Elektrik için dergi bile çıktı

Elektrik tarihini gözler önüne seren Silahtarağa Elektrik Santrali’ni konuştuğumuz İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi Amed Gökçen, 20. yüzyılın başında İstanbulların elektrik kullanımını arttırmak için bir dergi bile çıkarıldığını söylüyor.

Aybike Eroğlu Yeni Şafak
Enerji Müzesi

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin yer aldığı Santralistanbul kampüsü, Osmanlı Devleti’nin kent ölçekli ilk elektrik santrali olan Silahtarağa Eletrik Santrali’ne ev sahipliği yapıyor. İstanbul’un 100 yılı aşkın enerji yolculuğuna ışık tutan santral, 1914 yılında Avusturya-Macar şirketi Ganz tarafından faaliyete başlamış. 1952’ye kadar İstanbul’un tek elektrik üretim merkezi olma özelliği taşıyan tesisin faaliyetleri ise 1983 yılında durdurulmuş.

YAĞMUR SÜRECİ GECİKTİRDİ

Silahtarağa Elektrik Santrali’nin temelleri 1910 yılında atılsa da faaliyete geçmesi 3 yıl sürmüş. Bu gecikmenin temelinde I. Dünya Savaşı’nın etkileri ve İstanbul’u etkileyen ciddi yağmur yağışları var. Yağmur sularının taşıdığı deri parçaların santrale dolması nedeniyle faaliyet gecikse de ilk olarak devlet kademelerine, cami ve kilise gibi dini mabetlere elektrik veriliyor. İstanbul halkı elektriğe kavuşması ise 1940 yılını buluyor.

ELEKTRİĞE İKNA SÜRECİ

İnsanların elektrik kullanmasını teşvik için ciddi bir ikna süreci söz konusu olduğunu arşiv belgelerinden görebiliyoruz. Bu süreçte devlet, elektrik ve elektrikli cihazların kullanımını teşvik için çok ciddi bir kampanya yürütüyor. Hatta insanlara elektriği anlatmak için Büyükada, Taksim Meydanı, Beşiktaş Meydanı, Kadıköy Meydanı gibi noktalarda sergiler düzenleniyor. Elektriğin toplumda kabul görmesi için “Ameli Elektrik” adıyla 67 sayı sürecek bir dergi bile basılıyor. Faturalarla beraber yollanan bu dergilerin hemen arkasında elektrikli aletler, giyim kuşam ve kadın gibi bölümlerin de yer aldığını ekleyelim. İlk olarak Osmanlıca daha sonra Türkçe ve Fransızca olarak ilk etapta 3 bin adet basılan dergi, arşiv kayıtlarına göre 47 bin 400 baskı sayısına ulaşmış. Tüm bunların yanında yine arşiv kayıtlarına göre 1930’lu yıllarda İstanbul’da yaklaşık 2 bin aydınlatma yer alırken, yürütülen elektriğe teşvik çalışmalarıyla bu rakam 1940’lı yıllarda 50 bine ulaşıyor.

EL EMEĞİ TEK KOPYA

İstanbul Bilgi Üniversitesi işte bu döneme ışık tutan milyonlarca belgeye ev sahipliği yapıyor. Arşivde henüz tasnifi yapılmamış on binlerce belge yer alırken, yurt dışından gelen araştırmacıların da belgeleri hayranlıkla incelediği biliniyor. 1938’e kadar yazılan belgelerin büyük çoğunluğu Fransızca veya Fransızların telaffuz edebileceği Türkçe ile hazırlanmış. İstanbul’daki ilçelerin elektrik altyapısını gösteren haritalar ise Alman mavisi denilen bir kâğıda hazırlanmış. Bir tür fotoğraflama sistemi de olan bu haritaların her biri elle çizilmiş. Haritalarda yer alan numaralar hangi bölgeye ait olduğunu gösteriyor. Söz konusu çizimler şimdiki haritalandırma sistemine çok yakın ve tek kopya olması nedeniyle büyük önem taşıyor.

MÜZAYEDELERDEN TOPLANDI

İstanbul Bilgi Üniversitesi alıncaya kadar uzun süre boş kalan Silahtarağa Enerji Santrali’nde ciddi hırsızlık olayları da yaşandığı da biliniyor. Okul, bu arşiv kayıtlarının elde edilmesi için ciddi bir bütçe ayırarak, yurt içi ve dışındaki müzayedelerden evrakların toplanması için girişimler başlatmış. İstanbul’un enerji serüveni işte bu şekilde gün yüzüne çıktığını söyleyebiliriz. Arşivde mühendislere ait tüm kişisel bilgiler, santrale ait tüm malzeme ve altyapı bilgilerinin yanı sıra her mahalleye ne kadar elektrik verildiğine ilişkin kayıt defterleri de yer alıyor. Türkiye’nin ilk istihbarat çalışmalarının izine de yine bu arşivde rastlamak mümkün. Ülkeye mühendis kimliğiyle gelen herkesin tek tek notları da yine burada tutulmuş.

İSTANBUL’UN ÇEHRESİ DEĞİŞTİ

İstanbul’da ilk olarak Galata-Pera olmak üzere Beyoğlu, Nişantaşı, Kurtuluş, Beşiktaş ve Sultanahmet civarına elektriğin verilmeye başladığını söyleyen İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Arşiv Sorumlusu Amed Gökçen de şunları anlatıyor: “Elektriğin İstanbul’da yaygınlaşması şehrin tüm yapısını bir bütün olarak değiştirdi. İki temel örnek üzerinden ilerlemek gerekirse; örneğin tramvayın kullanım alanının genişlemesi şehrin merkezini uç bölgelere yakınlaştırmış, merkez olarak belirlenen semtlerin sınırlarını ve etki alanını genişletti. Yeni iş alanlarının doğmasına yol açtı. Başka bir ifadeyle, ulaşım imkânının artması İstanbul’da ikamet edenlerin hareket alanını genişleterek şehrin doğal bir biçimde değişmesini sağladı. Benzer bir biçimde sokakların aydınlatılmasına ilişkin yürütülen çalışmalar gece-gündüz, aydınlık-karanlık farkı üzerinden belirlenmiş olan sosyal hayatın ve kültürel faaliyetlerin çeşitlenmesini sağladı. Ayrıca var olan aktiviteler de değişti. Özellikle gece sokağa çıkma şansının olduğu semtlerdeki ekonomik dengeler ve nüfus yoğunluğu ciddi şekilde değişti.”

ÇOK HIZLI YAYGINLAŞTI

Silahtarağa Elektrik Santrali’nde üretilen elektriğin, şehir odaklı bir dağıtım fikrinden etkilendiğini söyleyen Gökçen, “Bu sebeple sadece kamu binalarında veya alanlarında kullanılmadı. Başta özel şirketler olmak üzere devlet dışı tüm alanlarda elektriğin çok hızlı bir şekilde yaygınlaştığını söyleyebiliriz. O dönemlerde orta sınıf ailelerin ev alet ve gereçlerini teminiyle birlikte elektrik ev hayatının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bu yıllarda elektrik kullanımının yanı sıra elektrikli cihazların da alımının yaratacağı sermaye aktarımı sebebi ile elektrik kullanımı devlet tarafından doğrudan teşvik ediliyordu” ifadelerini kullanıyor.

SANTRAL KÜLLERİNDEN DOĞDU

Santral yok olma sürecine girmişken İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin devreye girmesiyle Türkiye’de kültür-sanat alanında bugüne kadar gerçekleştirilmiş en kapsamlı dönüşüm projelerinden biri hayata geçirildiğini belirten Gökçen, “Bu alanlar Türkiye’nin ilk endüstriyel arkeoloji müzesi olan Enerji Müzesi’ne dönüştürüldü. Bu dönüşümün ilk adımı, elektrik üretiminin durduğu 1983’ten sonra çalışmadığı için paslanmaya başlayan türbin-jeneratör gruplarının ve diğer makinelerin uzman ekipler tarafından temizlenmesi ve özel bir koruyucuyla kaplanarak paslanmanın durdurulması oldu. Koruma çalışmalarının uzun soluklu ve titiz bir emeğin ürünü. Kontrol odasında kaybolmuş ya da tahrip olmuş parçalar yerlerinde işaretlendi, mevcut parçalar pasa karşı korundu” diyor.

8 SANATÇI ATÖLYE YAPACAK

Enerji Müzesi, hafta içi her gün okul grupları tarafından ziyaret ediliyor. Hafta sonları da aileler bireysel olarak çocuklarını buraya getirebiliyor. Yaz döneminde okulların kapanmasıyla beraber Çocuk Yaz Sanat Okulu düzenleniyor. Bu okul kapsamında, çocukların müzeleri daha iyi öğrenmeleri ve müzelerin işleyişlerini de keşfedebilmeleri için atölye programları sunuluyor. Müzecilik atölyelerinden İstanbul Bilgi Üniversitesi koleksiyonu kapsamında yer alan sanatçı atölyelerine, dijital sanatlardan beden ve sanat ilişkisine farklı konuları ele alan bu program 29 Temmuz 2022’e kadar Santralistanbul Enerji Müzesi’nde gerçekleştirilecek. Düzenlenen atölyelerle çocuklara enerji kavramı daha net bir biçimde anlatılıyor.

MÜZEYE DASA ÖDÜLÜ

Enerji Müzesi’nin giriş katında ziyaretçilerin kendi elektrik enerjisini üretebileceği, pil veya manyetik heykeller yapabileceği, inatçı bir bavulla uğraşacağı, binlerce volta çekinmeden dokunabileceği ve bunlar gibi daha birçok deneyi gerçekleştirebileceği tam 22 etkileşimli ünitenin yer aldığı, eğlence ile bilimin buluştuğu Enerji Oyun Alanı var. Son olarak ekleyelim: Enerji Müzesi, renovasyon çalışmalarının tamamlanması ardından 8 Eylül 2007’de ziyarete açıldı ve 2012 yılında Avrupa Müze Akademisi tarafından DASA Ödülü’ne layık görüldü. İstanbul Bilgi Üniversitesi, müzenin Türkiye’nin eski enerji kaynaklarını kitlelere ulaştırmak ve bu mirası uluslararası kültür, sanat ve eğitim platformlarıyla bir araya getirmek amacıyla disiplinlerarası etkinliklere ev sahipliği yapmasını da teşvik ediyor.

Tarihi gazhane müze oluyor