafından dış güçlerin ajanı oldukları tespit edilen, dostlarının dahi savunamadıkları o gruplar yok mu?..

TÜRKİYE’NİN BAŞARILI TECRÜBELERİ

Türkiye’den bahsettiğimizde daha önce istifade ettiğimiz başarılı tecrübelerin bir benzerinden bahsediyoruz. Bizim gibi ilerleme/büyüme sorunu yaşayan ülkeler arasında Türkiye, uluslararası ölçüler seviyesinde bir başarı sağlamıştır. Aynı şekilde bu tecrübe Brezilya, Vietnam, Güney Afrika ve Polonya’nın da tecrübesidir. Hatta Müslümanların tecrübe icmasıdır. Malezya ve Endonezya gibi. İşte bu tecrübe, kendi kimliğimizi kenara atmadan ve batı kültürünü rehber edinmeden gelişim ve kalkınmanın olmayacağını iddia eden laiklerin görüşlerini boşa çıkarmıştır. Aynı zamanda bu tecrübe Müslümanların birikimi olup Müslümanlar özgür bırakıldığında kendi ülkeleri için neler başarabileceklerini ispatlamıştır.

Türkiye’nin Erdoğan tecrübesinde entelektüel ve siyasi yönden umumi manada Mağrip ve bilhassa Cezayir düşüncelerinden /fikriyatından yararlanılmış olup, hatta kendisi Malik Bin Nebi’nin fikirlerinden istifade ettiğini belirtmektedir. Aynı zamanda bu tecrübe, gayrimüslimlerle siyasi anlaşma ve alakalarda Mahfuz Nehnah ve Barış Toplumu Hareketi’nden esinlenmişdir (mülhemdir). Bu noktayı 2015 yılında Halduniye Yayınevi tarafından basılan “Geçmişten Geleceğe Cezayir’de İslam Hareketi” kitabımda ayrıntılı (mufassalen) açıklamış idim. Kitabımdaki şu başlığın altında: “Erdoğan ve Nehnah: Desteklenen ve Zulüm Gören” Saadet Partisi (öncesinde Refah Partisi) ile askeri yönetim arasındaki çatışmada Erdoğan’ın kullandığı stratejiyi açıklayarak kutuplaşmayı nasıl kırdığını, ülkenin kalkınmasını nasıl başlattığını anlattım ve bu stratejilere ülkemizin de ihtiyacı olduğunu belirtmiştim. Dolayısıyla biz önceden de Türk tecrübesinin doğru bir deneme olduğunu ve bu denemeden ders alınması gerektiğini ifade etmiştik. Türkler bize, sizden öğrendik, dediğinde, bunun karşılığında düşmanlarımızın ne söylediği asla önemli değil.

ERDOĞAN’IN ÖNEMLİ ZİYARETİ

AK Parti ile dostluğumuzu saklayamayız. Bunda saklanacak bir şey yok. Dolayısıyla fikir birliğimizin devam etmesiyle, ilgili partinin tecrübelerinden istifaden onur/kıvanç duyduğumuzu belirtmek isterim. Barış Toplumu Hareketi olarak yabancı ülke partileri ile birtakım anlaşma ve işbirliği protokollerimiz olacak. Çin Komünist Partisi ile işbirliği protokolümüzün olduğu gibi. AK Parti ile yakınlaşmamız Çin Komünist Partisi gibi işbirliği protokolü imzalama derecesine ulaşmamıştır, ancak iki tarafın menfaatleri doğrultusunda böyle bir fırsat doğar ise kaçırılmayacağı da âşikârdır.

AK Parti ile yakınlığımızın temel felsefesi ideolojik ve etnik menfaatler olsaydı, kendimize o kadar yakın hissetmezdik. Biz söz konusu partinin hikmetli, akılcı ve ülkesine karşı vatansever olduğunu düşünüyoruz. Partinin kökü İslâmi akım yönünde olsa da parti ülkesinde özgürlük/hürriyet, adalet ve büyümeye yoğunlaştı. Erdoğan’ın ziyaretiyle bizi kimlik savaşına döndürmek isteyenler hatalı. Bizim AK Parti’den faydalanacağımız sahalar kimlik konusu değil, bilakis gelişim, özgürlük/hürriyet ve adalet konularıdır.

ARAP-TÜRK-SÜNNİ BİRLİĞİ

Türkiye Cezayirliler için Fransa’dan sonra en çok tercih edilen ülke. Cezayir’in farklı grupları Türkiye’yi sık sık ziyaret etmekte. Cezayir’den laikler, Müslümanlar, dindarlar, iş adamları, doktorlar, mühendisler, eğitimciler, sporcular v.s. her türlü grup Türkiye’ye seyahat etmekte. Türkiye’nin tercihinin sebebi, Fransa’da olduğu gibi sosyal veya ailevi sebeplerden dolayı değil, Türkiye’de özgürlüklerin olması, aynı zamanda uygun fiyatlarda turizm hizmetlerinin sağlanması. Ve daha birçok özellikten dolayı Türkiye seyahat alanında Cezayirliler için tercih merkezini oluşturmuştur.

Biz, Mağrip Birliği, Arap Birliği ve İslam Birliği öncüleriyiz. Mağrib, Arap ve Müslüman partilere yakınlaşmamızın sebebi bu birlikleri savunduğumuzdandır. İttihat konusundaki vizyonumuz/görüşümüz, ilkin şubatdta ortaya çıkardığımız dış hedef duyurumuzun çerçevesindedir: “Arap ve Müslüman kimliği altında Kuzey Afrika’nın birleşmesi.” Siyasi vizyonumuza göre, Arap ve İslam dünyasında depreşen/körüklenen bilhassa etnik çatışmaların çözümü, Arap-Türk-Sünnî Birliğin oluşturulmasından geçmekte. Diğer Sünnî ülkeler bu birliğe dâhil olmaları için teşvik edilecek, böylece İran’ın emperyalist hayallerine sınırlama getirilecek. Dolayısıyla asıl hedef “Şüphesiz mü’minler birbirleriyle kardeştir” ayetine istinaden tek kıble ümmetinin, kardeşlik ruhu ile birlik ve beraberlik içinde İslam Birliğini kurmakdır.

FRANSA İLE DEĞİL TÜRKİYE İLE YAKINLAŞMALIYIZ

Fransa’dan çok Türkiye ile yakınlaşmayı tercih etmemiz saklanmayacak bir gerçektir. Ülkemiz, Fransa ve Avrupa ülkeleri ilişkisinde iktisadi yönden büyük zorluklar /baskılar altındadır. Bunun sebepleri: a) Fransız ekonomi lobileri, Cezayir’in mali imkânlarından istifade ederek, sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinde ülke iktisadiyatına zarar vermiştir. Hatta bu konuyu defalarca dosya, belge ve istatistiki veriler ile kanıtladık. b) Avrupalılar ile yapılan ortaklık anlaşmasından birçok Cezayirli yetkili ve Cezayir’in eski bakanları uzun süredir şikâyetçi, ancak, bu konuda değişiklik yapılamıyor. Cezayir’in Türkiye’ye yakınlaşması diğer ülkelere kapısını kapatması manasına gelmemekte. Böyle bir düşünceye kapılanları ya saf ya çatışmaya yol açmaya çalışan kaosçular / provokatörler diye adlandırabiliriz. Aynı şekilde memleketin menfaati istikametinde çalışan devletler diğer devletler ile bağlantı kurmak zorunda olup, bu ilişkiler karşılıklı menfaat ilkesi ile kurulmaktadır.

TARİHİ DOĞRU OKUMALIYIZ

Türkiye-Cezayir yakınlaşmasına ve Erdoğan’ın ziyaretine karşı gelenlere tepkimiz bu konuda ideolojik gerekçelerden dolayı itiraz gösterenlere yöneliktir. Bunlar aşırı laikler olup Fransa’nın menfaatine çalışmaktadırlar. Aynı zamanda Cezayir kamuoyununda da bu konu gayet açıktır. Türkiye’ye yakınlaşma konusuna siyasi gerekçelerden dolayı muhalefet edenler ise bu konuda özgürdür. Ancak bu hizipler ile tartışmaya açığız. Tartışmamızda sıkıntı yaşamadan doğru yönleri seçerek bazı hataları ayıklayabiliriz.

Türkiye Cezayir’i sömürecek, diyenler tarih konusunda aşırı cahil ve gerçekten çok utanç vericiler. O cahillere diyorum ki: Barbaros Hayreddin’i veya Komutan Aruj’u araştırın, belki biraz anlarsınız Endülüs’ün düşüşünden sonra Türkiye müdahale etmeseydi Cezayir’in de düşeceğini belki o zaman anlarsınız!.. Ne yazık ki bugün biz artık dünün Cezayirlileri gibi değiliz

Ne tuhaftır ki bu gerçekler kurtuluştan itibaren Cezayir okulları müfredatları tahrif edilmeden önce verilmişti. Osmanlı Devleti bazı dönemlerinde zayıflamıştı, evet ve Fransa’nın savaşında Cezayirlilerin çoğu iktidardan uzaklardı, ama bu gerçekler Türkiye ile İslami kardeşlik bağımızın olduğunu inkar ettiremez. Osmanlı Devletinde Müslümanların şanını örtemez. Aynı şekilde Türklerin iktidar zamanında Cezayir filosu denizin efendisiydi. Bu da bir hakikat. Bütün Cezayirliler okuma yazma bilirlerdi. Cezayir’in bilim merkezi olması ile birlikte Fransa’ya buğday ihraç edebilen ekonomik güce sahipti. Türklerin varlığını Fransa’nın sömürüsüne benzetenlerin bile isteye (menfaatperestce) yanıldıklarını söyleyebilirim. Ne yazık ki Fransız sömürüsü tarafından Cezayir’de işlenen /irtikab edilen kanlı cinayetleri gizlemeye çalışan Fransa’nın ajanlarıdırlar. Bu sömürü sadece insanları katletmedi, insan onurunu da yerle bir etdi