|
Millet halka karşı

Cumhuriyetin ilk yılları... Bir grup üniversite öğrencisi "ülkelerini tanımak" için kasaba kasaba, köy köy dolaşıyorlar. Orta Anadolu"nun bir köy yolunda, yolun tam ortasına devrilmiş koca bir ağaçla karşılaşıyorlar. İlerdeki bir ağacın altında da baltası omzunda, çubuğu ağzında bir amca oturuyor. Gençlerden biri soruyor: "Amca, sen bu ağacı yolun ortasına devirmişsin, ama halk nerden geçecek?" Amca, hiç istifini bozmadan, yolun yanındaki patikayı işaret edip cevap veriyor: "Halkı boş ver yeğenim, millet şu patikadan geçer."

Bu, burada bir dursun.

Milletiz biz. Patika yollardan da olsa yürümeyi bilir, beceririz. Halksa yolun ortasındaki ağaca bakıp "nerden geçeceğim" diye düşünür. Hepsi budur.

Milletiz biz. Arada hatırlarlar bizi. Genelde seçimlerin hemen öncesine denk gelir bu hatırlamaları. Bir matematiksel toplamın içine dahil eder bizi istatistik ilminden anlayanlar. Sosyologlar bizim üzerimizden büyük büyük okumalar gerçekleştirirler. "Fakir alt sınıfın Türkiye"nin siyasi yönelimlerine etkileri" başlıklı tezlere konu ederler bizi.

Halka göre biz, makarna, pilav, ekmek gibi sağlıksız gıdalarla karnımızı doyurduğumuz için milletizdir. Boyumuzun uzamaması, aklımızın çalışmaması bundandır.

Şehrin kenarlarında tutunuruz hayata. Şahane yazar Barış Bıçakcı"nın ifadesiyle "bayram günlerinde şehir içi ulaşım ücretsiz olunca" ineriz şehre.

Temizlikçilik, fabrika işçiliği, küçük esnaflık, memurluk, maden işçiliği, güvenlik gibi işlerde çalışırız. Akşam ya camiye ya cem evine ya iki bira çakmak için o boş araziye gideriz.

"Oğlunuz öldü" derler bize. "Bir kurşun isabet etti, bir gaz kapsülü çarptı, oğlunuz öldü."

Oğullarımız ölür bizim. Dağa çıkar bazıları, bazıları dağa çıkanların peşinden çıkar aynı dağa. Bazıları sokak ortasında bir gaz kapsülüyle can verir. Bazıları o oğlumuzun cenazesinde bir başka oğlumuzu öldürür. Oğullarımız ölür bizim.

Oğullarımız ölünce ayakkabısı bizim bir aylık maaşımızdan fazla birileri çıkıp "bizim aydınlık geleceğimiz için öldü" yazınca içimizin acısı soğumaz.

Milletiz biz. Aramızdaki o yapma duvarlar olmadan anlaşmamızı istemez halk. Kendileri kimliksizlikleriyle, dünya vatandaşı olmakla, ideolojiler üstü davranmakla övünüp dururlarken bize "sen Sünni"sin, sen Alevi"sin, sen Kürt"sün, sen Türk"sün; sen AK partilisin, sen CHP"lisin; sakın unutma" derler.

Unutamayız ki. Unutmamıza izin vermezler ki.

Kemalizm"in "tehlikeli uyruk" diye nitelendirdiği uyruklarımızla yaşar gideriz. Tüm aşağılamalara, tüm üstten bakışlara, tüm kendini beğenmişliklere "eyvallah" demek zorundayızdır.

Misal onlar esrar içince "sanatsal üretimimi tetikliyor şekerim" derler birbirlerine. Biz içersek mutlaka keşizdir ve mutlaka analarımız doğurup doğurup sokağa atmıştır bizi.

Misal reiki kursundan çıkıp jiplerine yürürlerken "zaten o çocuk bir tuhaf. Namaza falan başladı" diye konuşurlar arkamızdan.

Misal "cem evine gittim merakımdan, inanır mısın camideki çorap kokusunun aynısı" derler Kıbrıs"taki kumarhanenin gürültüsü içinde.

Milletiz biz. Yarın seçim sandıklarına gideceğiz. Verili kimliklerimizle, tehlikeli uyruklarımızla gideceğiz. Birbirimize pis pis bakıp "kesin bilmem hangi partiden bu" diyeceğiz. Oy atacağımız okula doğru yürürken "ülkemizi, dünyamızı kurtarma görevi bir kez daha bize verildi" diye düşüneceğiz.

Seçim akşamı, tarhanaya, memleketten gelen peynire, ekmeğe ve mevsim salatasına şükredeceğiz.

Ertesi gün okulumuza, fabrikamıza, atölyemize, dükkanımıza doğru yola çıkacağız uykuya doymamış gözlerle.

Halk, daha seçim gününün akşamında "bizim üzerimizden" tekrar ve tekrar, tekrar ve tekrar yapacak planlarını.

Bizse, her zaman olduğu gibi kendimize bir patika yol bulup oradan ilerleyeceğiz usul usul.

Ne diyordu Edgar Allen Poe: "Halk ne demek bilmem, ama millet diye ortaklaşa bir yorgunluğu ta iliklerinde hisseden topluluğa denir. Onu biliyorum."

10 yıl önce
Millet halka karşı
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler