'Ne oluyor Avrupa ile Türkiye arasında?'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Kemal Öztürk köşesinde Avrupa ve Türkiye'nin neden kavga ettiğine madde madde ışık tuttu. Salih Tuna, Abdullah Muradoğlu, Hasan Öztürk ve Hatice Karahan da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Salih Tuna, Hasan Öztürk, Kemal Öztürk, Abdullah Muradoğlu ve Hatice Karahan.
Kemal Öztürk, Salih Tuna, Abdullah Muradoğlu, Hasan Öztürk ve Hatice Karahan'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:




0. Bu bozulan ilişkinin sebebi nedir?
Bir çok meslektaşım soruyor bana, 'ne oluyor Avrupa ile Türkiye arasında?' Gittikçe gerilimi, sertliği artan bir ilişki biçimine döndü.

Güçlü medyası ile Avrupa bu sorunlu ilişki sebebini Türkiye'deki uygulamalara bağlıyor. Zaman zaman Arap medyasında da buradan alıntılar yapılıyor, Batı medyasında çıkan haberlerden etkilenen yorumlar ve kanaatler yayınlanıyor.

Geçen hafta Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye ile müzakerelerin dondurulması için tavsiye kararı alması ve buna Türkiye'nin sert cevabı ilişkilerin iyice gerilmesine neden oldu.

Kemal Öztürk'ün yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
1. Hep birlikte 'kurtuluş savaşı' mevzilerine gireceğiz
Kimsecikler bu saatten sonra hem “Atatürkçüyüm” deyip, hem de müstevli saraylarında el pençe divan duramayacak.

Ya Mustafa Kemal ya ajanlık; yok öyle ikisi birden.

Maskeler inecek!

Türkiye'yi, “terörü destekleyen ülke” olarak uluslararası topluma jurnallemek için FETÖ'yle kurduğunuz işbirliğini, “Atatürkçülükle” veya “Cumhuriyetçilikle” maskeleyemeyeceksiniz.

Hülasa…

Batı putperestliğinizi, müstevli postalı yalama sevdanızı, “Atatürk devrimciliği” diye pazarlayamayacaksınız.


Salih Tuna'nın yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
2. AB içinde de bir hayli etkili
'Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye yönelik politikası uzun süredir “ne içeri alalım, ne de dışarda bırakalım” pozisyonundan öteye geçmedi. Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Hırvatistan başta olmak üzere “Soğuk Savaş” döneminde otoriter rejimler tarafından yönetilen birçok ülkenin AB'ye girişleri çabuklaştırılıp kolaylaştırılırken Türkiye'ye sürekli “ev ödevi” çıkarılması işi yokuşa sürmekten başka bir anlama hamledilemez. Zaten AB içinde öteden beri Türkiye'nin Birliğe dahil edilmemesini savunan bir 'çevre'nin varlığı biliniyor. Zaman zaman, içlerinde taşıdıkları gerçek duyguları ele veriyorlar. Mesela, Türkiye için “İmtiyazlı ortaklık” önerisi bu yaklaşımın ürünü.


Abdullah Muradoğlu'nun yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
3. 'Poker suratlılar' etkin pişmanlıktan yararlanabilir mi
Hangi sürecin demeyin az biraz sabredin. Türkiye çetin bir mücadelenin henüz başında. Var oluş mücadelesidir bu… Ya parçalanıp küçük butik devletlere ayrılacağız. (Ki en az 5 milyon insanımızın canı demektir.)

Ya bağımsız bir ülke olarak tarih sahnesindeki yerimizi pekiştireceğiz.

Kanlı, meşakkatli, zorlu bir yolun henüz başındayız. Ne Gezi Provokasyonu, ne 17/25 Aralık süreci ne de 15 Temmuz kanlı Darbe Teşebbüsü bizi “bağımsızlık yolu”ndan alıkoyabildi.


Hasan Öztürk'ün yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
4. Trump sonrası İran meselesine nokta koyayım
Şöyle demişti, zamanın müstakbel ABD Başkan'ı: “O anlaşmayı yırtıp atacağımı söylemekten mutlu olurum”.

Yalnız şunu da eklemişti: “Fakat ne var biliyor musunuz? Hayat böyle işlemiyor”

İşte bu ifadeden yola çıkmak, bana mantıklı geliyor. Nitekim Trump'ın burada demek istediği, bu anlaşmayı yok saymanın zor olacağı idi sanki. Bunun yerine ise, aslında anlaşmayı “elden geçirmeyi” ajandasına alacağı haberini vermişti.


Hatice Karahan'ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız: